Olmaz denilen şeyler ülkemizde olmaya devam ediyor.
Hem de demokrasi içinde ve sükunetle.
Bize yakışan da budur!
24 Haziran’da iki önemli seçimi başarıyla gerçekleştirdik.
Yeni sisteme pürüzsüz ve şüphelerden azade rahatlıkla geçtik.
Birinci turda Başkanımızı sonucu ve süreci kimsenin lekeleyemeyeceği bir açık farklı seçtik.
Olmazlar bununla da kalmadı; siyasetten ve meclisten gelmeyen kabinenin de fevkalade güzel bir zamanlamayla oluşturulduğuna şahit olduk.
Şimdi artık hizmet vakti…
Şimdi istikrarla ülkenin meselelerini bir bir çözmek zamanı…
Şimdi kökeni nereye dayanır, kendisini nasıl tanıtırsa tanıtsın bu vatanın düşmanlarını, teröristleri, bölücüleri temizleme zamanı.
Dikkatimizi vereceğimiz konular bunlar olması gerekirken meclisteki muhalefetin hangi küçük ayak oyunlarıyla yenilgilerini maskelemek istediklerini utançla seyrediyoruz.
Meclis’e yemin etmeye gelen Cumhurbaşkanımızı karşılamamak, alkışlamamak, yemini oturarak protesto etmek de nedir, anlayan gelsin Edirne’den Ardahan’a, Afyon’dan Erzurum’a bu milletin asli unsuruna anlatsın da görelim.
Bunlar küçük ama demode, demokratikmiş gibi gösterilmeye çalışılan kirli oyunlar.
Muhalefet rutin üzere yeniden kaybetmiş bile olsa seçilenin kendi ülkesinin Cumhurbaşkanı olduğunu idrak edecek kadar ferasete sahip olmasını bekliyor insan.
Onların insan sınıfına koymadığı, göbeğini kaşıyan adam diyerek hakaret ettiği, oylarının onların oylarıyla eşit sayılmasını hazmedemedikleri Anadolu çocukları kadar bilgece hareket etmelerini beklemesek de en azından hazmetmiş görünmelerini bekliyorduk.
Bu meseleleri çok konuşuruz ben asıl seçimin en hassas sonucunu birazcık hatırlatmak isterim.
24 Haziran seçimleri gerçekten de rutin seçimlere benzemeyen bir hassasiyete sahipti.
Bütün dünyadaki Türkiye düşmanlarının ağız birliği ederek bir araya toplandığı, Türkiye’yi yıkma planının en önemli basamağını oluşturuyordu.
Daha dumanı üzerinde ihanetin -15 Temmuz’un- ülkeyi sarsan yaralarının tedavisi tam olarak tamamlanmadan, üzerimize çullanıp yarayı kangren etmek üzere hazırlıklarını tamamlamış grupların Allah’a hamdolsun hevesleri seçim neticeleriyle birlikte bir kez daha kursaklarında kaldı.
15 Temmuz deyip geçmeyin gerçekten Kurtuluş Savaşımızın son cephesiydi.
Ülkemizin tamamen ve açıkça ele geçirilmesi niyetlerinin şer ittifakları oluşturularak hayata geçirilmeye çalışıldığı çok vahim bir işgal operasyonuydu.
Seçimler ikinci tura kalacak, kaos atmosferi sinema efektleri gibi suni objeler kullanılarak yükseltildikçe yükseltilecek ve milletin feraseti de, ümidi de, dermanı da kırılacaktı.
Plan böyleydi yoksa yabancı paradaki bu anlaşılmaz yükselişler, seçimlere direkt müdahale edecek kadar çılgıdan çıkmış Avrupalı liderler görebilir miydik karşımızda?
Gördük!
Sonra yapılacak şey belliydi; seçime gölge düşürecek her türlü iftira.
Bu sanal iddialar medya denilen dünyanın bir yerinden yönetilmeye çalışılan siyonist ayağın yardımıyla gerçekmiş gibi gösterilecek ve Türkiye’nin bütün kazanımları devrilen güğümden dökülen süt misali akıp gidecekti.
Bu millet bir araya gelip konuşmadan, uzun brifler almadan, başkalarının yalanlarını da yemeden herşeyi gözlemledi ve milli olanda tercihini tam kararında yapmayı bildi.
Ardından Cumhurbaşkanımızın gönül ve tevazu üzerine muhteşem açıklamaları geldi. Nerede hata yaptıklarını anladıklarını ve milletin verdiği mesajı aldıklarını söyleyerek, yeni Türkiye’nin eskisinden daha refah içinde, özgürlüklerin daha kullanılabilir ve bu milletin değerlerinin vatanın sahiplerine layık şekilde korunacağını söyledi.
Bu tespitler bile uygulamaya sokulursa raydan çıkan herşey yolun girecektir.
Hem zaten bu aklı evvellerin bir türlü hatırlayamadığı 15 Temmuz’da göğsünü siper eden 251 şehidimizin reylerini canlarıyla bu vatanın selameti için peşinen kullanmış oldukları…
Hiç Allah onların bu şerefli tercihlerini güçsüz bırakır mı?
15 Temmuz’a günler kala mücadelenin bitmediğini ve hainlerin mevcut durumda avını bekleyen domuz gibi içlerinden homurdanmaya devam ettiklerini;
Unutmamak gerekir!
Unutturmamak gerekir!
Hem de demokrasi içinde ve sükunetle.
Bize yakışan da budur!
24 Haziran’da iki önemli seçimi başarıyla gerçekleştirdik.
Yeni sisteme pürüzsüz ve şüphelerden azade rahatlıkla geçtik.
Birinci turda Başkanımızı sonucu ve süreci kimsenin lekeleyemeyeceği bir açık farklı seçtik.
Olmazlar bununla da kalmadı; siyasetten ve meclisten gelmeyen kabinenin de fevkalade güzel bir zamanlamayla oluşturulduğuna şahit olduk.
Şimdi artık hizmet vakti…
Şimdi istikrarla ülkenin meselelerini bir bir çözmek zamanı…
Şimdi kökeni nereye dayanır, kendisini nasıl tanıtırsa tanıtsın bu vatanın düşmanlarını, teröristleri, bölücüleri temizleme zamanı.
Dikkatimizi vereceğimiz konular bunlar olması gerekirken meclisteki muhalefetin hangi küçük ayak oyunlarıyla yenilgilerini maskelemek istediklerini utançla seyrediyoruz.
Meclis’e yemin etmeye gelen Cumhurbaşkanımızı karşılamamak, alkışlamamak, yemini oturarak protesto etmek de nedir, anlayan gelsin Edirne’den Ardahan’a, Afyon’dan Erzurum’a bu milletin asli unsuruna anlatsın da görelim.
Bunlar küçük ama demode, demokratikmiş gibi gösterilmeye çalışılan kirli oyunlar.
Muhalefet rutin üzere yeniden kaybetmiş bile olsa seçilenin kendi ülkesinin Cumhurbaşkanı olduğunu idrak edecek kadar ferasete sahip olmasını bekliyor insan.
Onların insan sınıfına koymadığı, göbeğini kaşıyan adam diyerek hakaret ettiği, oylarının onların oylarıyla eşit sayılmasını hazmedemedikleri Anadolu çocukları kadar bilgece hareket etmelerini beklemesek de en azından hazmetmiş görünmelerini bekliyorduk.
Bu meseleleri çok konuşuruz ben asıl seçimin en hassas sonucunu birazcık hatırlatmak isterim.
24 Haziran seçimleri gerçekten de rutin seçimlere benzemeyen bir hassasiyete sahipti.
Bütün dünyadaki Türkiye düşmanlarının ağız birliği ederek bir araya toplandığı, Türkiye’yi yıkma planının en önemli basamağını oluşturuyordu.
Daha dumanı üzerinde ihanetin -15 Temmuz’un- ülkeyi sarsan yaralarının tedavisi tam olarak tamamlanmadan, üzerimize çullanıp yarayı kangren etmek üzere hazırlıklarını tamamlamış grupların Allah’a hamdolsun hevesleri seçim neticeleriyle birlikte bir kez daha kursaklarında kaldı.
15 Temmuz deyip geçmeyin gerçekten Kurtuluş Savaşımızın son cephesiydi.
Ülkemizin tamamen ve açıkça ele geçirilmesi niyetlerinin şer ittifakları oluşturularak hayata geçirilmeye çalışıldığı çok vahim bir işgal operasyonuydu.
Seçimler ikinci tura kalacak, kaos atmosferi sinema efektleri gibi suni objeler kullanılarak yükseltildikçe yükseltilecek ve milletin feraseti de, ümidi de, dermanı da kırılacaktı.
Plan böyleydi yoksa yabancı paradaki bu anlaşılmaz yükselişler, seçimlere direkt müdahale edecek kadar çılgıdan çıkmış Avrupalı liderler görebilir miydik karşımızda?
Gördük!
Sonra yapılacak şey belliydi; seçime gölge düşürecek her türlü iftira.
Bu sanal iddialar medya denilen dünyanın bir yerinden yönetilmeye çalışılan siyonist ayağın yardımıyla gerçekmiş gibi gösterilecek ve Türkiye’nin bütün kazanımları devrilen güğümden dökülen süt misali akıp gidecekti.
Bu millet bir araya gelip konuşmadan, uzun brifler almadan, başkalarının yalanlarını da yemeden herşeyi gözlemledi ve milli olanda tercihini tam kararında yapmayı bildi.
Ardından Cumhurbaşkanımızın gönül ve tevazu üzerine muhteşem açıklamaları geldi. Nerede hata yaptıklarını anladıklarını ve milletin verdiği mesajı aldıklarını söyleyerek, yeni Türkiye’nin eskisinden daha refah içinde, özgürlüklerin daha kullanılabilir ve bu milletin değerlerinin vatanın sahiplerine layık şekilde korunacağını söyledi.
Bu tespitler bile uygulamaya sokulursa raydan çıkan herşey yolun girecektir.
Hem zaten bu aklı evvellerin bir türlü hatırlayamadığı 15 Temmuz’da göğsünü siper eden 251 şehidimizin reylerini canlarıyla bu vatanın selameti için peşinen kullanmış oldukları…
Hiç Allah onların bu şerefli tercihlerini güçsüz bırakır mı?
15 Temmuz’a günler kala mücadelenin bitmediğini ve hainlerin mevcut durumda avını bekleyen domuz gibi içlerinden homurdanmaya devam ettiklerini;
Unutmamak gerekir!
Unutturmamak gerekir!