Siz, onları muhtemelen henüz tanımıyorsunuz.
Sosyal medyada takip ettiğim Oltulu bağımsız-gönüllü gazeteciler Dursun Murat Aydın ile Bayram Şahin Arpa, bana göre en az BBC ya da CNN International gibi uluslararası basın-yayın kuruluşlarının yaptığı iş kadar önemli bir iş yapıyorlar.
Erişim ağlarını ve bilgilendirdikleri kitlelerin hacmini, insanları yönlendirme potansiyellerini kast etmiyorum elbette.
Haberin ve haberciliğin tartışmasız değerini düşünüyorum daha çok.
Gerçeğin ve bilginin kimyasını…
Her haber, doğru olması koşuluyla muteberdir ve çok özeldir!
Her görüntü, birileri için başka bütün görüntülerin üzerindedir!
Çünkü ileride dünyamızı hangi haberin değiştireceğini bugün belki yüzde yüz kestiremeyebilirsiniz. Basın tarihi, ünlü Watergate haberinde olduğu gibi, sürprizi aşan haber örnekleriyle doludur.
Bahsettiğim esas şey de bu.
O iki isimsiz kahramanın -eminim ki Anadolu’nun dört bir yanında Dursun ile Bayram gibi iyi niyetli sayısız medya gönüllüsünün- yaptığı önemli iş, bizi yani ‘gurbete düşmüşleri’ bizim için yüksek öneme haiz memleket haberlerinden habedar etmek…
Zira ne CNN’i ilgilendirir bu tür haberler ne FOX’u ne de BBC’yi.
Kanal D’yi, Show TV’yi, ATV’yi -dizilerden sıra gelirse- arada bir belki ilgilendirir. 10 milyonluk, 20 milyonluk reyting rakamları geçelim öyleyse!
Yeri gelmişken bir küçük dipnot:
Dursun Murat’la ve Bayram’la -dolayısıyla benimle de- aynı mahallede, Aslanpaşa’da büyümüş TRT İzmir Televizyonu muhabiri değerli dostum Murat Demirtaş’ı ve TRT Erzurum Televizyonu Haber Dairesi Müdürü sevgili kardeşim Müslim Demircan’ı hem bu mukayeseden tenzih ediyorum hem de hayranlıkla selamlıyorum…
Onların yeri de hikâyeleri de çok ayrıdır.
Onlarınki en sıcak haberlere tırnak geçire geçire, başka hiç kimseye tutunmadan zirveye tırmanma hikâyesidir…
Bununla birlikte…
Dursun Murat Aydın ile Bayram Şahin Arpa gibiler, bizim için milyar dolarlık uluslararası haber devlerinden (!) daha muteberdir.
Biri Oltu’yu yazar, biri kıyı bucağı görüntüler; ikisi de internet ve sosyal medya olanaklarını kullanarak -beş kuruş para kazanmadan ve çoğu zaman teşekkür bile edilmeden- bu yazı ve görüntüleri dünya üzerine dağılmış on binlerce Oltuluya servis eder…
Başkaları vardır; onlar da aynı şeyi, başka yerlerde, kendi kayıp hemşehrileri için yaparlar.
Uzaya sinyal gönderir gibi…
Kim bilir, belki birine erişir…
Gümüşhane Şiran’dan Ömer Faruk’u biliyorum böyle…
Yozgat Akdağmadeni’nden Veysel’i…
Hatay Samandağı’ndan Şencan’ı…
Hepsi gerçek sosyal medya kahramanlarıdır bunların; ama hak ettikleri kadar ünlü değillerdir.
Her yerde vardır öyle birileri; Facebook’ta, Twitter’da, Instagram’da memleketlerini dünyaya çevirirler ya da dünyayı kendi memleketlerine, küçücük kasabalarına dönüştürürler…
Paylaşır durur birileri; ölümleri, doğumları, kar yağdığını, yolların kapandığını, yolların açıldığını, hangi okulda hangi etkinliğin gerçekleştiğini, kermesleri, sergileri, iyi haberleri, iyi örnekleri ya da kötü haberleri, kötü örnekleri…
Şimdi Kayseri’de, dün İstanbul’da, daha önce Ankara’da, Elazığ’da, Antep’te patlatılan terör bombalarını, kırılan fidanları; dumanları hâlâ tüten 15 Temmuz darbe girişimini, o gün medeniyet güneşinin nasıl karardığını görememiş Washington Post, Dursun ile Bayram’ın görüp aktardığı haberden ya da görüntüden daha gerçek, daha ışıltılı bir şeyi mi bize bildiriyor?
Halep’te katliam olurken ‘petrol borsasının olaydan nasıl etkileneceğini’ sekiz sütuna manşet ile sorgulayan Frankfurter Allgemeine Zeitung, bizim için daha hayati şeylerin mi altını çiziyor?
Türkiye’deki, Suriye’deki, Irak’taki terör kurbanını Fransa’daki terör kurbanından önemsiz gören Liberation mu, gerçekten önemseyeceğimiz haberleri bize servis etmeyi umursuyor?
3 milyonluk, 5 milyonluk gazete tirajlarını geçelim. ‘Önem ya da değer’ dediğimiz şeyler, göreceli şeylerdir; fakat gerçek, izafiyetin (göreceliliğin) üzerindedir.
O halde…
Gönüllü-bağımsız gazeteci dostlarımi Dursun Murat Aydın’ı, Bayram Şahin Arpa’yı; onlar gibi Anadolu’nun dört bir yanında devinen ve onlarla aynı içgüdüye yaslanan, bilgilendirme tutkusuyla tutuşan, bunu yaparken toplum yararını her şeyin üzerinde tutan, yurt ve ulus sevgisini öne çıkaran; eylemleriyle fikirlerini yasal zeminde buluşturan, örnek olan; hayatı, doğayı, çevreyi, insanı kutsayan bütün gönüllü gazetecileri ayakta alkışlıyorum.
Hep birlikte alkışlamamız gerektiğini düşünüyorum!
Öte yandan yine sosyal medya platformlarında kişisel çıkar hesaplarıyla, gündelik siyasete ya da daha fecisi teröre alet olup dezenformasyon yapan, karamsarlığı, kini, bölücülüğü, düşmanlığı körükleyen, yayan; Türkiye’nin gerçeklerine sırt çeviren, yasaları hiçe sayan alçakları elbette ki bu övgünün dışında tutuyorum ve lanetliyorum.
Hep birlikte lanetlememiz gerektiğini düşünüyorum!
***
Tamam; ama ayıklamayı nasıl yapacağız?
Hangi kriterle?
‘İyi’ gönüllü gazeteciyle ‘kötüsünü’, art niyetlisini ayıran şey ne?
İkisini kesin bir hatla birbirinden ayıran bir sınır, bir kriter var mı?
Var: Dikkatiniz ve vicdanınız!
Sizin dikkatiniz en adil yargıç ve en bilge kalite denetmenidir.
Birini takip ederken onun sağduyulu, nesnel, tarafsız tutumlarından; haber verme önceliğinden sapma sezinlediğiniz an…
Onun kötü niyetini algıladığınız an…
Onun kalemini veya objektifini çıkar doğrultusunda sattığı hissine kapıldığınız an…
Onun yasaları çiğnediğini, toplum yanlış yönlendirdiğini, gerçeği manipüle ettiğini gördüğünüz an…
Orada durun!
İtiraz edin!
Duyarsız kalmayın; çünkü öyleleri çoğalırsa Dursun ile Bayram’ın yaptığı iş ya çok zorlaşır ya da önemini yitirir.
Kötü örnekler yüzünden Dursun ile Bayram gibi iyi örnekler de hak etmedikleri ithamlarla karşılaşabilirler.
Değerler kolay yetişmiyor; yazık olur!
Dahası sosyal medya bir silaha dönüşür.
Ortalıkta bizi, birliğimizi, esenliğimizi tehdit eden onca silah varken bir yeni tehdit için zaten tahammülümüz yok!
Sosyal medyada takip ettiğim Oltulu bağımsız-gönüllü gazeteciler Dursun Murat Aydın ile Bayram Şahin Arpa, bana göre en az BBC ya da CNN International gibi uluslararası basın-yayın kuruluşlarının yaptığı iş kadar önemli bir iş yapıyorlar.
Erişim ağlarını ve bilgilendirdikleri kitlelerin hacmini, insanları yönlendirme potansiyellerini kast etmiyorum elbette.
Haberin ve haberciliğin tartışmasız değerini düşünüyorum daha çok.
Gerçeğin ve bilginin kimyasını…
Her haber, doğru olması koşuluyla muteberdir ve çok özeldir!
Her görüntü, birileri için başka bütün görüntülerin üzerindedir!
Çünkü ileride dünyamızı hangi haberin değiştireceğini bugün belki yüzde yüz kestiremeyebilirsiniz. Basın tarihi, ünlü Watergate haberinde olduğu gibi, sürprizi aşan haber örnekleriyle doludur.
Bahsettiğim esas şey de bu.
O iki isimsiz kahramanın -eminim ki Anadolu’nun dört bir yanında Dursun ile Bayram gibi iyi niyetli sayısız medya gönüllüsünün- yaptığı önemli iş, bizi yani ‘gurbete düşmüşleri’ bizim için yüksek öneme haiz memleket haberlerinden habedar etmek…
Zira ne CNN’i ilgilendirir bu tür haberler ne FOX’u ne de BBC’yi.
Kanal D’yi, Show TV’yi, ATV’yi -dizilerden sıra gelirse- arada bir belki ilgilendirir. 10 milyonluk, 20 milyonluk reyting rakamları geçelim öyleyse!
Yeri gelmişken bir küçük dipnot:
Dursun Murat’la ve Bayram’la -dolayısıyla benimle de- aynı mahallede, Aslanpaşa’da büyümüş TRT İzmir Televizyonu muhabiri değerli dostum Murat Demirtaş’ı ve TRT Erzurum Televizyonu Haber Dairesi Müdürü sevgili kardeşim Müslim Demircan’ı hem bu mukayeseden tenzih ediyorum hem de hayranlıkla selamlıyorum…
Onların yeri de hikâyeleri de çok ayrıdır.
Onlarınki en sıcak haberlere tırnak geçire geçire, başka hiç kimseye tutunmadan zirveye tırmanma hikâyesidir…
Bununla birlikte…
Dursun Murat Aydın ile Bayram Şahin Arpa gibiler, bizim için milyar dolarlık uluslararası haber devlerinden (!) daha muteberdir.
Biri Oltu’yu yazar, biri kıyı bucağı görüntüler; ikisi de internet ve sosyal medya olanaklarını kullanarak -beş kuruş para kazanmadan ve çoğu zaman teşekkür bile edilmeden- bu yazı ve görüntüleri dünya üzerine dağılmış on binlerce Oltuluya servis eder…
Başkaları vardır; onlar da aynı şeyi, başka yerlerde, kendi kayıp hemşehrileri için yaparlar.
Uzaya sinyal gönderir gibi…
Kim bilir, belki birine erişir…
Gümüşhane Şiran’dan Ömer Faruk’u biliyorum böyle…
Yozgat Akdağmadeni’nden Veysel’i…
Hatay Samandağı’ndan Şencan’ı…
Hepsi gerçek sosyal medya kahramanlarıdır bunların; ama hak ettikleri kadar ünlü değillerdir.
Her yerde vardır öyle birileri; Facebook’ta, Twitter’da, Instagram’da memleketlerini dünyaya çevirirler ya da dünyayı kendi memleketlerine, küçücük kasabalarına dönüştürürler…
Paylaşır durur birileri; ölümleri, doğumları, kar yağdığını, yolların kapandığını, yolların açıldığını, hangi okulda hangi etkinliğin gerçekleştiğini, kermesleri, sergileri, iyi haberleri, iyi örnekleri ya da kötü haberleri, kötü örnekleri…
Şimdi Kayseri’de, dün İstanbul’da, daha önce Ankara’da, Elazığ’da, Antep’te patlatılan terör bombalarını, kırılan fidanları; dumanları hâlâ tüten 15 Temmuz darbe girişimini, o gün medeniyet güneşinin nasıl karardığını görememiş Washington Post, Dursun ile Bayram’ın görüp aktardığı haberden ya da görüntüden daha gerçek, daha ışıltılı bir şeyi mi bize bildiriyor?
Halep’te katliam olurken ‘petrol borsasının olaydan nasıl etkileneceğini’ sekiz sütuna manşet ile sorgulayan Frankfurter Allgemeine Zeitung, bizim için daha hayati şeylerin mi altını çiziyor?
Türkiye’deki, Suriye’deki, Irak’taki terör kurbanını Fransa’daki terör kurbanından önemsiz gören Liberation mu, gerçekten önemseyeceğimiz haberleri bize servis etmeyi umursuyor?
3 milyonluk, 5 milyonluk gazete tirajlarını geçelim. ‘Önem ya da değer’ dediğimiz şeyler, göreceli şeylerdir; fakat gerçek, izafiyetin (göreceliliğin) üzerindedir.
O halde…
Gönüllü-bağımsız gazeteci dostlarımi Dursun Murat Aydın’ı, Bayram Şahin Arpa’yı; onlar gibi Anadolu’nun dört bir yanında devinen ve onlarla aynı içgüdüye yaslanan, bilgilendirme tutkusuyla tutuşan, bunu yaparken toplum yararını her şeyin üzerinde tutan, yurt ve ulus sevgisini öne çıkaran; eylemleriyle fikirlerini yasal zeminde buluşturan, örnek olan; hayatı, doğayı, çevreyi, insanı kutsayan bütün gönüllü gazetecileri ayakta alkışlıyorum.
Hep birlikte alkışlamamız gerektiğini düşünüyorum!
Öte yandan yine sosyal medya platformlarında kişisel çıkar hesaplarıyla, gündelik siyasete ya da daha fecisi teröre alet olup dezenformasyon yapan, karamsarlığı, kini, bölücülüğü, düşmanlığı körükleyen, yayan; Türkiye’nin gerçeklerine sırt çeviren, yasaları hiçe sayan alçakları elbette ki bu övgünün dışında tutuyorum ve lanetliyorum.
Hep birlikte lanetlememiz gerektiğini düşünüyorum!
***
Tamam; ama ayıklamayı nasıl yapacağız?
Hangi kriterle?
‘İyi’ gönüllü gazeteciyle ‘kötüsünü’, art niyetlisini ayıran şey ne?
İkisini kesin bir hatla birbirinden ayıran bir sınır, bir kriter var mı?
Var: Dikkatiniz ve vicdanınız!
Sizin dikkatiniz en adil yargıç ve en bilge kalite denetmenidir.
Birini takip ederken onun sağduyulu, nesnel, tarafsız tutumlarından; haber verme önceliğinden sapma sezinlediğiniz an…
Onun kötü niyetini algıladığınız an…
Onun kalemini veya objektifini çıkar doğrultusunda sattığı hissine kapıldığınız an…
Onun yasaları çiğnediğini, toplum yanlış yönlendirdiğini, gerçeği manipüle ettiğini gördüğünüz an…
Orada durun!
İtiraz edin!
Duyarsız kalmayın; çünkü öyleleri çoğalırsa Dursun ile Bayram’ın yaptığı iş ya çok zorlaşır ya da önemini yitirir.
Kötü örnekler yüzünden Dursun ile Bayram gibi iyi örnekler de hak etmedikleri ithamlarla karşılaşabilirler.
Değerler kolay yetişmiyor; yazık olur!
Dahası sosyal medya bir silaha dönüşür.
Ortalıkta bizi, birliğimizi, esenliğimizi tehdit eden onca silah varken bir yeni tehdit için zaten tahammülümüz yok!