3 kuşak DJ Cüneyt Kurt
Röportaj: Onur SAĞSÖZ
Röportaj konuğumuzun öyle bir hayat hikâyesi var ki satırlar yetmez anlatmaya… Kitabı da yazılır filmi de çekilir. Kaleme aldığım her röportajın ayrı bir yeri var ama bu sefer ki bir başka… Adam derya deniz… Hani derler ya “İnsanı gözünden tanıyor” aynen öyle. Niye mi? Tam 43 yılını eğlence sektörüne vermiş bir isimden bahsediyorum. Yüksek sosyete başta olmak üzere kim ne yer, ne içer, ne dinler, neden hoşlanır hepsini biliyor. Mesleğinde zirve yapmış, zamanında paraya para dememiş hatta Türkiye güzeliyle dünya evine girmiş DJ Cüneyt Kurt ile ‘kontrollü bir sohbet’ yaptık. Kontrollü diyorum çünkü yüksek sosyetenin sırlarına sahip olduğu için ağzından bir şey kaçırmamak adına büyük çaba sarf etti. Bende saygı duydum, çok üstüne gitmedim. Keyifle okumanız dileğiyle… O.S.
Sektörde kaç yıl geçti?
Yaş 59 ve DJ kabinin de geçen 43 yıl. Bir ara bıraktım ama sonra zorla başlattılar. Nasıl geçti bende anlamadım. Arkadaşımın düğününde çaldım, sonra oğlunun, ardından torununun düğünün de çaldım. Hala çalıyorum.
Peki, İstanbul sosyetesini eğlendirmek nasıl bir şey?
Çok zor. Ama şimdiki sosyeteyi değil. Gerçek sosyete müzikten anlıyor, kültürlü. Yurt dışında dünyanın en iyi kulüplerine gidiyorlar. En iyi restoranlarında yemek yiyorlar. Senin onlara hitap edebilmen için en az onların ayarında bir kültüre sahip olmanız lazım.
Şimdi durum değişti mi?
Eskiden kültür ve para paralel gidiyordu. Kültürlü adam da para vardı. Eğlencenin raconu vardı. Şimdi öyle değil ki. Şimdi para ve kabadayılık. Eskiden mekânın kapısına geldiğinde kişinin bir ağırlığı vardı. Sosyal yaşamıyla kazandığı bir ismi vardı.
Sosyete kavramı yok mu yani?
Sosyete var da gerçek sosyete ortada yok. Onlar artık evlerinden çıkmıyorlar. Öyle belli başlı mekânlar var oralara gidiyorlar.
Türkiye’de bir DJ patlaması yaşanıyor, karşılık bulabiliyorlar mı?
Çoğu benim talebem hatta talebelerimin talebesi. Her biri kendine bir tarz ediniyor. Bizim zamanımızdaki DJ’ler gibi değiller. Çünkü biz her şeyi, her tarzı çalıyorduk. Bir mekâna gittiğimizde orada kim varsa onların anlayacağı dilden çalıyorduk. Şimdi öyle değil. Giriyorsun internete ‘bilmem kim DJ, bu ne çalar, bunu çalar’ sırf o tarzı dinlemek için gidiyorlar. Ama durum öyle değil. İran, Rus, İtalyan ne varsa çalacaksın. Yoksa eğlendiremezsin.
Sizin de mekânlarınız vardı, şimdi?
Bir ara 4 gece kulübü, 8 restoranım vardı aynı anda. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizlerde hazırlıksız yakalandım, dünya borcu girdim.
Sonra?
Her şey üst üste geldi. Anne-baba öldü. 5 yıl önceydi. Stres öyle bir hale getirdi ki bir gece rahatsızlandım ve vücudumun yarısı tutmadı. Felç oldum. Vücudumun yarısı bir anda gitti. O zaman rahmetli Mustafa Koç yardım etti, kendi doktorlarını gönderdi. Onun sayesinde toparladım. Uzun bir süreçten sonra iyileştim ve o arada iyi çalışan mekânları sattım borçlarımı ödedim. Ardından Martı Marine Otel’deki restoranlar ve gece kulüplerini işletmeye başladım. İki yıl sonra da Can Dikmen “Gel buraya” dedi. Öylece çıkıp Sway Hotel’e geldim. Bundan 20 seneki enerjim yok ama olsaydı mekân açmazdım.
Niye?
Abi Türkiye’de yaşıyoruz. 6 ay sonrasının ne olacağını göremiyoruz. Dört büyük kriz oldu dördünde de milyon dolarlar kaybettim. 2004 krizinde dolar bir anda fırlayınca 8 milyon kredi almıştım. Bir gecede bittim, donuma kadar haciz ettiler. Newyork’ta iki restoranım vardı. Orada devam etseydim beni kimse tutamazdı. Ki 10 yıl orada kalmıştım.
Orada niye devam etmediniz?
O tarihte evliydim eşim, “Ben Amerika’da yaşamam” dedi. Döndük geriye sonra ayrıldık, hem eşimden hem de işten olduk. (Gülüyor)
İzninle bunu yazıyorum!
Yaz yaz sıkıntı yok. Hatta eşim 1992 yılı Türkiye güzeliydi.
Nasıl yani?
Ne sandın oğlum. (Gülüyor) 18 yaşındaydı. Sevdik, evlendik 15 yıl evli kaldık. 25 yaşında bir kızım var. O şimdi Londra’da yaşıyor.
Bu kadar yaşanmışlığınız var niye kitap yazmadınız?
Bunu yapamam. Yaparsam doğruları yazmak durumundayım. Doğruları da yazarsam sosyete de taşlar yerinden oynar, ortalık birbirine girer. Her şey rayına oturmuş aradan 30 sene geçmiş, eskiyi deşmenin anlamı yok.
Magazin basını sizi sıkıştırıyor muydu?
Ohoo… Çoook… Şamdan mesela. Oraya DJ olarak girdim 1986 yılında ortak oldum. 1992’de de ayrıldım. O tarihlerde gazetecileri içeri almazdık. Ama onlarla çok iyi ilişkilerimiz vardı. Onlara haftalık malzeme mutlaka verirdik. Tabi müşteriyi de kollardık. Adam ailesiyle gelmiş, çapkınlık falan yok. O zaman çağırıyorduk gazetecileri kapıdan çıkışta çekiyorlardı. Hem onlar mutlu oluyordu, hem de misafir. Ama çapkınlık mı yapacak o biz de kalırdı, kimseye söylemezdik belli bile etmezdik.
Radyo maceranız vardı!
Hala var. JUNE8 Radyo. İyi de gidiyor. Ama Power FM’de ki programım çok iyiydi. O dönemde Büyükada’daydık Cem Hakko teknemi istedi. ‘Hadi seni bırakayım’ dedim İstanbul’a giderken, “Radyoda program yap” dedi. 5 sene canlı yayın yaptım. Program sırasında radyo kilitlenirdi. Bir akşam yayın sırasında Koç Üniversitesi’nden bir otobüs dolusu öğrenci gelmişti. Çocukları büyük bir salona aldırdım. Mikrofon hazırlıkları falan yapılırken bende içeri girdim. Gençler, “Abi biz Cüneyt Kurt’u görmeye geldik, lütfen onu bize getirin” diyorlardı. Sesimi tanıyorlar ama yüzümü görmemişlerdi. Programda bir sloganım vardı başlangıçta, ‘Ayy ayyy ayyyyy’ derdim. Elime mikrofonu alıp nasıl bu sloganı söyleyince salonda deyince kıyamet koptu. Çok eğlenmiştik.
Sizi DJ kabininde gören gençler ön yargılı oluyor mu?
İstanbul’da olmuyor. Ama İstanbul dışında çok tanımıyorlar. Burada geçen yıl Koç Fest vardı. Gençlerden biri beni görünce “Abi 60 yaşındaki adam mı bizi eğlendirecek?” dedi. Ama tabi gecenin sonunda elimi öpüp, “Abi biz böyle gece yaşamadık” dediler.
Hiç, “Nereden nereye” dediğiniz oldu mu?
Yurt içinde, yurt dışında bir sürü mekânım vardı. Ama suya girmeden ıslanmıyorsun. Ben girdim ıslandım. Bu çok büyük bir tecrübe Şu an ki bilgi ve birikimimi edinebilmek için milyon dolarlar kaybettim. Bir daha bu işi yapar mıyım, yok vallahi takatim yok. Şu an çok şükür huzurluyum. Güzel de bir gelirim var. Sevdiğim bir işi yapıyorum. Daha ne isterim.