Kafkasya neresi? Karadeniz ve Hazar denizi arasında yer alan, Avrupa ve Asya'nın sınırında bulunan bölge. Burası öyle bir bölge ki, sanki de, birçok kavim buruda kümelenmiştir. Türkler (Azeriler), Gürcüler, Ermeniler, Ruslar, onlarca etnik grup.
Kafkasya Anadolu gibi uzun asırlardır Türklerin yaşadığı bir vatan parçasıdır. Ne var ki, Çarlık Rusya’sı ile başlayan sistematik Türk düşmanlığı Bolşeviklerle devam etmiştir. Maalesef Müslüman kimliğine sahip hiç kimse bu topraklarda uzun süre rahat etmedi. Ruslarca, Gürcülerce ve Ermenilerce Kafkas Müslümanlarına reva görülen zulümler bugün de sone ermiş değildir. Ne Dağlık Karabağ Rus desteğindeki Ermeni işgalinden azat edilebildi, ne Kırım Türkleri ne Ahıska Müslümanları sürgünlerden dönüp vatanlarına sahip çıkabildiler.
Yaşananlar bize iyice öğretti ki Türk tarihi bir bütündür; Kafkaslardaki Müslümanların acısı Anadolu’daki Müslümanların acısından ayrı değildir. Biz, sadece Azerbaycan’la değil, tüm Kafkas Müslümanlarıyla aslında tek bir milletiz. Sevincimiz de kederimiz de birdir. Ne var ki, arada sınırlar, tabiri caizse karlı dağlar var, gün oluyor bizim onlardan haberimiz olmuyor, gün oluyor onların bizden haberi olmuyor…
Birinci Dünya Harbi’nde Rus ve Ermeni işgali altındaki Doğu Anadolu Müslümanları gibi Kafkas Müslümanları da büyük acılar çektiler; yerlerinden yurtlarından oldular, alçakça katledildiler. Zulmün her çeşidi bu bölgelerde yaşandı. Kahreden bu elim hadiseler belki tarih araştırmalarınca yer yer tespit edildi, ancak, kitleler yaşananları tam olarak hiçbir zaman bilemedi.
Her fırsatta tekrar ediyorum: Bizim büyük bir tarihimiz var, fakat edebiyatımız yok! Çağımızda tarihi kitlelere ulaştırmanın etkili yolu edebiyattır. Roman, hikâye, tiyatro eseri, film, vb. Son yıllarda birçok yazar ve akademisyen tarihimizi adeta edebiyata aktarmaya başladı. İyi de oldu, böylece raflarda kalan akademik çalışmalar, bu yolla film ve dizi olma şansını elde etti ve tarih geniş kitlelere ulaştı.
2018’in ilk tarih romanlarından birini de Atatürk Üniversitesi mensubu Prof. Dr. Ali Kafkasyalı Hoca kaleme aldı. Romanının adı: Kafkas Koçakları. Romanın kahramanları Memmed Baba ve oğlu Aloy Hacı, yazarımızın dedesi ve babası. Belgesel roman tadındaki Kafkas Koçakları’nın tanıtımı Salı günü Atatürk Üniversitesi Mavi Salon’daki toplantıda yapıldı. Ben de oradaydım ve Ali Kafkasyalı Hoca’nın romanın içreğiyle ilgili sunumunu merakla dinledim. Salon lebalep doluydu. Konuşmadan sonra öğrenciler kitap imzalatma telaşına düştü. Kapanın elinde kalan romandan ben de bir tane alabildim ve heyecanla okumaya başladım.
Tuhafı şu ki, sayfalar ilerledikçe, kendi hikâyemizi okuduğumu fark ettim; evet, ister Kafkaslar’da yaşasınlar ister Anadolu’da, boyları, soyları, mezhepleri, meşrepleri ne olursa olsun, bu bölgedeki Müslüman Türkler bir evin halkıdır ve kaderi de birdir. Dün öyleydi bugün de öyledir.
Zulmü yaşatanlar belli, zulmü yaşayanlar belli! Bu roman, zalimi anlattığı kadar, zulme uğrayanların duruşunu ve savuruluşunu da gözler önüne seriyor. Bu bağlamda Kafkasyalı Hoca, ‘Kafkas Koçakları’ romanının arka kapağına şu ibretlik cümleleri uygun görmüş:
“Bolşevik İhtilali’ni müteakip Kafkasya’da çeşitli desteler oluştu:
Türkiye’ye kaçıp, devletin verdiği payı alıp, geride kalanları ve geçmişi unutarak orada yaşamak için oluşan kaçaklar;
Değerden yoksun bir hayat yaşamak, sadece canlılıklarını devam ettirmek için her türlü hıyaneti yapan alçaklar;
Zulme karşı sabır olmaz deyip, Bolşevik/Sovyet zulmüne karşı savaşmak için oluşan koçaklar.
Kaçakların korkaklığını, alçakların hıyanetini, koçakların ise kahramanlığını ve fedakârlığını tamamen gerçeklere dayanarak anlatan belgesel bir roman.”
Evet, Kafkasya’da ya da Anadolu’da olup bitenleri anlamak isteyenler, zaman kaybetmeden, Karınca Yayınları arasından çıkan Ali Kafkasyalı’nın “Kafkas Koçakları” adlı bu çok değerli belgesel romanını okumalıdırlar.
Kafkasya Anadolu gibi uzun asırlardır Türklerin yaşadığı bir vatan parçasıdır. Ne var ki, Çarlık Rusya’sı ile başlayan sistematik Türk düşmanlığı Bolşeviklerle devam etmiştir. Maalesef Müslüman kimliğine sahip hiç kimse bu topraklarda uzun süre rahat etmedi. Ruslarca, Gürcülerce ve Ermenilerce Kafkas Müslümanlarına reva görülen zulümler bugün de sone ermiş değildir. Ne Dağlık Karabağ Rus desteğindeki Ermeni işgalinden azat edilebildi, ne Kırım Türkleri ne Ahıska Müslümanları sürgünlerden dönüp vatanlarına sahip çıkabildiler.
Yaşananlar bize iyice öğretti ki Türk tarihi bir bütündür; Kafkaslardaki Müslümanların acısı Anadolu’daki Müslümanların acısından ayrı değildir. Biz, sadece Azerbaycan’la değil, tüm Kafkas Müslümanlarıyla aslında tek bir milletiz. Sevincimiz de kederimiz de birdir. Ne var ki, arada sınırlar, tabiri caizse karlı dağlar var, gün oluyor bizim onlardan haberimiz olmuyor, gün oluyor onların bizden haberi olmuyor…
Birinci Dünya Harbi’nde Rus ve Ermeni işgali altındaki Doğu Anadolu Müslümanları gibi Kafkas Müslümanları da büyük acılar çektiler; yerlerinden yurtlarından oldular, alçakça katledildiler. Zulmün her çeşidi bu bölgelerde yaşandı. Kahreden bu elim hadiseler belki tarih araştırmalarınca yer yer tespit edildi, ancak, kitleler yaşananları tam olarak hiçbir zaman bilemedi.
Her fırsatta tekrar ediyorum: Bizim büyük bir tarihimiz var, fakat edebiyatımız yok! Çağımızda tarihi kitlelere ulaştırmanın etkili yolu edebiyattır. Roman, hikâye, tiyatro eseri, film, vb. Son yıllarda birçok yazar ve akademisyen tarihimizi adeta edebiyata aktarmaya başladı. İyi de oldu, böylece raflarda kalan akademik çalışmalar, bu yolla film ve dizi olma şansını elde etti ve tarih geniş kitlelere ulaştı.
2018’in ilk tarih romanlarından birini de Atatürk Üniversitesi mensubu Prof. Dr. Ali Kafkasyalı Hoca kaleme aldı. Romanının adı: Kafkas Koçakları. Romanın kahramanları Memmed Baba ve oğlu Aloy Hacı, yazarımızın dedesi ve babası. Belgesel roman tadındaki Kafkas Koçakları’nın tanıtımı Salı günü Atatürk Üniversitesi Mavi Salon’daki toplantıda yapıldı. Ben de oradaydım ve Ali Kafkasyalı Hoca’nın romanın içreğiyle ilgili sunumunu merakla dinledim. Salon lebalep doluydu. Konuşmadan sonra öğrenciler kitap imzalatma telaşına düştü. Kapanın elinde kalan romandan ben de bir tane alabildim ve heyecanla okumaya başladım.
Tuhafı şu ki, sayfalar ilerledikçe, kendi hikâyemizi okuduğumu fark ettim; evet, ister Kafkaslar’da yaşasınlar ister Anadolu’da, boyları, soyları, mezhepleri, meşrepleri ne olursa olsun, bu bölgedeki Müslüman Türkler bir evin halkıdır ve kaderi de birdir. Dün öyleydi bugün de öyledir.
Zulmü yaşatanlar belli, zulmü yaşayanlar belli! Bu roman, zalimi anlattığı kadar, zulme uğrayanların duruşunu ve savuruluşunu da gözler önüne seriyor. Bu bağlamda Kafkasyalı Hoca, ‘Kafkas Koçakları’ romanının arka kapağına şu ibretlik cümleleri uygun görmüş:
“Bolşevik İhtilali’ni müteakip Kafkasya’da çeşitli desteler oluştu:
Türkiye’ye kaçıp, devletin verdiği payı alıp, geride kalanları ve geçmişi unutarak orada yaşamak için oluşan kaçaklar;
Değerden yoksun bir hayat yaşamak, sadece canlılıklarını devam ettirmek için her türlü hıyaneti yapan alçaklar;
Zulme karşı sabır olmaz deyip, Bolşevik/Sovyet zulmüne karşı savaşmak için oluşan koçaklar.
Kaçakların korkaklığını, alçakların hıyanetini, koçakların ise kahramanlığını ve fedakârlığını tamamen gerçeklere dayanarak anlatan belgesel bir roman.”
Evet, Kafkasya’da ya da Anadolu’da olup bitenleri anlamak isteyenler, zaman kaybetmeden, Karınca Yayınları arasından çıkan Ali Kafkasyalı’nın “Kafkas Koçakları” adlı bu çok değerli belgesel romanını okumalıdırlar.