Şahsiyet nedir? Karakter sahibi insan olmak…
Ailenin ve eğitimin mühim görevi şahsiyetli nesiller yetiştirmektir. Çünkü sağlam bir bireyin temeli şahsiyettir. Eğer bireyde öncelikle bir şahsiyet oluşturulamazsa üzerine inşa edilecek bina katiyen sağlam bir bina olmayacaktır.
Peki, çocuklarımız, gençlerimiz, yetişkinlerimiz sağlam karakterli insanlar mıdır? Bu soruya ‘evet’ demek gerçeği görmemek olacaktır. Hakikat şu ki, millet olarak, şahsiyetimiz tam teşekkül etmemiştir. Şahsiyet, değişen şartlar karşısında değişmeyen insan karakterini ifade eder. Sarhoşla sarhoş, kumarcıyla kumarcı, yalancıyla yalancı, talancıyla talancı bir insana hiçbir millet şahsiyet sahibi bir insan demez, aksine eyyamcı, kaypak, güvenilmez, ilkesiz biri olarak görür ve ona karşı temkinli davranır.
Şahsiyet; faraza bir saraysa, bu sarayı ayakta tutan sütunlardan en mühimi dürüstlüktür. Bir ansan dürüst değilse onda şahsiyet teşekkül etmemiştir. Çünkü dürüstlük, bir iddia değildir; o, sözle eylemin aynı anlama gelmesiyle apaçık gözükür. Sözü başka eylemi başka insan dürüst değildir.
Şahsiyet fırından alınacak bir ekmek de değildir; ya eğitim yoluyla edinilir ya da kişinin kendini fark edip geliştirmesiyle kazanılır. Kişi takımını, partisini, arkadaşlarını, ilgi alanını saati saatine takip edebiliyor, fakat kendinden haberi yoktur! Kişinin kendini fark edebilmesi için dikkatini dışardan içeri çevirip fikirleri ve tepkileri üzerinde durup düşünmesi gerekir. Bunu başaran insan kim olduğunu öğrendiğinde kim olması gerektiğine de karar verebilir ve bir şahsiyet evi kurup ömrünü onun içinde geçirebilir. Kendini eleştiren insan kendini değiştirebilir. Değişen insan ise samimi davranış ve dürüst tepki verecektir; işte bu, şahsiyettir.
Kişide bir şahsiyetin var olup olmadığını gösteren bir diğer yöntem şudur: Tepki ve çatışmadaki üslup. İnsan hayatı uyku hariç gün boyu etki tepki içinde geçer; insan oluşmuş zihinle hareket ederek gün boyu yaşadığı ilişkileri yönetir. Her etkiye tepkiyle karşılık veriliyorsa ortada bir şahsiyet sorunu olduğu bilinmelidir.
Şahsiyet, bir disiplin geliştirmektir. Örneğin; uykudan kalkınca yatağını, işi bitince kitaplarını, çıkarınca eşyalarını vb. toplamayan kişi disiplinden yoksundur. Şahsiyet ise kişinin duygu, düşünce, tutum ve davranışlarındaki disiplini ifade eder; hayatın pratiklerinde gözükür.
Tutarsızlık şahsiyet yoksunluğunun göstergelerindendir. Duygu, düşünce, tutum ve davranışlardaki tutarsızlıklar, ikircikli haller, beyaza siyah deme-siyaha beyaz demeler, ahlakî değerleri soyutlaştırma ve göreceli hale getirme gayretleri tutarsızlık ve şahsiyet yoksunluğu göstergeleri arasındadır. Şahsiyet sahibi olmayan kişi dürüst olamayacak, davranışları gerçeği ortaya koymayacaktır. Mesela kişi Müslümandır, fakat yaşama standardı inancıyla uyuşmamaktadır. Dini değerler gündelik yaşantıda gözükmediğinde gözüken ‘yaygın huzursuzluk’ olmaktadır. Huzursuz insanların ekserisi, tutarsızlık ve şahsiyet sorunuyla maluldür. Kendini eleştirip inançlara ters alışkanlıkları değiştirerek dürüst olmadıkça huzur ve şahsiyet ortada gözükmeyecektir.
Şahsiyet yoksunluğunun bir diğer göstergesi de hataların sorumluluğunu üstlenmemek ve görevleri düzgün yapmamaktır. Kişi, kendine ve insanlara karşı maddî ve manevî zararlar verebilir; ortada bir hata ve zarar var, fakat bir fail yoksa ortamda şahsiyetli bir kişinin varlığından da söz edilemeyecektir.
Bir insan sabırlı ise o aynı zamanda şahsiyetlidir. Öldürmeden kalp kırmaya dek birçok olumsuz davranışın temelinde yatan sabırsızlıktır. Sabır, Kuran’da, Rabbimizin bize en çok eğitimini verdiği şahsiyet kavramları arasında yer alır. Sabrın varlığı davranışların kontrolünde gözükür. Başını sonunu düşünmeden yapılan her hareket ya zarar ya utanç doğuracaktır. Sabrı olmayanın şahsiyeti de olmaz! Çünkü şahsiyeti koruyan değer, sabırdır.
Şahsiyetli insan, -kendisine göre- farklı olana karşı peşin düşmanlık gütmez, farklı olanı anlamaya çalışır. Din, dil, mezhep, kavim, soy, parti, ideoloji, politik ve manevi şahıs, sosyal ortam vb. yapılar karşısında peşin fikirlerle hareket edilmemelidir. Şahsiyet sahibi kişi, herkesi anlamaya çalışır, herkesin canının, malının, ırzının mukaddes olduğunu bilir. Herkes Allah’ın yarattığı kullardır, herkesten hayatlarının hesabını soracak olan da, Allah’tır.
Şahsiyet, mümkün olanın en iyisini yapmak için gayret göstermek ve bu gayretin farkında olarak, elde edilenle sonuçla mesut olmaktır. Bu da yukarıda arz ettiğimiz ilkeler olmadan başarılamaz.
Son söz olarak şu uyarıyı yapmak isteriz: Kuran’ın nerdeyse bütün emirleri insana bir şahsiyet kurması için emredilmiştir. Aile ve eğitim sistemimiz şahsiyetimizden sorumludur. Kendine dair ‘fikri muhasebe’ yapmayı öğrenmemiş, ‘hayatını eleştirel olarak gözden geçirmemiş’ kimse, bir şahsiyet sahibi olamadan, değersiz bir hayat yaşayıp dünyadan geçip gittiğini bilmelidir.
Ailenin ve eğitimin mühim görevi şahsiyetli nesiller yetiştirmektir. Çünkü sağlam bir bireyin temeli şahsiyettir. Eğer bireyde öncelikle bir şahsiyet oluşturulamazsa üzerine inşa edilecek bina katiyen sağlam bir bina olmayacaktır.
Peki, çocuklarımız, gençlerimiz, yetişkinlerimiz sağlam karakterli insanlar mıdır? Bu soruya ‘evet’ demek gerçeği görmemek olacaktır. Hakikat şu ki, millet olarak, şahsiyetimiz tam teşekkül etmemiştir. Şahsiyet, değişen şartlar karşısında değişmeyen insan karakterini ifade eder. Sarhoşla sarhoş, kumarcıyla kumarcı, yalancıyla yalancı, talancıyla talancı bir insana hiçbir millet şahsiyet sahibi bir insan demez, aksine eyyamcı, kaypak, güvenilmez, ilkesiz biri olarak görür ve ona karşı temkinli davranır.
Şahsiyet; faraza bir saraysa, bu sarayı ayakta tutan sütunlardan en mühimi dürüstlüktür. Bir ansan dürüst değilse onda şahsiyet teşekkül etmemiştir. Çünkü dürüstlük, bir iddia değildir; o, sözle eylemin aynı anlama gelmesiyle apaçık gözükür. Sözü başka eylemi başka insan dürüst değildir.
Şahsiyet fırından alınacak bir ekmek de değildir; ya eğitim yoluyla edinilir ya da kişinin kendini fark edip geliştirmesiyle kazanılır. Kişi takımını, partisini, arkadaşlarını, ilgi alanını saati saatine takip edebiliyor, fakat kendinden haberi yoktur! Kişinin kendini fark edebilmesi için dikkatini dışardan içeri çevirip fikirleri ve tepkileri üzerinde durup düşünmesi gerekir. Bunu başaran insan kim olduğunu öğrendiğinde kim olması gerektiğine de karar verebilir ve bir şahsiyet evi kurup ömrünü onun içinde geçirebilir. Kendini eleştiren insan kendini değiştirebilir. Değişen insan ise samimi davranış ve dürüst tepki verecektir; işte bu, şahsiyettir.
Kişide bir şahsiyetin var olup olmadığını gösteren bir diğer yöntem şudur: Tepki ve çatışmadaki üslup. İnsan hayatı uyku hariç gün boyu etki tepki içinde geçer; insan oluşmuş zihinle hareket ederek gün boyu yaşadığı ilişkileri yönetir. Her etkiye tepkiyle karşılık veriliyorsa ortada bir şahsiyet sorunu olduğu bilinmelidir.
Şahsiyet, bir disiplin geliştirmektir. Örneğin; uykudan kalkınca yatağını, işi bitince kitaplarını, çıkarınca eşyalarını vb. toplamayan kişi disiplinden yoksundur. Şahsiyet ise kişinin duygu, düşünce, tutum ve davranışlarındaki disiplini ifade eder; hayatın pratiklerinde gözükür.
Tutarsızlık şahsiyet yoksunluğunun göstergelerindendir. Duygu, düşünce, tutum ve davranışlardaki tutarsızlıklar, ikircikli haller, beyaza siyah deme-siyaha beyaz demeler, ahlakî değerleri soyutlaştırma ve göreceli hale getirme gayretleri tutarsızlık ve şahsiyet yoksunluğu göstergeleri arasındadır. Şahsiyet sahibi olmayan kişi dürüst olamayacak, davranışları gerçeği ortaya koymayacaktır. Mesela kişi Müslümandır, fakat yaşama standardı inancıyla uyuşmamaktadır. Dini değerler gündelik yaşantıda gözükmediğinde gözüken ‘yaygın huzursuzluk’ olmaktadır. Huzursuz insanların ekserisi, tutarsızlık ve şahsiyet sorunuyla maluldür. Kendini eleştirip inançlara ters alışkanlıkları değiştirerek dürüst olmadıkça huzur ve şahsiyet ortada gözükmeyecektir.
Şahsiyet yoksunluğunun bir diğer göstergesi de hataların sorumluluğunu üstlenmemek ve görevleri düzgün yapmamaktır. Kişi, kendine ve insanlara karşı maddî ve manevî zararlar verebilir; ortada bir hata ve zarar var, fakat bir fail yoksa ortamda şahsiyetli bir kişinin varlığından da söz edilemeyecektir.
Bir insan sabırlı ise o aynı zamanda şahsiyetlidir. Öldürmeden kalp kırmaya dek birçok olumsuz davranışın temelinde yatan sabırsızlıktır. Sabır, Kuran’da, Rabbimizin bize en çok eğitimini verdiği şahsiyet kavramları arasında yer alır. Sabrın varlığı davranışların kontrolünde gözükür. Başını sonunu düşünmeden yapılan her hareket ya zarar ya utanç doğuracaktır. Sabrı olmayanın şahsiyeti de olmaz! Çünkü şahsiyeti koruyan değer, sabırdır.
Şahsiyetli insan, -kendisine göre- farklı olana karşı peşin düşmanlık gütmez, farklı olanı anlamaya çalışır. Din, dil, mezhep, kavim, soy, parti, ideoloji, politik ve manevi şahıs, sosyal ortam vb. yapılar karşısında peşin fikirlerle hareket edilmemelidir. Şahsiyet sahibi kişi, herkesi anlamaya çalışır, herkesin canının, malının, ırzının mukaddes olduğunu bilir. Herkes Allah’ın yarattığı kullardır, herkesten hayatlarının hesabını soracak olan da, Allah’tır.
Şahsiyet, mümkün olanın en iyisini yapmak için gayret göstermek ve bu gayretin farkında olarak, elde edilenle sonuçla mesut olmaktır. Bu da yukarıda arz ettiğimiz ilkeler olmadan başarılamaz.
Son söz olarak şu uyarıyı yapmak isteriz: Kuran’ın nerdeyse bütün emirleri insana bir şahsiyet kurması için emredilmiştir. Aile ve eğitim sistemimiz şahsiyetimizden sorumludur. Kendine dair ‘fikri muhasebe’ yapmayı öğrenmemiş, ‘hayatını eleştirel olarak gözden geçirmemiş’ kimse, bir şahsiyet sahibi olamadan, değersiz bir hayat yaşayıp dünyadan geçip gittiğini bilmelidir.