Haberi bir ay kadar önce CNN Türk’ün televizyon yayınında izlemiştik; şimdi o metnin tamamını araştırdığımızda öğreniyoruz ki röportajı Hürriyet’ten Güven Özalp gerçekleştirmiş.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye özel gündemiyle toplandığı 6 Şubat buluşmasından hemen önce, gelişmeler henüz 28 köşeli AB masasına yatırılmamışken, bu röportaj yayınlanmıştı.
***
Sözüne ‘AB Türkiye'ye ciddi yanlışlar yaptı’ diye başlayan Türkiye Raportörü Kati Piri, ‘Maalesef geçmişi değiştiremeyiz. Birbirimizin güvenini yeniden kazanmalıyız’ diye konuşmuştu.
Kati Piri, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geldiği noktaya ve bundan sonraki beklentilere ilişkin değerlendirmelerde de bulunmuştu.
Piri'nin açıklamalarındaki satır başları şöyleydi:
AB ciddi yanlışlar yaptı…
“AB bu süreçte ciddi yanlışlar yaptı. Maalesef geçmişi değiştiremeyiz. Mevcut durumda değişiklik olmaması halinde sona çok yaklaşılacağını da görerek Ankara’da bu sürece yeniden bağlanma konusunda hâlâ bir kıvılcım olmasını umuyorum. Birbirimizin güvenini yeniden kazanmalıyız. Bir tarafın endişesini diğeri ciddiye almalı.
Alternatif arayışı akıllıca değil…
Şu aşamada yeni alternatif arayışlarına girmek akıllıca değil. ‘Katılım süreci sonsuza dek öldü’ dediğiniz an Türkiye’de insan hakları ya da hukukun üstünlüğünü önemsemediğiniz an olur. O an üçüncü bir ülkeyle ticarete, terörle mücadelede işbirliğine, dış politikada uyuma dayalı pragmatik bir ilişkiye girmiş olursunuz ve Türkiye, AB’nin ilişkiye sahip olduğu herhangi bir üçüncü ülke olur. Şu aşamada üyelik fırsatını Türk halkının elinden tamamen almak adil olmaz. Kapıyı hiçbir zaman tamamen kapatmamalıyız.
İki tarafın da iyi ilişkilere ihtiyacı var…
2017 güvensizliğin çok yüksek olduğu, ilişkilere çok zarar verilen bir yıldı. Bu yıl, istemesi halinde, Türk hükümetinin hâlâ AB-Türkiye ilişkilerine bağlı olduğunu gösterebileceği yıl. Her iki tarafın da iyi ilişkilere ihtiyacı var. Ancak endişelerin yüksek olmasının ana nedenlerinden olan Türkiye’deki gelişmelere baktığımda henüz olumlu sinyaller geldiğini görmüyorum. 2019’a kadar bir iyileşme göremezsek AP olarak müzakerelerin resmen askıya alınmasını talep edeceğiz.
Sonuç odaklı zirve…
Zirve planlanıyor olması güzel. Mülteci krizinde Türkiye’ye ihtiyaç duyduğumuz dönem dışında yıllarca zirve yapılmadı. Sadece fotoğraf çektirmek için zirve yapmak ne Türkiye’ye ne de AB’ye yardımcı olur. Zirve sonuçlar doğurmalı.
Türk toplumunu kaybetme riski…
Türk hükümetinin politikalarını özellikle son bir buçuk yılda çok eleştirdik. Ancak bunun yanında Türk toplumuyla sempati ihtiyacı da var. Zaman zaman bu eksik kaldı. Türkiye’de konuştuğum, mevcut hükümete oy veren ya da vermeyen çoğu insandaki his AB’nin kendilerini yarı yolda bıraktığı, Türk toplumunun AB’nin umurunda olmadığı yönünde bir duygu söz konusu. Belli ki tavrımızla Türk toplumunu kaybetme riskimiz var. Bunun olmaması için daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor.
Mülteci krizinde geç kaldık…
Bazı şeyleri fark etmekte geç kalıyoruz. Mülteci krizinde sorun AB sorunu olana kadar fark etmedik, yardım teklifinde bulunmadık. Darbe girişiminde de 24 saat sonra AB için olay geride kaldı ve bunun toplumda ne tür bir etki yarattığının farkına varılmaksızın, yanlarında durulmaksızın devam edildi. Türkiye’de neler olduğu, toplumun nelerle karşı karşıya kaldığı konusunda biraz daha fazla sempati bu ilişkiye yardımcı olabilir.”
***
Güven Özalp’in röportajını dün baştan sona bir kez daha okuduğumda bir şeyin farkına vardım:
Kati Piri, Avrupa’nın vicdanını simgeliyor.
Ve yalnız değil.
Bu durumda bizim açımızdan asıl sorun, Avrupa’da çoğunluğu gerçekle buluşturmak ve Piri gibi düşünenlerin sayısını artırmak.
Diplomasiyle…
Medya gücüyle…
Doğru ve hızlı enformasyonla…
Avrupa sivil toplumuna yönelik kampanyalarla ve lobi çalışmalarıyla…
İyimser olmayı -hele de sınır ötemizde askeri çatışma sürerken- yersiz bulabilirsiniz, uluslararası ilişkiler bağlamında iç açıcı durumda değiliz, kabul; ama diyalogun kopma noktasına geldiği bu durumdan daha kötüsü pek de mümkün olmadığına göre ilişkilerin düzelmesi yönünde atılacak her adım şimdiki durumda ‘çarpıcı bir iyileşme’ olarak algılanacak.
Başka bir deyişle ‘dibe vurmanın en iyi yanı, düşüşün durmasıdır’.
***
Zeytin Dalı harekâtının başladığı gün şöyle yazmıştım:
‘Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesinde karmaşık bir düşman yapıyla çatışırken diplomatik alanda bilgiyi ve algıları yönetmenin ne anlama geldiğini en iyi T.C. Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü biliyor.’
Koordinatörlük’ün çok iyi bildiği ve bizim de mutlaka farkında olmamız gereken değerli bilginin bir boyutu da şu: Avrupa Birliği ile ABD, birbirinden farklı siyasal varlıklar. Biriyle ilişkilerin soğuması, diğerinden de soğumayı gerektirmiyor; aksine bunları diplomasideki verimli alternatifler olarak çok iyi kombine etmek mümkün.
Bununla birlikte Avrupayla ilişkileri sadece üyelik müzakerelerine indirgemek de hata olur; aynı zamanda bir sürü tezin birbiriyle çatıştığı Ortadoğu’da yeni ve ortak stratejik pozisyonlar kazanmak ve Türkiye’nin yeniden ‘en önemli aktör’ durumuna geçmesini sağlamak...
Bunun şu an için en kestirme yolu da içte ve dışta etkin kamu diplomasisinden ve dış politika alanında mutlaka ‘ofansif enformasyondan’ geçiyor.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye özel gündemiyle toplandığı 6 Şubat buluşmasından hemen önce, gelişmeler henüz 28 köşeli AB masasına yatırılmamışken, bu röportaj yayınlanmıştı.
***
Sözüne ‘AB Türkiye'ye ciddi yanlışlar yaptı’ diye başlayan Türkiye Raportörü Kati Piri, ‘Maalesef geçmişi değiştiremeyiz. Birbirimizin güvenini yeniden kazanmalıyız’ diye konuşmuştu.
Kati Piri, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geldiği noktaya ve bundan sonraki beklentilere ilişkin değerlendirmelerde de bulunmuştu.
Piri'nin açıklamalarındaki satır başları şöyleydi:
AB ciddi yanlışlar yaptı…
“AB bu süreçte ciddi yanlışlar yaptı. Maalesef geçmişi değiştiremeyiz. Mevcut durumda değişiklik olmaması halinde sona çok yaklaşılacağını da görerek Ankara’da bu sürece yeniden bağlanma konusunda hâlâ bir kıvılcım olmasını umuyorum. Birbirimizin güvenini yeniden kazanmalıyız. Bir tarafın endişesini diğeri ciddiye almalı.
Alternatif arayışı akıllıca değil…
Şu aşamada yeni alternatif arayışlarına girmek akıllıca değil. ‘Katılım süreci sonsuza dek öldü’ dediğiniz an Türkiye’de insan hakları ya da hukukun üstünlüğünü önemsemediğiniz an olur. O an üçüncü bir ülkeyle ticarete, terörle mücadelede işbirliğine, dış politikada uyuma dayalı pragmatik bir ilişkiye girmiş olursunuz ve Türkiye, AB’nin ilişkiye sahip olduğu herhangi bir üçüncü ülke olur. Şu aşamada üyelik fırsatını Türk halkının elinden tamamen almak adil olmaz. Kapıyı hiçbir zaman tamamen kapatmamalıyız.
İki tarafın da iyi ilişkilere ihtiyacı var…
2017 güvensizliğin çok yüksek olduğu, ilişkilere çok zarar verilen bir yıldı. Bu yıl, istemesi halinde, Türk hükümetinin hâlâ AB-Türkiye ilişkilerine bağlı olduğunu gösterebileceği yıl. Her iki tarafın da iyi ilişkilere ihtiyacı var. Ancak endişelerin yüksek olmasının ana nedenlerinden olan Türkiye’deki gelişmelere baktığımda henüz olumlu sinyaller geldiğini görmüyorum. 2019’a kadar bir iyileşme göremezsek AP olarak müzakerelerin resmen askıya alınmasını talep edeceğiz.
Sonuç odaklı zirve…
Zirve planlanıyor olması güzel. Mülteci krizinde Türkiye’ye ihtiyaç duyduğumuz dönem dışında yıllarca zirve yapılmadı. Sadece fotoğraf çektirmek için zirve yapmak ne Türkiye’ye ne de AB’ye yardımcı olur. Zirve sonuçlar doğurmalı.
Türk toplumunu kaybetme riski…
Türk hükümetinin politikalarını özellikle son bir buçuk yılda çok eleştirdik. Ancak bunun yanında Türk toplumuyla sempati ihtiyacı da var. Zaman zaman bu eksik kaldı. Türkiye’de konuştuğum, mevcut hükümete oy veren ya da vermeyen çoğu insandaki his AB’nin kendilerini yarı yolda bıraktığı, Türk toplumunun AB’nin umurunda olmadığı yönünde bir duygu söz konusu. Belli ki tavrımızla Türk toplumunu kaybetme riskimiz var. Bunun olmaması için daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor.
Mülteci krizinde geç kaldık…
Bazı şeyleri fark etmekte geç kalıyoruz. Mülteci krizinde sorun AB sorunu olana kadar fark etmedik, yardım teklifinde bulunmadık. Darbe girişiminde de 24 saat sonra AB için olay geride kaldı ve bunun toplumda ne tür bir etki yarattığının farkına varılmaksızın, yanlarında durulmaksızın devam edildi. Türkiye’de neler olduğu, toplumun nelerle karşı karşıya kaldığı konusunda biraz daha fazla sempati bu ilişkiye yardımcı olabilir.”
***
Güven Özalp’in röportajını dün baştan sona bir kez daha okuduğumda bir şeyin farkına vardım:
Kati Piri, Avrupa’nın vicdanını simgeliyor.
Ve yalnız değil.
Bu durumda bizim açımızdan asıl sorun, Avrupa’da çoğunluğu gerçekle buluşturmak ve Piri gibi düşünenlerin sayısını artırmak.
Diplomasiyle…
Medya gücüyle…
Doğru ve hızlı enformasyonla…
Avrupa sivil toplumuna yönelik kampanyalarla ve lobi çalışmalarıyla…
İyimser olmayı -hele de sınır ötemizde askeri çatışma sürerken- yersiz bulabilirsiniz, uluslararası ilişkiler bağlamında iç açıcı durumda değiliz, kabul; ama diyalogun kopma noktasına geldiği bu durumdan daha kötüsü pek de mümkün olmadığına göre ilişkilerin düzelmesi yönünde atılacak her adım şimdiki durumda ‘çarpıcı bir iyileşme’ olarak algılanacak.
Başka bir deyişle ‘dibe vurmanın en iyi yanı, düşüşün durmasıdır’.
***
Zeytin Dalı harekâtının başladığı gün şöyle yazmıştım:
‘Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesinde karmaşık bir düşman yapıyla çatışırken diplomatik alanda bilgiyi ve algıları yönetmenin ne anlama geldiğini en iyi T.C. Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü biliyor.’
Koordinatörlük’ün çok iyi bildiği ve bizim de mutlaka farkında olmamız gereken değerli bilginin bir boyutu da şu: Avrupa Birliği ile ABD, birbirinden farklı siyasal varlıklar. Biriyle ilişkilerin soğuması, diğerinden de soğumayı gerektirmiyor; aksine bunları diplomasideki verimli alternatifler olarak çok iyi kombine etmek mümkün.
Bununla birlikte Avrupayla ilişkileri sadece üyelik müzakerelerine indirgemek de hata olur; aynı zamanda bir sürü tezin birbiriyle çatıştığı Ortadoğu’da yeni ve ortak stratejik pozisyonlar kazanmak ve Türkiye’nin yeniden ‘en önemli aktör’ durumuna geçmesini sağlamak...
Bunun şu an için en kestirme yolu da içte ve dışta etkin kamu diplomasisinden ve dış politika alanında mutlaka ‘ofansif enformasyondan’ geçiyor.