Ne garip bir memleket olduk. Acaba eskiden de böyle miydik yoksa sonradan mı bu hale geldik. Verdiğimiz kaliteli göçlerle mi aslımızı unuttuk. Yoksa içimize aldığımız kalitesiz göçle mi değerlerimizi yitirdik. Sebep nedir bilmiyorum ama şehrin bir kimlik bunalımı yaşadığı kesindir.
İnsani değerlerimizin her geçen erozyona uğradığı, kimsenin kimseye saygı duymadan yaşadığı şu kentte bakın çevrenize her gün ah eden ve birbirlerini acımasızca kötüleyenleri görebilirsiniz. “Kaçan kurtulur” diyenlerin sayısının her geçen gün arttığı bu güzelim şehir, insanların doyduğu ama bu toprakları hiçbir şey yapmadığı bir mega köye dönüştü.
Şehrin ahvaline bakmak yerine başkalarının açığını arama derdine düştü büyük çoğunluk… Artık neredeyse herkese ‘potansiyel hırsız’ olarak bakan ve kimsenin var olmasını içimize sindiremeyen bir kent kimliğine doğru süratle ilerliyoruz.
Hepimizin diline pelesenk olan “bu şehir bitmiş” gerçeğini görüyoruz ama bunun nedenini hiç mi hiç kendimizde aramıyoruz.
Bu gerçeklerle ilgili birçok kez yazılar kaleme aldım. Eminim gündelik hayatınızda bu gerçekleri sizlerde konuşuyorsunuz. Ama harekete geçmek için illaki bir kurtarıcı bekliyorsunuz. Şehri yönetenlere anlamsız bir şekilde beklentiler yükleyip sonra gerçeği görünce sükûtu hayale uğruyorsunuz.
Bir şehri şehir yapan sizi yöneten siyaset ya da bürokrasi değildir. Bir şehri şehir yapan içinde yaşayan insanlardır. Düşünün ki bir şehrin Valisi görev yaptığı kent için üzülüyor. “Aslolan bu şehirde yaşayan insanlardır. Erzurumlular neden şehirlerini sahiplenmiyorlar. Neden bunlar yapılmıyor diye sorgulamıyorlar. Erzurum sadece Erzurumlulara bırakılacak kadar önemsiz bir şehir değildir. Herkesin burayı sahiplenmesi lazım” diyor.
İşte bu sözler Erzurum Valisi Dr. Ahmet Altıparmak’ın dudaklarından dökülüyor. “Bizi çalıştırın çalışmıyorsak bizi sorgulayın. Sizin için üzülüyorum” deyip hatta bize geçmişimizi hatırlatıyor.
Bir toplum düşünün ki doğup büyüdüğü hatta gömüldüğü şehrine karşı bu kadar kayıtsız kalsın. Bir gazeteci olarak bir valinin vatandaşlara ‘bizi sorgulayın, bizi çalıştırın’ dediğine ilk kez şahit oluyorum. Ve bu tavrından dolayı kendisini bu şehrin yaşayanı olarak da tebrik ediyorum. En azından yönettiği il için kaygı duyduğu ve bizi bir anlamda uyandırmak istediği için.
Tebrik etmenin yanında hicap duyduğumu da belirtmek isterim. Neden mi? Şunun için… Ben kendi şehrimi yerden yere vururken, bu topraklar için verilen mücadeleyi unutup, ben kavgasından dolayı ecdadıma ihanet ettiğim için… Bu şehrin kıymetini bilmediğim için. Ben sesimi çıkarmayayım herkes iyi olur, ben kötü olurum dediğim için…
Bu şehir kendini yönetmeyi beceremez, sizi başkası yönetsin dendiğinde ses çıkarmadığım için... Şehir her açıdan eriyip giderken, mücadele etmeyip aksine her gün bu şehre sövüp, kaçmanın yollarını aradığım için…
Sorsan hepimiz Erzurum sevdalısıyız. Sorsan hepimiz vatan ve şehir milliyetçisiyiz. Sorsan hepimiz takva ehliyiz. Sorsan hepimiz dürüst ve çalışkanız.
Oysa tüm bu değerlerden hızla uzaklaşan, kendi mirasına sahip çıkamamış, kahraman ecdadın modifiye edilmiş torunlarıyız.
İnsani değerlerimizin her geçen erozyona uğradığı, kimsenin kimseye saygı duymadan yaşadığı şu kentte bakın çevrenize her gün ah eden ve birbirlerini acımasızca kötüleyenleri görebilirsiniz. “Kaçan kurtulur” diyenlerin sayısının her geçen gün arttığı bu güzelim şehir, insanların doyduğu ama bu toprakları hiçbir şey yapmadığı bir mega köye dönüştü.
Şehrin ahvaline bakmak yerine başkalarının açığını arama derdine düştü büyük çoğunluk… Artık neredeyse herkese ‘potansiyel hırsız’ olarak bakan ve kimsenin var olmasını içimize sindiremeyen bir kent kimliğine doğru süratle ilerliyoruz.
Hepimizin diline pelesenk olan “bu şehir bitmiş” gerçeğini görüyoruz ama bunun nedenini hiç mi hiç kendimizde aramıyoruz.
Bu gerçeklerle ilgili birçok kez yazılar kaleme aldım. Eminim gündelik hayatınızda bu gerçekleri sizlerde konuşuyorsunuz. Ama harekete geçmek için illaki bir kurtarıcı bekliyorsunuz. Şehri yönetenlere anlamsız bir şekilde beklentiler yükleyip sonra gerçeği görünce sükûtu hayale uğruyorsunuz.
Bir şehri şehir yapan sizi yöneten siyaset ya da bürokrasi değildir. Bir şehri şehir yapan içinde yaşayan insanlardır. Düşünün ki bir şehrin Valisi görev yaptığı kent için üzülüyor. “Aslolan bu şehirde yaşayan insanlardır. Erzurumlular neden şehirlerini sahiplenmiyorlar. Neden bunlar yapılmıyor diye sorgulamıyorlar. Erzurum sadece Erzurumlulara bırakılacak kadar önemsiz bir şehir değildir. Herkesin burayı sahiplenmesi lazım” diyor.
İşte bu sözler Erzurum Valisi Dr. Ahmet Altıparmak’ın dudaklarından dökülüyor. “Bizi çalıştırın çalışmıyorsak bizi sorgulayın. Sizin için üzülüyorum” deyip hatta bize geçmişimizi hatırlatıyor.
Bir toplum düşünün ki doğup büyüdüğü hatta gömüldüğü şehrine karşı bu kadar kayıtsız kalsın. Bir gazeteci olarak bir valinin vatandaşlara ‘bizi sorgulayın, bizi çalıştırın’ dediğine ilk kez şahit oluyorum. Ve bu tavrından dolayı kendisini bu şehrin yaşayanı olarak da tebrik ediyorum. En azından yönettiği il için kaygı duyduğu ve bizi bir anlamda uyandırmak istediği için.
Tebrik etmenin yanında hicap duyduğumu da belirtmek isterim. Neden mi? Şunun için… Ben kendi şehrimi yerden yere vururken, bu topraklar için verilen mücadeleyi unutup, ben kavgasından dolayı ecdadıma ihanet ettiğim için… Bu şehrin kıymetini bilmediğim için. Ben sesimi çıkarmayayım herkes iyi olur, ben kötü olurum dediğim için…
Bu şehir kendini yönetmeyi beceremez, sizi başkası yönetsin dendiğinde ses çıkarmadığım için... Şehir her açıdan eriyip giderken, mücadele etmeyip aksine her gün bu şehre sövüp, kaçmanın yollarını aradığım için…
Sorsan hepimiz Erzurum sevdalısıyız. Sorsan hepimiz vatan ve şehir milliyetçisiyiz. Sorsan hepimiz takva ehliyiz. Sorsan hepimiz dürüst ve çalışkanız.
Oysa tüm bu değerlerden hızla uzaklaşan, kendi mirasına sahip çıkamamış, kahraman ecdadın modifiye edilmiş torunlarıyız.