Her sabah önce ülke gündemine ardından Doğu gündemine bakarım. Dün sabah birkaç haber dikkatimi çekti.
2010 yılını hatırlarsınız; tozun dumana katıldığı, her gün sayısız muvazzaf askerin derdest edildiği Ergenekon, Casusluk, Balyoz ve o korkunç gece kozmik odaya girilme olaylarını…
Hemen hemen her akşam bir adliye önünden canlı yayınla televizyonlara bağlanıp bu davaları aktardığım günlerdi. Belki ekrana yansımıyordu ama o günlerde yargı mensuplarından tek bir bilgi kırıntısı dahi alamıyorduk. Adliyeler sadece Zaman Gazetesi ve Cihan Haber Ajansı’na bilgileri sızdırıyordu.
Elimizde olanlarla izleyicileri bilgilendirmeye çalışıyorduk. İzlediğimiz davalar gerçekten çadır tiyatrosuna benziyordu. Sanıklar savunma yaparken, kendilerine isnat edilen suçlardan bihaber oldukları o kadar belliydi ki davayı yürüten dönemin savcıları zaten sanıkların savunmalarını dinlemiyordu bile. Verecekleri karar belliydi, emir aldıkları zat ‘bunları cezaevlerine tık’ demişti...
Her sanığın ifadesinin sonu illaki Fetullah Gülen ile bitiyordu. ‘Bizim Fetullah Gülen ile bir sorunumuz yok’ cümlesini belki onlarca kez duymuşumdur. O dönemlerde FETÖ’ye yakın gazeteciler ile sayısız kere adliye önünde boğaz boğaza gelmişizdir. Ama gelin görün ki suçsuz oldukları her halinden belli olan, iftiraya kurban gittikleri gün gibi ortada olan askerler için kanaat dahi belirtmemiz imkânsızdı. Farklı bir haber dosyası hazırlasan dahi o haberin yayınlanması zordu, en azından sağı solu törpülenirdi o günlerde neyse...
Aynı yıllarda bir gece son dakika haberi ile şok yaşadık. Sözüm ona Bülent Arınç’ın evinin bulunduğu Ankara Çukurambar’da keşif yapan birileri vardı ve Arınç’a suikast yapılacaktı. Sahte belgelerle üretilen bu yalan üzerine ülkenin kalbine girildi.
Kozmik Oda’da ne kadar belge varsa hepsine el konuldu ve bu gecede ordunun beyni sıfırlandı, hafızası silindi. Aradan yıllar geçti bu işlerin düzmece olduğu, FETÖ denilen terör örgütünün kumpasları tek tek çözüldü. O odaya girenler önceki gün tutuklandı.
Bu haberi okurken yüreğim bir kez daha sızladı. O hainlerin tutuklanması yüreğimi hiç soğutmadı. O belgeler hangi ülkenin istihbarat örgütüne sunuldu? Hangi hainlik için malzeme yapılacaktı? Bunları düşününce bir kez daha kahrettim…
Bir diğer haber ise aralarında Erzurum’un da olduğu FETÖ’nün sohbet imamlarına yapılan operasyondu. Yerinde ve son derece isabetli bir operasyon. Çünkü bu örgüt en çok ev toplantılarıyla taraftar buldu. Her abla ve abinin yaptığı sözde din toplantısı sonrası insanların dini duyguları istismar edilerek, öğrencilere burs adı altında hain örgüte kaynak sağlanıyordu.
Asıl odaklandığım haber ise NTV’nin gündeme getirdiği Sincan Cezaevinde ele geçirilen ‘cenk başlasın’ notu ve FETÖ tutuklularının toplu firar haberiydi. Bu örgütün cezaevlerindeki gücünü küçümsememek lazım, geçtiğimiz aylarda buralarda nasıl örgütlendiğini ve yaşanabilecek tehlikeleri yazmıştım. O cezaevlerine adamları sokmak için ciddi çalışmalar yaptıkları artık bilinen bir gerçek. Sadece Sincan Cezaevi değil tüm cezaevlerinde tedbirler artırılmalı.
Kurşunlu Cami Gerçeği
Bana göre yüzyılın sözüdür, “eğer iki kitabı iyi bilseydik halimiz bu olmazdı, birincisi Kuran-ı Kerim diğeri Anayasa.” Gerçekten doğru, eğer Kuran-ı gerçekten bilseydik din alimi denen FETÖ şarlatanı insanları bu kadar kandıramazdı. Eğer Anayasa’yı iyi bilseydik bugünleri yaşamazdık.
90 öncesi Doğu’da yaşayan herkes bilir. Her aile 9 yaşına gelen kız ve erkek çocuklarını yaz tatillerinde Kuran öğrenmesi için mahalle ve köy camilerine gönderirdi. Benim çocukluğumda Kurşunlu Cami’de geçti. Gitmemek için bir bahane illaki bulduğumuz o yıllarda ebeveynlerin aslında ne kadar doğru bir iş yaptıklarını ancak şimdi anlayabildik.
Kurşunlu Cami Medresesi’nde tıpkı bugünkü üniversiteler gibi eğitim verilirdi. Öğrenciler ise küçücük sayısız odası bulunan külliyede yatılı kalırdı. Mahalleli hanımlar her akşam yemek gönderirdi. Çok uzun yıllardır kimliğini kaybeden Kurşunlu Camii yeniden eski kimliğine kavuşuyormuş. Bu haber şehir için önemli bir kazanım.
2010 yılını hatırlarsınız; tozun dumana katıldığı, her gün sayısız muvazzaf askerin derdest edildiği Ergenekon, Casusluk, Balyoz ve o korkunç gece kozmik odaya girilme olaylarını…
Hemen hemen her akşam bir adliye önünden canlı yayınla televizyonlara bağlanıp bu davaları aktardığım günlerdi. Belki ekrana yansımıyordu ama o günlerde yargı mensuplarından tek bir bilgi kırıntısı dahi alamıyorduk. Adliyeler sadece Zaman Gazetesi ve Cihan Haber Ajansı’na bilgileri sızdırıyordu.
Elimizde olanlarla izleyicileri bilgilendirmeye çalışıyorduk. İzlediğimiz davalar gerçekten çadır tiyatrosuna benziyordu. Sanıklar savunma yaparken, kendilerine isnat edilen suçlardan bihaber oldukları o kadar belliydi ki davayı yürüten dönemin savcıları zaten sanıkların savunmalarını dinlemiyordu bile. Verecekleri karar belliydi, emir aldıkları zat ‘bunları cezaevlerine tık’ demişti...
Her sanığın ifadesinin sonu illaki Fetullah Gülen ile bitiyordu. ‘Bizim Fetullah Gülen ile bir sorunumuz yok’ cümlesini belki onlarca kez duymuşumdur. O dönemlerde FETÖ’ye yakın gazeteciler ile sayısız kere adliye önünde boğaz boğaza gelmişizdir. Ama gelin görün ki suçsuz oldukları her halinden belli olan, iftiraya kurban gittikleri gün gibi ortada olan askerler için kanaat dahi belirtmemiz imkânsızdı. Farklı bir haber dosyası hazırlasan dahi o haberin yayınlanması zordu, en azından sağı solu törpülenirdi o günlerde neyse...
Aynı yıllarda bir gece son dakika haberi ile şok yaşadık. Sözüm ona Bülent Arınç’ın evinin bulunduğu Ankara Çukurambar’da keşif yapan birileri vardı ve Arınç’a suikast yapılacaktı. Sahte belgelerle üretilen bu yalan üzerine ülkenin kalbine girildi.
Kozmik Oda’da ne kadar belge varsa hepsine el konuldu ve bu gecede ordunun beyni sıfırlandı, hafızası silindi. Aradan yıllar geçti bu işlerin düzmece olduğu, FETÖ denilen terör örgütünün kumpasları tek tek çözüldü. O odaya girenler önceki gün tutuklandı.
Bu haberi okurken yüreğim bir kez daha sızladı. O hainlerin tutuklanması yüreğimi hiç soğutmadı. O belgeler hangi ülkenin istihbarat örgütüne sunuldu? Hangi hainlik için malzeme yapılacaktı? Bunları düşününce bir kez daha kahrettim…
Bir diğer haber ise aralarında Erzurum’un da olduğu FETÖ’nün sohbet imamlarına yapılan operasyondu. Yerinde ve son derece isabetli bir operasyon. Çünkü bu örgüt en çok ev toplantılarıyla taraftar buldu. Her abla ve abinin yaptığı sözde din toplantısı sonrası insanların dini duyguları istismar edilerek, öğrencilere burs adı altında hain örgüte kaynak sağlanıyordu.
Asıl odaklandığım haber ise NTV’nin gündeme getirdiği Sincan Cezaevinde ele geçirilen ‘cenk başlasın’ notu ve FETÖ tutuklularının toplu firar haberiydi. Bu örgütün cezaevlerindeki gücünü küçümsememek lazım, geçtiğimiz aylarda buralarda nasıl örgütlendiğini ve yaşanabilecek tehlikeleri yazmıştım. O cezaevlerine adamları sokmak için ciddi çalışmalar yaptıkları artık bilinen bir gerçek. Sadece Sincan Cezaevi değil tüm cezaevlerinde tedbirler artırılmalı.
Kurşunlu Cami Gerçeği
Bana göre yüzyılın sözüdür, “eğer iki kitabı iyi bilseydik halimiz bu olmazdı, birincisi Kuran-ı Kerim diğeri Anayasa.” Gerçekten doğru, eğer Kuran-ı gerçekten bilseydik din alimi denen FETÖ şarlatanı insanları bu kadar kandıramazdı. Eğer Anayasa’yı iyi bilseydik bugünleri yaşamazdık.
90 öncesi Doğu’da yaşayan herkes bilir. Her aile 9 yaşına gelen kız ve erkek çocuklarını yaz tatillerinde Kuran öğrenmesi için mahalle ve köy camilerine gönderirdi. Benim çocukluğumda Kurşunlu Cami’de geçti. Gitmemek için bir bahane illaki bulduğumuz o yıllarda ebeveynlerin aslında ne kadar doğru bir iş yaptıklarını ancak şimdi anlayabildik.
Kurşunlu Cami Medresesi’nde tıpkı bugünkü üniversiteler gibi eğitim verilirdi. Öğrenciler ise küçücük sayısız odası bulunan külliyede yatılı kalırdı. Mahalleli hanımlar her akşam yemek gönderirdi. Çok uzun yıllardır kimliğini kaybeden Kurşunlu Camii yeniden eski kimliğine kavuşuyormuş. Bu haber şehir için önemli bir kazanım.