Ganire Paşayeva, Azerbaycan Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Üyesi. Yüreği Türkiye ve Türk dünyası sevdası dolu yiğit bir kadın Ganire Paşayeva; modern zamanların bir Nene Hatun’u!
Paşayeva’nın demeçleri siyasi bir nutuktan ziyade gönül dünyasından dökülen samimi ifadelerdir. Her fırsatta ve her ortamda Türkiye’nin ve ortak tarihimizin yürek sesi olarak cesur naralar salıyor gök kubbeye, Paşayeva.
Nazilli Belediyesi tarafından yaptırılan, Azerbaycan-Karabağ Parkı ile Hocalı Soykırımı Anıtı'nın açılış törenine katıldı, Paşayeva. Burada yaptığı konuşmada başımıza musallat edilen terör örgütleriyle Türkiye’nin zayıflatılmaya çalışıldığına dikkat çekti. Tepkisini şu sözlerle dile getirdi Paşayeva: “Türkiye için canını verecek, canını vermeye hazır, ben dâhil, on milyonlarca Türk milletinin evladı var!..”
Allah göstermesin, ihtiyacımız olsa, on binlerce Azeri delikanlısının ve kızının Türkiye’nin yanında her türlü fedakârlığı yapacağından şüphe duymuyorum. Onların da başı ağırsa, ilaç diye yanlarına koşacak olan biziz.
Türkiye, İslam dünyasının olduğu kadar, Türk dünyasının da bir istinatgâhıdır. Paşayeva’nın vurguladığı gibi: “Türkiye'nin güçlü olması tüm Türk uluslarının güçlü olması anlamına gelmektedir… Türkiye güçlü ise Azerbaycan daha güçlü olacaktır."
Nene Hatun ruhlu Paşayeva’yı dinlerken, 1917 yılında Rus ve Ermeni işgaline uğrayan ve soykırıma tabi tutulan Erzurum’da, dadaşlara sahip çıkmak için, Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi azası sıfatıyla “kardeş kömeği” getiren Genceli Seyidov’u, arkadaşları Selman Han Abdulmabud’u ve Rıza Ahmet Han’ı hatırladım. Ermeni çetelerince şehit edilen ve Erzurum’a defnedilen Azerbaycan heyetinin başkanı Seyidov’dur. (Bu yiğitlerin Erzurum’daki mücadelesinden bazı kesitleri ‘Paylaşılamayan Topraklar’ romanında anlattım.)
Ganire Paşayeva, Seyidov’un yüz yıl aradan sonra devam eden sesidir. Seyidov, Erzurum’da, Rusların ve Ermenilerin tehditlerine aldırmıyordu, kahvelere gidiyor, camileri dolaşıyor, esnaf arasına karışıp enerjisini ve cesaretini kaybetmiş halkı uyarmaya ve uyandırmaya çalışıyordu. “Kar yağanda el de üşür ayak da kardeşlerim!” diyordu Seyidov. “Kimi vakit olur siz el olursunuz biz ayak, kimi zaman biz el oluruz siz ayak!”
Taşmağazalar caddesinde bir Türk esnafa çirkin davranışlarda bulunan Rus ve Ermeni askerlerin arasına korkusuzca dalan Seyidov, her iki dili de bildiğinden, onlara şöyle haykırıyordu:
“Şu, güneşin doğduğu tarafa iyi bakın, iyi bakın! Orada yüz milyon İslam tarafından koparılacak sedaya karşı perişan olursunuz!.. Siz, belanızı arıyorsunuz! Şarktaki Büyük Türkistan, Kafkasya, Azerbaycan, buradaki Türk kardeşlerinin sahibidir!.. Siz burada ve Kafkaslar’da az bir nüfusa sahipsiniz, etrafınız Müslüman Türklerle çevrilidir. Akıl sahibiyseniz yaptıklarınızın sonucunu düşünürsünüz…”
Güçlenen Türkiye ve güçlenen Azerbaycan elbette tek millettir. Afrin’de destan yazan Mehmetlerin ve Seyidovların ruhu, Ganire Paşayeva örneğinde olduğu gibi, çağımızın Nene Hatunlarını da kuşatarak, şah damarı gibi atıyor.
Allah’ını bilen bu damarı Rabbim, inşallah, kıyamete dek koruyacaktır.
Paşayeva’nın demeçleri siyasi bir nutuktan ziyade gönül dünyasından dökülen samimi ifadelerdir. Her fırsatta ve her ortamda Türkiye’nin ve ortak tarihimizin yürek sesi olarak cesur naralar salıyor gök kubbeye, Paşayeva.
Nazilli Belediyesi tarafından yaptırılan, Azerbaycan-Karabağ Parkı ile Hocalı Soykırımı Anıtı'nın açılış törenine katıldı, Paşayeva. Burada yaptığı konuşmada başımıza musallat edilen terör örgütleriyle Türkiye’nin zayıflatılmaya çalışıldığına dikkat çekti. Tepkisini şu sözlerle dile getirdi Paşayeva: “Türkiye için canını verecek, canını vermeye hazır, ben dâhil, on milyonlarca Türk milletinin evladı var!..”
Allah göstermesin, ihtiyacımız olsa, on binlerce Azeri delikanlısının ve kızının Türkiye’nin yanında her türlü fedakârlığı yapacağından şüphe duymuyorum. Onların da başı ağırsa, ilaç diye yanlarına koşacak olan biziz.
Türkiye, İslam dünyasının olduğu kadar, Türk dünyasının da bir istinatgâhıdır. Paşayeva’nın vurguladığı gibi: “Türkiye'nin güçlü olması tüm Türk uluslarının güçlü olması anlamına gelmektedir… Türkiye güçlü ise Azerbaycan daha güçlü olacaktır."
Nene Hatun ruhlu Paşayeva’yı dinlerken, 1917 yılında Rus ve Ermeni işgaline uğrayan ve soykırıma tabi tutulan Erzurum’da, dadaşlara sahip çıkmak için, Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi azası sıfatıyla “kardeş kömeği” getiren Genceli Seyidov’u, arkadaşları Selman Han Abdulmabud’u ve Rıza Ahmet Han’ı hatırladım. Ermeni çetelerince şehit edilen ve Erzurum’a defnedilen Azerbaycan heyetinin başkanı Seyidov’dur. (Bu yiğitlerin Erzurum’daki mücadelesinden bazı kesitleri ‘Paylaşılamayan Topraklar’ romanında anlattım.)
Ganire Paşayeva, Seyidov’un yüz yıl aradan sonra devam eden sesidir. Seyidov, Erzurum’da, Rusların ve Ermenilerin tehditlerine aldırmıyordu, kahvelere gidiyor, camileri dolaşıyor, esnaf arasına karışıp enerjisini ve cesaretini kaybetmiş halkı uyarmaya ve uyandırmaya çalışıyordu. “Kar yağanda el de üşür ayak da kardeşlerim!” diyordu Seyidov. “Kimi vakit olur siz el olursunuz biz ayak, kimi zaman biz el oluruz siz ayak!”
Taşmağazalar caddesinde bir Türk esnafa çirkin davranışlarda bulunan Rus ve Ermeni askerlerin arasına korkusuzca dalan Seyidov, her iki dili de bildiğinden, onlara şöyle haykırıyordu:
“Şu, güneşin doğduğu tarafa iyi bakın, iyi bakın! Orada yüz milyon İslam tarafından koparılacak sedaya karşı perişan olursunuz!.. Siz, belanızı arıyorsunuz! Şarktaki Büyük Türkistan, Kafkasya, Azerbaycan, buradaki Türk kardeşlerinin sahibidir!.. Siz burada ve Kafkaslar’da az bir nüfusa sahipsiniz, etrafınız Müslüman Türklerle çevrilidir. Akıl sahibiyseniz yaptıklarınızın sonucunu düşünürsünüz…”
Güçlenen Türkiye ve güçlenen Azerbaycan elbette tek millettir. Afrin’de destan yazan Mehmetlerin ve Seyidovların ruhu, Ganire Paşayeva örneğinde olduğu gibi, çağımızın Nene Hatunlarını da kuşatarak, şah damarı gibi atıyor.
Allah’ını bilen bu damarı Rabbim, inşallah, kıyamete dek koruyacaktır.