Dün akşam sahura iki saat falan kala Mehmet Altıparmak hoca,
telefonla aramış beni .
Aradığını geç farkettim, numarasını görür görmez hemen döndüm.
Ankara’da olduğunu, Erzurum takımı ile 1 yıllığına daha anlaştığını söylüyor ve yaşadığı zorlu süreçte ona gösterdiğim yakın ilgi ve destekten dolayı teşekkür ediyordu.
Aslında insani bir şeydi yaptığımız o gün, ama önemsemiş belli ki hoca.
Herşeyden önce vefalı adam bu Altıparmak.
Tam bizim adamımız diyordum da bazıları inanmıyordu.
O büyük zafere rağmen güç zehirlenmesine uğramamış, zafer sarhoşu değil, nezaket göstermiş gecenin bir vakti telefon açmış, teşekkür ediyor.
Aslında o kadar çok sebep var ki.
Say say bitmez.
İşte Altıparmak’ı sevmem için bir sebep daha..
Sizce de öyle değil mi?
***
Erzurum yönetimi onunla 1 yıl daha anlaşarak güzel bir ‘iş’ çıkarttı!
Genelde son zamanlarda bir üst lige çıkartan hocalar ile kulüpler yola çıkmıyor.
Hoyratça hareket edip, biraz daha isimli hocalara yöneliyor, sonra da tekrar eski hocalarını çağırmaya yüzleri tutmuyor.
Elbette ki süper lig, geldiğimiz ligden farklı.
Ama öyle atla deve de değil!
Nihayetinde seni oraya çıkartan hoca ile yola devam edersin, olmadı, başka bir hoca ile denersin.
Futbolda olası şeyler bunlar.
En azından sen vefanı ortaya koyarsın.
Gerisi Allah kerimdir!
***
Kendimi methetmek, ‘ben demiştim’ demek için demiyorum.
Vallahi ‘ene’ yapıyor da değilim.
Daha geldiği ilk gün yazdığım yazı internete girin, görürsünüz.
Mehmet Altıparmak’ın Erzurum’a gelmesini onaylayanlardanım.
Hatta Mehmet hoca ile birkaç sene devam edilmesini ilk isteyen de benim.
İstanbul’dan olsun, buradan olsun yönetimin aklını karıştıracak ‘çok bilmişler’ piyasada yokmuş ki yine aynı hoca ile devam kararı verilmiş, çok da doğru yapılmış.
Mehmet hoca ile devam edilmesinin bir çok sebebi var.
Birincisi kulübü artık yeterince tanıyor, neyin ne olduğunun farkında.
Onun olduğu yerde inanıyorum ki menejerler filan transfer döneminde avuçlarını yalarlar.
Zaten kısıtlı olan belirli ölçekteki bütçe çar-çur edilmez, en azından bugün Malatya ve Akhisar nasıl duruyorsa Erzurum’un da o ligde öyle durmasını sağlar.
Zaten ‘zor’u bu ilk sezon.
Zaten hele bir bu ilk yıl durmaya baksın Erzurum, sonrası kolay olur.
Mehmet hoca sayesinde Erzurum sadece istediği oyuncuları almaz.
Erzurum’u isteyen oyuncuları almaya bakar!
Belediye yöneticilerini de frenler, ayaklarını yorganlarına göre uzatmasını sağlar.
Bence bundan iyisi Şam’da kayısı!
Şimdi Mehmet hoca bu kulübe hem teknik direktör ve hem de başkan oluyor aslında.
Gökten ne yağdı ki kabul etmedik!
Hani, böyle bir şey fena da olmaz yani!
***
Özyapar yerden göğe kadar haklıdır!
Geçen yıl da öyle olmuştu. Ali Demirhan’ın başkanlığında 1.lige çıkan BB Erzurumspor, şehire şöyle ağız tadıyla bir şampiyonluk sevinci yaşatamamıştı. Hatırlarsanız, şampiyon takımın ve kupanın İstanbul’dan Erzurum’a geldiği gün yaşanan bazı hoyratlıklar ve de lakaytlıklar yüzünden buruk bir mutluluk tatmıştık. Şimdi yönetimden istifa ettiğini söyleyen Başkan yardımcısı Mehmet Özyapar’ın açıklamalarını dün gazeteniz PUSULA’da okuyunca bir kez daha ‘yuh’ dedim. Cumhurbaşkanını karşılama törenine sivil yöneticilerin yanısıra taraftar temsilcilerinden kimsenin davet edilmemesi, o fotoğraf karesinde yeralmamaları sadece ayıp değil, ‘çok ayıp’ kaçmıştır! Daha kapsamı geniş görkemli bir tören yapılması gerekirken ‘bizbize’ çalıp söylenmesini, herşeyden önce Sekmen başkana yakıştıramadık. Özyapar serzenişlerinde yerden göğe kadar haklıdır ve bu hatanın telafi edilmesi şarttır. İşte o yüzdendir ki son 3 yıldır yönetimlerde olan ve o övünülen 3 kupayı da görme mutluluğu yaşayan Özyapar’ın ve arkadaşlarının ‘safdışı’ bırakılması çok ama çok ayıp kaçmıştır. Kaldı ki Özyapar gibi adamlar da öyle görmemezlikten gelinecek adamlar değildir!
O şoför ekmeğinden olmuş!
Aslında sürpriz değil! Erzurum'da havalimanından kente yolcu taşıyan servis aracında yaşanan ‘Hakim-Şoför tartışması’nda konuya muhatap olan şoför Ümit Ay ekmeğinden olmuş. 2 Mayıs'ta yaşanan bu olaydan 3 gün sonra Ümit Ay'ın kullandığı servis aracının sözleşmesi Büyükşehir Belediyesi tarafından feshedilmiş. Gerekçe olarak da 'Araçların fazlalığı' gösterilmiş.. Bu haberi de geçtiğimiz gün yine Sabah yazar Hıncal Uluç’un köşesinde öğrendim. Başından beri bu olayı köşesine taşıyan ve Erzurum’da görevli hakimin iddia edildiği gibi darp edilmediğini öne süren Hıncal usta, şoföre uygulanan ceza konusunda ‘’ Yüksek makam sahipleri af ile müjdelenmiş midir? Ceza görmek fakirlere, acizlere mi mahsustur?’’ diye soruyor ve Büyükşehir Belediyesi’ni suçluyor.. Bu arada, sözkonusu dava ile ilgili olarak Uluç, köşesinde şoförün şu açıklamasına da yer vermiş! ‘’Savcının isteğini hakim onayladı. Adli kontrolle serbest bırakıldım. Davam her pazartesi imza ve yurt dışı yasağı ile devam edecek. Yolcular ifadelerinde darp, hakaret, tehdit olmadığını söylüyorlar. Ben hakime vurmadım, yolcular şahit. Öyle bir şey yok, gören yok. Tek taraflı iddiadan başka bir şey değil. Onun zoruna giden 'Ben de vatandaşım' demem oldu. 'Hakim olduğumu öğrendin ama alay eder gibi karşılık verdin' dedi. Suçum 'Ben de vatandaşım' demek yani. Kasten adam yaralama, tehdit, hakaret iddiaları da var ama o an otobüste bulunan tüm yolcular şahittir, öyle bir şey olmadı. Olaydan sonra çalışmıyorum. Ekmeğimden oldum." Karar artık sizin!
Gel buyur buradan yak!
Atlama kuleleri, tarihi çifte minareler, Yakutiye Medresesi ve Üç Kümbetler gibi Erzurum’un da sembollerinden biri haline gelmiştir. Türkiye’nin de ilk alama kuleleri olması hasebiyle övündüğümüz, gözümüz gibi baktığımız bir tesistir. Palandöken’de ki tarihi kiremitlik tepede kurulu bulunan atlama kulelerinin bakım, onarım ve koruması da doğal olarak Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’ndeydi. Di diyorum çünkü artık değil! Zira bugünlerde koltuğu sallandığı için akıl almaz yöntemlere başlayan ve bir türlü de seçim yaptırmayan Erol Yarar’ın başkanı olduğu Kayak Federasyonu’na devredildi.
Hem de Spor Müdürlüğü’nün çok istememesine rağmen! Gel gör ki atlama kulelerini ve de yanındaki olimpiyat sporcularının kaldığı Kule Otel’in güvenliği şimdi Allah’a emanet! Daha düne kadar giriş çıkışları güvenlikçiler olduğu için kontrollü yapılan atlama kulelerine önüne gelen rahatlıkla girip, çıkabiliyor. Daha düne kadar güvenlikçi olduğu için kontrollü giriş çıkışların yapıldığı atlama kulelerine bugün her önüne gelenin elini kolunu sallayarak gitmesi ne derece doğru? Ve şimdi soruyorum. Dün emniyet tedbiri alınan girişi çıkışı kontrollü yapılan ve atlama kuleleri bu kadar sahipsiz niye bırakılıyor ve yarın vuku bulacak, olası bir problem karşısında bunun hesabını kim, nasıl verecek?
Ben de o iftarlıktan isterim!
Ramazan ayına özgü olan bir çok ürün arasında horoz şekerleri de vardı. Gerçi yeni çıkan şekerlemelere karşın şimdiki çocuklar için o horoz şekerleri çok anlam ifade etmiyor ama sanmam ki ben yaşlardakiler görenlerin de içleri ‘cız’ etmiyor olsun. Çocukluğumuzda Ramazanları ayrı bir yer tutardı horoz şekerleri ve her gördüğümüzde de o eski günlere illaki döneriz. Ben bizim çocuklara illa ki bir yerlerde son zamanlarda bulur alırdım ama artık ben de bıraktım o işleri. Zira horoz şekeri mi kaldı, daha isteyen çocuk mu kaldı ki? Geçen gün facebook’da Şehir Tiyatroları’ndan arkadaşım Semih Yetimoğlu’nun gördüm de Erdal Güzel’den iftarlık horozşekeri alırken resmini, içim resmen bir hoş oldu. Eskilere gittim, o güzel günlere.. Büyüklerin oruç tutan çocuklara iftarlık horoz şekeri aldıkları, o çocukların da daha su içmeden o şekerleri yalayarak iftarlarını açtıkları o günlere.. O ne güzel gelenekti öyle. Meğer Erdal Güzel ağabey o geleneği sürdürüyormuş. Güzel adam zaten ERVAK Başkanı eczacı Erdal ağabey. İşyerine giden her çocuğa veya talep edene horoz şekeri iftarlık verirmiş. Dün aradım, Ankara’daymış. Gelsin, ben de gidip Erdal ağabeyden iftarlığımı alacağım!
Bu Afganlar iyi yerde dükkan açmış!
Sayılarının binin biraz üzerinde olduğunu sandığım Afganlılar, genelde şehir halkı tarafından kabul gören mültecilerdir. Bugüne kadar yaşanan deneyimler de gösterdi ki Afganlar ile yerli halk arasında en küçük bir problem yaşanmamıştır. Bizler ne kadar Afganlara alıştıysak onlar da bize alışmış görünüyor. Geçen gün Kevelciler’i arkadaşım Sinan Başkaya ile gezerken gördüm ki bu Afganlılar tam bizden olmuşlar. Sadece Afgan ürünlerinin satıldığı ve Afganlara hizmet veren dükkan açmışlar ki, yok yok! Bir kilo Afgan pirinci satın aldığım dükkanın yanında başka bir Afganlıya ait dükkan gördüm ki buna bayağı bir şaşırdım. İki genç müteşebbis Afgan genç, gözlemeci dükkanı açmış ve 2 liradan sattıkları Afgan gözlemesinin müşterileri arasında yerli halktan da bayağı kişi var.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Söylediklerimizden çok, söylemediklerimize pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yol demektir. (Immannuel Kant)
telefonla aramış beni .
Aradığını geç farkettim, numarasını görür görmez hemen döndüm.
Ankara’da olduğunu, Erzurum takımı ile 1 yıllığına daha anlaştığını söylüyor ve yaşadığı zorlu süreçte ona gösterdiğim yakın ilgi ve destekten dolayı teşekkür ediyordu.
Aslında insani bir şeydi yaptığımız o gün, ama önemsemiş belli ki hoca.
Herşeyden önce vefalı adam bu Altıparmak.
Tam bizim adamımız diyordum da bazıları inanmıyordu.
O büyük zafere rağmen güç zehirlenmesine uğramamış, zafer sarhoşu değil, nezaket göstermiş gecenin bir vakti telefon açmış, teşekkür ediyor.
Aslında o kadar çok sebep var ki.
Say say bitmez.
İşte Altıparmak’ı sevmem için bir sebep daha..
Sizce de öyle değil mi?
***
Erzurum yönetimi onunla 1 yıl daha anlaşarak güzel bir ‘iş’ çıkarttı!
Genelde son zamanlarda bir üst lige çıkartan hocalar ile kulüpler yola çıkmıyor.
Hoyratça hareket edip, biraz daha isimli hocalara yöneliyor, sonra da tekrar eski hocalarını çağırmaya yüzleri tutmuyor.
Elbette ki süper lig, geldiğimiz ligden farklı.
Ama öyle atla deve de değil!
Nihayetinde seni oraya çıkartan hoca ile yola devam edersin, olmadı, başka bir hoca ile denersin.
Futbolda olası şeyler bunlar.
En azından sen vefanı ortaya koyarsın.
Gerisi Allah kerimdir!
***
Kendimi methetmek, ‘ben demiştim’ demek için demiyorum.
Vallahi ‘ene’ yapıyor da değilim.
Daha geldiği ilk gün yazdığım yazı internete girin, görürsünüz.
Mehmet Altıparmak’ın Erzurum’a gelmesini onaylayanlardanım.
Hatta Mehmet hoca ile birkaç sene devam edilmesini ilk isteyen de benim.
İstanbul’dan olsun, buradan olsun yönetimin aklını karıştıracak ‘çok bilmişler’ piyasada yokmuş ki yine aynı hoca ile devam kararı verilmiş, çok da doğru yapılmış.
Mehmet hoca ile devam edilmesinin bir çok sebebi var.
Birincisi kulübü artık yeterince tanıyor, neyin ne olduğunun farkında.
Onun olduğu yerde inanıyorum ki menejerler filan transfer döneminde avuçlarını yalarlar.
Zaten kısıtlı olan belirli ölçekteki bütçe çar-çur edilmez, en azından bugün Malatya ve Akhisar nasıl duruyorsa Erzurum’un da o ligde öyle durmasını sağlar.
Zaten ‘zor’u bu ilk sezon.
Zaten hele bir bu ilk yıl durmaya baksın Erzurum, sonrası kolay olur.
Mehmet hoca sayesinde Erzurum sadece istediği oyuncuları almaz.
Erzurum’u isteyen oyuncuları almaya bakar!
Belediye yöneticilerini de frenler, ayaklarını yorganlarına göre uzatmasını sağlar.
Bence bundan iyisi Şam’da kayısı!
Şimdi Mehmet hoca bu kulübe hem teknik direktör ve hem de başkan oluyor aslında.
Gökten ne yağdı ki kabul etmedik!
Hani, böyle bir şey fena da olmaz yani!
***
Özyapar yerden göğe kadar haklıdır!
Geçen yıl da öyle olmuştu. Ali Demirhan’ın başkanlığında 1.lige çıkan BB Erzurumspor, şehire şöyle ağız tadıyla bir şampiyonluk sevinci yaşatamamıştı. Hatırlarsanız, şampiyon takımın ve kupanın İstanbul’dan Erzurum’a geldiği gün yaşanan bazı hoyratlıklar ve de lakaytlıklar yüzünden buruk bir mutluluk tatmıştık. Şimdi yönetimden istifa ettiğini söyleyen Başkan yardımcısı Mehmet Özyapar’ın açıklamalarını dün gazeteniz PUSULA’da okuyunca bir kez daha ‘yuh’ dedim. Cumhurbaşkanını karşılama törenine sivil yöneticilerin yanısıra taraftar temsilcilerinden kimsenin davet edilmemesi, o fotoğraf karesinde yeralmamaları sadece ayıp değil, ‘çok ayıp’ kaçmıştır! Daha kapsamı geniş görkemli bir tören yapılması gerekirken ‘bizbize’ çalıp söylenmesini, herşeyden önce Sekmen başkana yakıştıramadık. Özyapar serzenişlerinde yerden göğe kadar haklıdır ve bu hatanın telafi edilmesi şarttır. İşte o yüzdendir ki son 3 yıldır yönetimlerde olan ve o övünülen 3 kupayı da görme mutluluğu yaşayan Özyapar’ın ve arkadaşlarının ‘safdışı’ bırakılması çok ama çok ayıp kaçmıştır. Kaldı ki Özyapar gibi adamlar da öyle görmemezlikten gelinecek adamlar değildir!
O şoför ekmeğinden olmuş!
Aslında sürpriz değil! Erzurum'da havalimanından kente yolcu taşıyan servis aracında yaşanan ‘Hakim-Şoför tartışması’nda konuya muhatap olan şoför Ümit Ay ekmeğinden olmuş. 2 Mayıs'ta yaşanan bu olaydan 3 gün sonra Ümit Ay'ın kullandığı servis aracının sözleşmesi Büyükşehir Belediyesi tarafından feshedilmiş. Gerekçe olarak da 'Araçların fazlalığı' gösterilmiş.. Bu haberi de geçtiğimiz gün yine Sabah yazar Hıncal Uluç’un köşesinde öğrendim. Başından beri bu olayı köşesine taşıyan ve Erzurum’da görevli hakimin iddia edildiği gibi darp edilmediğini öne süren Hıncal usta, şoföre uygulanan ceza konusunda ‘’ Yüksek makam sahipleri af ile müjdelenmiş midir? Ceza görmek fakirlere, acizlere mi mahsustur?’’ diye soruyor ve Büyükşehir Belediyesi’ni suçluyor.. Bu arada, sözkonusu dava ile ilgili olarak Uluç, köşesinde şoförün şu açıklamasına da yer vermiş! ‘’Savcının isteğini hakim onayladı. Adli kontrolle serbest bırakıldım. Davam her pazartesi imza ve yurt dışı yasağı ile devam edecek. Yolcular ifadelerinde darp, hakaret, tehdit olmadığını söylüyorlar. Ben hakime vurmadım, yolcular şahit. Öyle bir şey yok, gören yok. Tek taraflı iddiadan başka bir şey değil. Onun zoruna giden 'Ben de vatandaşım' demem oldu. 'Hakim olduğumu öğrendin ama alay eder gibi karşılık verdin' dedi. Suçum 'Ben de vatandaşım' demek yani. Kasten adam yaralama, tehdit, hakaret iddiaları da var ama o an otobüste bulunan tüm yolcular şahittir, öyle bir şey olmadı. Olaydan sonra çalışmıyorum. Ekmeğimden oldum." Karar artık sizin!
Gel buyur buradan yak!
Atlama kuleleri, tarihi çifte minareler, Yakutiye Medresesi ve Üç Kümbetler gibi Erzurum’un da sembollerinden biri haline gelmiştir. Türkiye’nin de ilk alama kuleleri olması hasebiyle övündüğümüz, gözümüz gibi baktığımız bir tesistir. Palandöken’de ki tarihi kiremitlik tepede kurulu bulunan atlama kulelerinin bakım, onarım ve koruması da doğal olarak Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’ndeydi. Di diyorum çünkü artık değil! Zira bugünlerde koltuğu sallandığı için akıl almaz yöntemlere başlayan ve bir türlü de seçim yaptırmayan Erol Yarar’ın başkanı olduğu Kayak Federasyonu’na devredildi.
Hem de Spor Müdürlüğü’nün çok istememesine rağmen! Gel gör ki atlama kulelerini ve de yanındaki olimpiyat sporcularının kaldığı Kule Otel’in güvenliği şimdi Allah’a emanet! Daha düne kadar giriş çıkışları güvenlikçiler olduğu için kontrollü yapılan atlama kulelerine önüne gelen rahatlıkla girip, çıkabiliyor. Daha düne kadar güvenlikçi olduğu için kontrollü giriş çıkışların yapıldığı atlama kulelerine bugün her önüne gelenin elini kolunu sallayarak gitmesi ne derece doğru? Ve şimdi soruyorum. Dün emniyet tedbiri alınan girişi çıkışı kontrollü yapılan ve atlama kuleleri bu kadar sahipsiz niye bırakılıyor ve yarın vuku bulacak, olası bir problem karşısında bunun hesabını kim, nasıl verecek?
Ben de o iftarlıktan isterim!
Ramazan ayına özgü olan bir çok ürün arasında horoz şekerleri de vardı. Gerçi yeni çıkan şekerlemelere karşın şimdiki çocuklar için o horoz şekerleri çok anlam ifade etmiyor ama sanmam ki ben yaşlardakiler görenlerin de içleri ‘cız’ etmiyor olsun. Çocukluğumuzda Ramazanları ayrı bir yer tutardı horoz şekerleri ve her gördüğümüzde de o eski günlere illaki döneriz. Ben bizim çocuklara illa ki bir yerlerde son zamanlarda bulur alırdım ama artık ben de bıraktım o işleri. Zira horoz şekeri mi kaldı, daha isteyen çocuk mu kaldı ki? Geçen gün facebook’da Şehir Tiyatroları’ndan arkadaşım Semih Yetimoğlu’nun gördüm de Erdal Güzel’den iftarlık horozşekeri alırken resmini, içim resmen bir hoş oldu. Eskilere gittim, o güzel günlere.. Büyüklerin oruç tutan çocuklara iftarlık horoz şekeri aldıkları, o çocukların da daha su içmeden o şekerleri yalayarak iftarlarını açtıkları o günlere.. O ne güzel gelenekti öyle. Meğer Erdal Güzel ağabey o geleneği sürdürüyormuş. Güzel adam zaten ERVAK Başkanı eczacı Erdal ağabey. İşyerine giden her çocuğa veya talep edene horoz şekeri iftarlık verirmiş. Dün aradım, Ankara’daymış. Gelsin, ben de gidip Erdal ağabeyden iftarlığımı alacağım!
Bu Afganlar iyi yerde dükkan açmış!
Sayılarının binin biraz üzerinde olduğunu sandığım Afganlılar, genelde şehir halkı tarafından kabul gören mültecilerdir. Bugüne kadar yaşanan deneyimler de gösterdi ki Afganlar ile yerli halk arasında en küçük bir problem yaşanmamıştır. Bizler ne kadar Afganlara alıştıysak onlar da bize alışmış görünüyor. Geçen gün Kevelciler’i arkadaşım Sinan Başkaya ile gezerken gördüm ki bu Afganlılar tam bizden olmuşlar. Sadece Afgan ürünlerinin satıldığı ve Afganlara hizmet veren dükkan açmışlar ki, yok yok! Bir kilo Afgan pirinci satın aldığım dükkanın yanında başka bir Afganlıya ait dükkan gördüm ki buna bayağı bir şaşırdım. İki genç müteşebbis Afgan genç, gözlemeci dükkanı açmış ve 2 liradan sattıkları Afgan gözlemesinin müşterileri arasında yerli halktan da bayağı kişi var.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Söylediklerimizden çok, söylemediklerimize pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yol demektir. (Immannuel Kant)