Çekimserim, karamsarım, üşengecim diyerek gündemimizden çıkaramayacağımız güne çok az kaldı.
Seçimlerden bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Başka seçimlerde kararlı olmanın yanında böyle lüksler vardı. Olmaması gerekse de insanların tatil, memlekete gitmek, şimdi kim sandığa gidecek deyip tembellik etmek gibi huysuzlukları oluyordu.
Bu seçim gerçekten her ferdin vatanının geleceği için mutlaka sandığa gitmesinin şart olduğu bir seçim.
Çünkü bu seçim sonucunda bir Cumhurbaşkanı ve altıyüz milletvekili seçilecek diyerek bitirilecek bir oylama değil.
Vatanın hiç olmadığı kadar kritik bir özgürlük ya da esaret neticesini oyladığımız bir sandık çıkıyor önümüze.
Yazının buraya kadarı sanırım hangi partiye oy verecek olursa olsun herkesin başını kabul anlamında sallayacağı şeylerden oluşuyordu.
Şimdi şu özgürlük meselesini açalım da herkes o tarihi kararı vereceği büyük güne üç gün kalmışken yeniden bir aklından geçenleri teraziye yüklesin.
Merak etmeyin yazının başlığına sadık kalacağım ve olabildiğince kısaca ne demek istediğimi anlatmaya çalışacağım.
Zira yazı okumaktan usanan çok.
Herkesin işi kendine göre herkesten daha çok.
Günlerdir televizyonlarda cumhurbaşkanı adaylarını dinliyoruz. Parti genel başkanlarını saatler süren seçim programlarında izliyoruz.
Televizyon diyorum zira ulaşması daha kolay br propaganda yöntemi.
Bununla birlikte meydanlar da boş değil.
Aksine heyecanlı ve coşkulu.
Herkesin birkaç sloganı var ve onu yüksek sesle tekrar etmekten bıkmıyor.
Bunların hepsi güzel, demokrasi bayramı zaten şenlikli olmalı.
Ancak bu seçimin özel anlamı ve derinliği sloganlara ve meydan coşkusuna kurban verilemeyecek kadar önemli.
Söylemek istediğim herkesin liderini görmekten kaynaklanan büyük coşkusunu dindirdikten sonra şapkayı önüne koyup sakince ne yaptığını ve yaptıklarının hangi sonuçlara karşılık geleceğini iyice bir düşünmesi gerektiği.
İşçinin, memurun, emeklinin kesesi hakkettiği ya da istediği kadar dolu değil! Doğru.
Ekonomi istenilen düzeyde refah sağlayamıyor! Haklısınız.
Bu eğer normal bir seçim olsaydı, seçim arefesinde önceliklerimiz bu başlıklar olabilirdi.
Ancak 7.3 büyüme gösteren bir ülkenin bu sonuçların açıklanma arefesinde parasının bu kadar büyük adımlarla değer kaybetmesini ekonominin doğal süreci olarak görmek sanırım saflık olur.
Rusya, Amerika ve İran üçgeninde Türkiye’nin gösterdiği stratejik hareketleri dünyanın kuralı bu diyerek sıradan görmekse düpedüz gözü körlük olur.
Parasını aylar önce ödediğimiz uçakların ABD senatosu tarafından ambargoya uğratılmaya çalışılmasını stratejik ortak dediğimiz bir ülkenin sıradan bir hareketi olarak görmekse en masum ifadeyle büyük saflığa denk düşer.
Türkiye’nin Afrin’den Kandil’e uzanan beka mücadelesine sırtını dönmeye kimse kusura bakmasın vatan hainliğinden başka bir şey demek aptallık olur.
Hele daha dün ülkemizi başımıza yıkıp bizi esir bir millet durumuna düşürmek için gerçekleştirilmeye çalışılan hain FETÖ girişimini unutmuş gibi davranmak bu hainlerin uzantısı olmak ya da uzantılarına destek vermekten başka anlama gelmez.
Kısaca demek istiyorum ki, bugün ülkemiz öyle büyük bir bağımsızlık mücadelesine girişmiştir ki, onu fikrini bilmediğimiz, dış mihrakların sözcülüğüne soyunacakları belli olan, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin çaktırmamaya çalışarak sözcülüğüne soyunan aday ve partilere vatanımızı teslim etmemeliyiz.
Ekonomik zorluklar aşılır, dalgalı denizlerden tecrübeli bir kaptanla daha kolay geçilir.
Ancak kaptanı iyi seçemezsek hem dalgaların bizi yutmasına engel olamayız hem de geminin hangi limana demirleyeceğini asla bilemeyiz.
Seçim yasaklarının başladığı bu günlerde ben sizi ne yaparsak neyle karşılaşırız konusunu bir kez daha düşünmeniz için gündeminize taşımaya çalıştım.
Bütün vatan evlatları üç gün sonra kararlılıkla bu vatanın sahipleri olduğumuzu sandıklarda göstermeliyiz.
Allah bu milleti fitneden, sessizce zehirini akıtmaya çalışanlardan, hainlerden muhafaza etsin.
Seçimlerden bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Başka seçimlerde kararlı olmanın yanında böyle lüksler vardı. Olmaması gerekse de insanların tatil, memlekete gitmek, şimdi kim sandığa gidecek deyip tembellik etmek gibi huysuzlukları oluyordu.
Bu seçim gerçekten her ferdin vatanının geleceği için mutlaka sandığa gitmesinin şart olduğu bir seçim.
Çünkü bu seçim sonucunda bir Cumhurbaşkanı ve altıyüz milletvekili seçilecek diyerek bitirilecek bir oylama değil.
Vatanın hiç olmadığı kadar kritik bir özgürlük ya da esaret neticesini oyladığımız bir sandık çıkıyor önümüze.
Yazının buraya kadarı sanırım hangi partiye oy verecek olursa olsun herkesin başını kabul anlamında sallayacağı şeylerden oluşuyordu.
Şimdi şu özgürlük meselesini açalım da herkes o tarihi kararı vereceği büyük güne üç gün kalmışken yeniden bir aklından geçenleri teraziye yüklesin.
Merak etmeyin yazının başlığına sadık kalacağım ve olabildiğince kısaca ne demek istediğimi anlatmaya çalışacağım.
Zira yazı okumaktan usanan çok.
Herkesin işi kendine göre herkesten daha çok.
Günlerdir televizyonlarda cumhurbaşkanı adaylarını dinliyoruz. Parti genel başkanlarını saatler süren seçim programlarında izliyoruz.
Televizyon diyorum zira ulaşması daha kolay br propaganda yöntemi.
Bununla birlikte meydanlar da boş değil.
Aksine heyecanlı ve coşkulu.
Herkesin birkaç sloganı var ve onu yüksek sesle tekrar etmekten bıkmıyor.
Bunların hepsi güzel, demokrasi bayramı zaten şenlikli olmalı.
Ancak bu seçimin özel anlamı ve derinliği sloganlara ve meydan coşkusuna kurban verilemeyecek kadar önemli.
Söylemek istediğim herkesin liderini görmekten kaynaklanan büyük coşkusunu dindirdikten sonra şapkayı önüne koyup sakince ne yaptığını ve yaptıklarının hangi sonuçlara karşılık geleceğini iyice bir düşünmesi gerektiği.
İşçinin, memurun, emeklinin kesesi hakkettiği ya da istediği kadar dolu değil! Doğru.
Ekonomi istenilen düzeyde refah sağlayamıyor! Haklısınız.
Bu eğer normal bir seçim olsaydı, seçim arefesinde önceliklerimiz bu başlıklar olabilirdi.
Ancak 7.3 büyüme gösteren bir ülkenin bu sonuçların açıklanma arefesinde parasının bu kadar büyük adımlarla değer kaybetmesini ekonominin doğal süreci olarak görmek sanırım saflık olur.
Rusya, Amerika ve İran üçgeninde Türkiye’nin gösterdiği stratejik hareketleri dünyanın kuralı bu diyerek sıradan görmekse düpedüz gözü körlük olur.
Parasını aylar önce ödediğimiz uçakların ABD senatosu tarafından ambargoya uğratılmaya çalışılmasını stratejik ortak dediğimiz bir ülkenin sıradan bir hareketi olarak görmekse en masum ifadeyle büyük saflığa denk düşer.
Türkiye’nin Afrin’den Kandil’e uzanan beka mücadelesine sırtını dönmeye kimse kusura bakmasın vatan hainliğinden başka bir şey demek aptallık olur.
Hele daha dün ülkemizi başımıza yıkıp bizi esir bir millet durumuna düşürmek için gerçekleştirilmeye çalışılan hain FETÖ girişimini unutmuş gibi davranmak bu hainlerin uzantısı olmak ya da uzantılarına destek vermekten başka anlama gelmez.
Kısaca demek istiyorum ki, bugün ülkemiz öyle büyük bir bağımsızlık mücadelesine girişmiştir ki, onu fikrini bilmediğimiz, dış mihrakların sözcülüğüne soyunacakları belli olan, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin çaktırmamaya çalışarak sözcülüğüne soyunan aday ve partilere vatanımızı teslim etmemeliyiz.
Ekonomik zorluklar aşılır, dalgalı denizlerden tecrübeli bir kaptanla daha kolay geçilir.
Ancak kaptanı iyi seçemezsek hem dalgaların bizi yutmasına engel olamayız hem de geminin hangi limana demirleyeceğini asla bilemeyiz.
Seçim yasaklarının başladığı bu günlerde ben sizi ne yaparsak neyle karşılaşırız konusunu bir kez daha düşünmeniz için gündeminize taşımaya çalıştım.
Bütün vatan evlatları üç gün sonra kararlılıkla bu vatanın sahipleri olduğumuzu sandıklarda göstermeliyiz.
Allah bu milleti fitneden, sessizce zehirini akıtmaya çalışanlardan, hainlerden muhafaza etsin.