Üç aylık seçim maratonu neyse ki bugün bitiyor. Erzurum Atatürk Üniversitesi yeni rektörünü seçmek için bugün sandık başına gidecek.
Neyse ki diyorum çünkü üniversite hiçbir döneminde böylesi bir seçim atmosferi görmedi. Seçim propaganda çalışmaları yerleşke sınırlarından çıktı, şehre dalga dalga yayıldı.
Daha önce ki yazılarımda rektörlüğe talip olanların yaptıkları atraksiyonları eleştirdiğim için bu konuyu tekrar gündeme getirmeyeceğim. Hadi bu işi siyasi yarışa döktünüz bari profesyonel bir çalışma yapsaydınız, o da yok.
Rektör adaylarının her biri isim yapmış önemli bilim insanları. Dallarında uzman olan hocaların hiç birinin bir diğerinden üstünlüğü yok. Üniversiteyi yönetmek için yola çıkan adayların sayıca fazla olması o üniversitenin gerçekten büyük ve köklü yapısının emaresidir.
Fakat gelin görün ki bu seçimler bana şu gerçeği gösterdi; Üniversitenin şehri değiştirmesi gerekirken aksine şehir üniversiteyi içine hapsetmeyi başarmış. Siyaset sahnesinde ne yaşanıyorsa ne yazık ki rektör seçimlerinde de tablo aynı.
Birbirinin ayağını kaydıranlar mı istersiniz rakibi hakkında özel dosya hazırlayıp yafta üstüne yafta yapıştıranlarmı... Kapalı kapılar ardında karalama kampanyaları düzenleyen ve hırslarına yenik düşen bu bilim adamları, ‘Üniversiteyi bir adım daha ileri nasıl götürürüm’ demek yerine, ‘Başka adayın açığını nasıl bulurumun’ peşine düştü.
Şehir olarak yıllardır bunun acısını yaşıyoruz zaten siyasette. Bari siz bu yapıya uymasaydınız. Bu nasıl bir virüs ki çobanımızdan gazetecimize, aydınımızdan akademisyenimize kadar herkese sirayet etmiş.
Bu nedenle şahsen yeni rektörün kim olacağından, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kimi atayacağından ziyade ben o koltuğa oturacak olan şahsın neler yapacağını merak ediyorum. Uzaktan eğitimle birlikte 200 binin üzerinde öğrenci sayısına ulaşan üniversitenin, eğitim kalitesinde nicelikten ziyade niteliğine ne kadar sürede ulaşacağı...
Uzun zamandan beri batıdan az doğu ve güneydoğudan fazla öğrenci alan üniversitenin ülke genelinde tercih edilen üniversiteler arasına tekrar nasıl kavuşacağını…
Beyin göçünün durdurulmasına yönelik nasıl çalışmalar yürütüleceği, aklıma ilk gelen maddeler. Elbet yapılacakları buradan sıralamaya kalksak bu köşeye sığmayacağı da gerçek.
Akademisyenler bugün sandığa giderken kim kimin adamı diye bakmamalı. Vereceğiniz her oy aynı zamanda bu şehrin ekonomisinden sosyal hayatına, eğitimden gelişmişliğe kadar önem arz ediyor.
Bir şehir geri kalmışsa o şehirdeki her sektör geri kalmıştır. Bir şehirde eğitim ilerideyken iş dünyası geride olamaz. Mademki her şeyin temeli eğitim o halde geleceğimizi oylayın.
Neyse ki diyorum çünkü üniversite hiçbir döneminde böylesi bir seçim atmosferi görmedi. Seçim propaganda çalışmaları yerleşke sınırlarından çıktı, şehre dalga dalga yayıldı.
Daha önce ki yazılarımda rektörlüğe talip olanların yaptıkları atraksiyonları eleştirdiğim için bu konuyu tekrar gündeme getirmeyeceğim. Hadi bu işi siyasi yarışa döktünüz bari profesyonel bir çalışma yapsaydınız, o da yok.
Rektör adaylarının her biri isim yapmış önemli bilim insanları. Dallarında uzman olan hocaların hiç birinin bir diğerinden üstünlüğü yok. Üniversiteyi yönetmek için yola çıkan adayların sayıca fazla olması o üniversitenin gerçekten büyük ve köklü yapısının emaresidir.
Fakat gelin görün ki bu seçimler bana şu gerçeği gösterdi; Üniversitenin şehri değiştirmesi gerekirken aksine şehir üniversiteyi içine hapsetmeyi başarmış. Siyaset sahnesinde ne yaşanıyorsa ne yazık ki rektör seçimlerinde de tablo aynı.
Birbirinin ayağını kaydıranlar mı istersiniz rakibi hakkında özel dosya hazırlayıp yafta üstüne yafta yapıştıranlarmı... Kapalı kapılar ardında karalama kampanyaları düzenleyen ve hırslarına yenik düşen bu bilim adamları, ‘Üniversiteyi bir adım daha ileri nasıl götürürüm’ demek yerine, ‘Başka adayın açığını nasıl bulurumun’ peşine düştü.
Şehir olarak yıllardır bunun acısını yaşıyoruz zaten siyasette. Bari siz bu yapıya uymasaydınız. Bu nasıl bir virüs ki çobanımızdan gazetecimize, aydınımızdan akademisyenimize kadar herkese sirayet etmiş.
Bu nedenle şahsen yeni rektörün kim olacağından, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kimi atayacağından ziyade ben o koltuğa oturacak olan şahsın neler yapacağını merak ediyorum. Uzaktan eğitimle birlikte 200 binin üzerinde öğrenci sayısına ulaşan üniversitenin, eğitim kalitesinde nicelikten ziyade niteliğine ne kadar sürede ulaşacağı...
Uzun zamandan beri batıdan az doğu ve güneydoğudan fazla öğrenci alan üniversitenin ülke genelinde tercih edilen üniversiteler arasına tekrar nasıl kavuşacağını…
Beyin göçünün durdurulmasına yönelik nasıl çalışmalar yürütüleceği, aklıma ilk gelen maddeler. Elbet yapılacakları buradan sıralamaya kalksak bu köşeye sığmayacağı da gerçek.
Akademisyenler bugün sandığa giderken kim kimin adamı diye bakmamalı. Vereceğiniz her oy aynı zamanda bu şehrin ekonomisinden sosyal hayatına, eğitimden gelişmişliğe kadar önem arz ediyor.
Bir şehir geri kalmışsa o şehirdeki her sektör geri kalmıştır. Bir şehirde eğitim ilerideyken iş dünyası geride olamaz. Mademki her şeyin temeli eğitim o halde geleceğimizi oylayın.