İnsanlar arasında büyük düşmanlıklar ya da tarihin akışını değiştirecek güçlü aşklar doğuyordu, iyiler kötüye ve kötüler iyiye dönüşüyordu, insanın dönüşümünü sözcük tomarları arasından çekip çıkarmış Shakespeare’ın dehası övülüyordu, yin ve yang dîl yordamıyla çözümleniyordu, bazen eller kavuşuyordu, gözler birbirinden kaçırılıyordu, bazen yollar ayrılıyordu, insanlar ve ilişkiler biçim değiştiriyordu ve biz, pek de gönüllü olmadan değişime uğramış bedbahtlar, bunun kader olup olmadığı üzerine yıllarca, yüzyıllarca konuşuyorduk.
Hayatımız birden değişmiyordu, kötüler bir çırpıda iyiye dönüşmüyordu aslında.
Hiçbir şey değişmiyordu.
Biz; insanız, dostuz, iyiyiz, aşığız ve seviliyoruz sanıyorduk sadece…
***
Seçimler oluyordu, sandıklar açılıyordu, oylar sayılıyordu; birileri delege oluyordu, birileri lider oluyordu, birileri iktidâr oluyordu ve biz, sıradan insanlar, parti içi demokrasi ya da oy tasnif hukuku üzerine haftalarca, aylarca konuşuyorduk.
Ülke el değiştirmiyordu, kazananlar ‘Eyvallah, çekiliyorum!’ demiyordu.
Hiçbir şey değişmiyordu.
Biz, kazandığımız şeyleri duvardaki tarih şeridine iliştirebildiğimizi sanıyorduk sadece…
***
90 dakikalık maçlar bitiyordu ve biz, o maçta, milisaniyeler içinde verilmiş kararları saatlerce, günlerce konuşuyorduk tartışıyorduk, birbirimize hak veremiyor ve uzlaşmayı beceremiyorduk.
Hiç kimse, hiçbir şey kazanmıyordu aslında.
Hiçbir şey değişmiyordu.
Biz, kaybettiğimiz şeyleri kazandığımızı sanıyorduk sadece…
***
Biz yaşıyorduk…
Az ötemizde başka şeyler cereyan ediyordu:
Toplumları derinden sarsan, bir şeyleri gerçekten değiştiren, dünyayı baştan ayağa kana bulayan önemli olaylar, yıkımlar, çöküşler yaşanıyordu…
Sömürü devam ediyordu; zenginler daha da zenginleşiyor, yoksullar merhamet dilenmekten imtina ediyordu.
En yetenekli yazarlar, metinlerin en görkemli kısımlarını, sanki onlar birer büyük sırmış gibi, satırlara değil de satır aralarına saklıyordu…
Bilenler susuyordu, bilmeyenlerin çenesi düşüyordu; gerçeğe ulaşmak zorlaşıyordu…
Biz yaşıyorduk…
Az ötemizde cereyan eden şeylerden haberimiz bile yoktu.
Ne yapıyorduk o esnada, şimdi tam da anımsayamıyoruz…
Ama yıkımları, çöküşleri konuşmuyorduk.
Bunları konuşmaya vaktimiz yoktu belki de!
Fakat daha önemli ne işimiz vardı ki ve ne yapıyorduk o sıra?
***
Çiçero’ya sormuşlar:
-Roma İmparatorluğu nasıl yıkıldı?
-Bilgisizdik ve çok konuşuyorduk…
demiş…
Bilgili miyiz, bilgisiz miyiz; bunu bilmek kolay değil…
Ama bizim de Romalılar gibi çok konuştuğumuz kesin!
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Nisan-2018 sayısındaki yazısından alıntı.
Hayatımız birden değişmiyordu, kötüler bir çırpıda iyiye dönüşmüyordu aslında.
Hiçbir şey değişmiyordu.
Biz; insanız, dostuz, iyiyiz, aşığız ve seviliyoruz sanıyorduk sadece…
***
Seçimler oluyordu, sandıklar açılıyordu, oylar sayılıyordu; birileri delege oluyordu, birileri lider oluyordu, birileri iktidâr oluyordu ve biz, sıradan insanlar, parti içi demokrasi ya da oy tasnif hukuku üzerine haftalarca, aylarca konuşuyorduk.
Ülke el değiştirmiyordu, kazananlar ‘Eyvallah, çekiliyorum!’ demiyordu.
Hiçbir şey değişmiyordu.
Biz, kazandığımız şeyleri duvardaki tarih şeridine iliştirebildiğimizi sanıyorduk sadece…
***
90 dakikalık maçlar bitiyordu ve biz, o maçta, milisaniyeler içinde verilmiş kararları saatlerce, günlerce konuşuyorduk tartışıyorduk, birbirimize hak veremiyor ve uzlaşmayı beceremiyorduk.
Hiç kimse, hiçbir şey kazanmıyordu aslında.
Hiçbir şey değişmiyordu.
Biz, kaybettiğimiz şeyleri kazandığımızı sanıyorduk sadece…
***
Biz yaşıyorduk…
Az ötemizde başka şeyler cereyan ediyordu:
Toplumları derinden sarsan, bir şeyleri gerçekten değiştiren, dünyayı baştan ayağa kana bulayan önemli olaylar, yıkımlar, çöküşler yaşanıyordu…
Sömürü devam ediyordu; zenginler daha da zenginleşiyor, yoksullar merhamet dilenmekten imtina ediyordu.
En yetenekli yazarlar, metinlerin en görkemli kısımlarını, sanki onlar birer büyük sırmış gibi, satırlara değil de satır aralarına saklıyordu…
Bilenler susuyordu, bilmeyenlerin çenesi düşüyordu; gerçeğe ulaşmak zorlaşıyordu…
Biz yaşıyorduk…
Az ötemizde cereyan eden şeylerden haberimiz bile yoktu.
Ne yapıyorduk o esnada, şimdi tam da anımsayamıyoruz…
Ama yıkımları, çöküşleri konuşmuyorduk.
Bunları konuşmaya vaktimiz yoktu belki de!
Fakat daha önemli ne işimiz vardı ki ve ne yapıyorduk o sıra?
***
Çiçero’ya sormuşlar:
-Roma İmparatorluğu nasıl yıkıldı?
-Bilgisizdik ve çok konuşuyorduk…
demiş…
Bilgili miyiz, bilgisiz miyiz; bunu bilmek kolay değil…
Ama bizim de Romalılar gibi çok konuştuğumuz kesin!
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Nisan-2018 sayısındaki yazısından alıntı.