Türkiye, 24 Haziran günü geleceğini oylayacak. Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu ve dünyanın bizi etkileyen, yakın bölgeleri adeta zembereği boşalmışçasına sorunlarla kaynıyor. İran, dünya çapında beklentilerin olduğu ülke, komşumuz. Suriye; ABD, Rusya, İran, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere ve hatta Kanada komşumuz oldu.
Dünya, adeta yeni bir doğumun eşiğinde bulunuyor. Yeni şekillenmeler, yeni sınırlar Türkiye'yi de etkiliyor. Nasıl bir coğrafyaya uyanacağımız siyasetin belirleyeceği tutuma bağlı. Türkiye, böylesine hercümerc ortamında nasıl bir politika belirleyecek, yeni şekillenme de hangi rolü oynayacak. Muhalefetin bakış açısına kalınırsa, Türkiye bir barış kuşağı oluşturacak. Suriye ve Irak yönetimleriyle anlaşılacak, İran'ın dahil olduğu yeni bir dünya kurulacak. Peki bu bakış ne kadar gerçekçi? Suriye'de hangi yönetim ile anlaşma sağlayacağız? ABD, Çin, Almanya, İran ve diğerleriyle mi anlaşacağız? Yoksa ŞAm çevresini geçemeyen Esed rejimiyle mi? Irak; ABD veya İran ile mi anlaşmalıyız? Yada ABD, İran, Irak merkezi yönetimiyle ayrı ayrı mı anlaşacağız?
Muhalefet cephesinin dış politikaya dönük ne bir projeksiyon, nede tutarlı bir söylemi bulunmuyor. Tek söylem biçimi, Erdoğan'ın yanlış yaptığı, kendilerinin Türkiyesinde ateşin kaynağı bu ülkelere huzurun geleceğinin altı çiziliyor. Gerçekçi olmayan söylemin Türkiye dış politikasında bir karşılığı olduğu gözlenmiyor. Yine, Türkiye'nin dünyanın çeşitli bölgelerinde, özellikle Avrupa ve ABD'de FETÖ örgütlenmesiyle ilgili sorunları var. İşin aslı, FETÖ'nün batı tarafından bir istihbarat örgütü olarak kullanılması ve yararlanmasıyla çok ilişkili bir durum söz konusu. Muhalefetin tavrı ve bakış açısıyla Batı ile ilişkilerin düzelmesi çok olası görülmüyor.
Suriye ve Irak'ta PKK/PYD tehdidine karşılık muhalefetin bir açısı ve programı bulunmuyor. İzlenim, bir barışma mantığıyla sorunun çözülebileceğini işaret ediyor. Bu gerçekçi mi? Yakın tarihde yaşananlar, bakış açısının hayalden öte veya inanılmayan, ancak siyaseten söylenmiş sözden başka anlamı olmadığını gösteriyor.
Türkiye'nin çevresel faktörler, bölgedeki etki ve etkilenme gerçeğine en doğru bakış açısının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ittifak ortağı Devlet Bahçeli'de ayağı yere basar bir gerçeği görebiliyoruz. Suriye ve Irak'ın kuzeyinde yürütülen askeri operasyonlar, siyasi erkin desteğiyle yürütülebilecektir. Aksi, Türkiye'nin kötü bir çekilmesi ve terörün yeniden içeriye dönmesinin yolunu açacaktır.
Şimdi, 5 gün sonra sandık başına giderken kızgınlıklarlar veya bize öğretilen tepkilerle değil, Türkiye'nin gerçekleriyle tercih yapmak bir zorunluluk olacaktır. Türkiye'nin geleceği ve geleceğin Türkiyesi 24 Haziran seçimleriyle şekillenecektir.
Benden söylemesi!...
Dünya, adeta yeni bir doğumun eşiğinde bulunuyor. Yeni şekillenmeler, yeni sınırlar Türkiye'yi de etkiliyor. Nasıl bir coğrafyaya uyanacağımız siyasetin belirleyeceği tutuma bağlı. Türkiye, böylesine hercümerc ortamında nasıl bir politika belirleyecek, yeni şekillenme de hangi rolü oynayacak. Muhalefetin bakış açısına kalınırsa, Türkiye bir barış kuşağı oluşturacak. Suriye ve Irak yönetimleriyle anlaşılacak, İran'ın dahil olduğu yeni bir dünya kurulacak. Peki bu bakış ne kadar gerçekçi? Suriye'de hangi yönetim ile anlaşma sağlayacağız? ABD, Çin, Almanya, İran ve diğerleriyle mi anlaşacağız? Yoksa ŞAm çevresini geçemeyen Esed rejimiyle mi? Irak; ABD veya İran ile mi anlaşmalıyız? Yada ABD, İran, Irak merkezi yönetimiyle ayrı ayrı mı anlaşacağız?
Muhalefet cephesinin dış politikaya dönük ne bir projeksiyon, nede tutarlı bir söylemi bulunmuyor. Tek söylem biçimi, Erdoğan'ın yanlış yaptığı, kendilerinin Türkiyesinde ateşin kaynağı bu ülkelere huzurun geleceğinin altı çiziliyor. Gerçekçi olmayan söylemin Türkiye dış politikasında bir karşılığı olduğu gözlenmiyor. Yine, Türkiye'nin dünyanın çeşitli bölgelerinde, özellikle Avrupa ve ABD'de FETÖ örgütlenmesiyle ilgili sorunları var. İşin aslı, FETÖ'nün batı tarafından bir istihbarat örgütü olarak kullanılması ve yararlanmasıyla çok ilişkili bir durum söz konusu. Muhalefetin tavrı ve bakış açısıyla Batı ile ilişkilerin düzelmesi çok olası görülmüyor.
Suriye ve Irak'ta PKK/PYD tehdidine karşılık muhalefetin bir açısı ve programı bulunmuyor. İzlenim, bir barışma mantığıyla sorunun çözülebileceğini işaret ediyor. Bu gerçekçi mi? Yakın tarihde yaşananlar, bakış açısının hayalden öte veya inanılmayan, ancak siyaseten söylenmiş sözden başka anlamı olmadığını gösteriyor.
Türkiye'nin çevresel faktörler, bölgedeki etki ve etkilenme gerçeğine en doğru bakış açısının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ittifak ortağı Devlet Bahçeli'de ayağı yere basar bir gerçeği görebiliyoruz. Suriye ve Irak'ın kuzeyinde yürütülen askeri operasyonlar, siyasi erkin desteğiyle yürütülebilecektir. Aksi, Türkiye'nin kötü bir çekilmesi ve terörün yeniden içeriye dönmesinin yolunu açacaktır.
Şimdi, 5 gün sonra sandık başına giderken kızgınlıklarlar veya bize öğretilen tepkilerle değil, Türkiye'nin gerçekleriyle tercih yapmak bir zorunluluk olacaktır. Türkiye'nin geleceği ve geleceğin Türkiyesi 24 Haziran seçimleriyle şekillenecektir.
Benden söylemesi!...