Temmuz ayının ilk on gününün sosyal medya istatistikleri, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Temmuz gecesi yeni Bakanlar Kurulunu açıklamasından sonraki 24 saat içerisinde hakkında en fazla yorum yapılan ‘yeni’ bakanın -daha doğrusu yeni yönetim sisteminden bile daha çok konuşulan konunun- Ziya Selçuk olduğunu gösteriyor.
Bu benim gözlemimi yansıtan ya da toplumun belli bir kesiminin duygularıyla ilgili bir sözel ifade değil, bütünüyle istatistiki bir gerçek…
Görünen o ki yeni Milli Eğitim Bakanı, 24 Haziran seçimlerinin doğurduğu sosyal anaforu ve gündemi değiştiren en güçlü siyasal faktör olmuş.
Niye böyle oldu peki?
Ve günümüz Türkiyesinde sağduyulu, bilimsel eğitim yaklaşımlarının istisnai simgelerinden biri durumundaki Prof.Dr. Ziya Selçuk’un Milli Eğitim’in dümenine geçmesi Türkiye için bir şans mı yoksa bir sınav mı?..
***
Önce birinci sorunun yanıtı:
Yeni Bakan’ın adı her görüşten, her kesimden insanları heyecanlandırdı; sosyal medyaya da bu heyecan yansıdı…
Çünkü eğitim, öyle veya böyle toplumun her kesiminin ilgi duyduğu bir alan. Bozuk eğitim sisteminin nasıl ucube sosyal sorunlar doğurduğunun herkes usul usul farkına varıyor.
Öte yandan, kimi çocuğunun gireceği sınavdan ötürü, kimi atama bekleyen bir yakını olduğu için, kimi bir milyona yaklaşan eğitimciler ordusunun bir neferi olduğu için, kimi de doğrudan hikâyenin kahramanı olmasa da ülkenin yaşadığı ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal sorunların çözümünün ancak kaliteli eğitimle mümkün olacağını görebildiğinden ve saf entelektüel kaygılarla eğitim dünyasının sorunlarına ilgi duyuyor.
Entelektüelleri bir yana bırakıp sırf öğrenciyi, öğretmeni, veliyi dahil ettiğimizde bu duyarlı topluluk on milyonları buluyor.
Ve tabii o on milyonların önemli bir kısmı da sosyal medyayı etkin biçimde kullanıyor.
Yeni Milli Eğitim Bakanımızın temmuz ayının ilk on gününü silip süpüren bir sosyal medya fenomenine dönüşmesi bu bakımdan çok doğal, açıklanması kolay bir durum…
***
İkinci sorunun yanıtını bulmak ilki kadar kolay değil:
Ziya Selçuk, Türkiye için bir şans mıdır yoksa yeni yönetim sisteminin ilk demokrasi sınavı mı olur?
Siyaset mi bilim mi galip gelir?
Alışkanlıklar mı yoksa yenilikçi çözüm önerileri mi üste çıkar?
Elbette bu soruların yanıtlarını şimdi veremeyiz. Zamana ihtiyacımız var. Aylara da değil, yıllara…
Gelişmeleri ve olası reformları görmemiz, bu büyük eğitim gurusunun ilgi çekici fikirlerini sahaya -daha doğrusu ülkenin bütününe- yansıtıp yansıtamayacağını anlamamız gerekiyor.
Önyargılı olmadan, sabırla ve dikkatle takip etmek gerekiyor…
Ve en başta da her şeye rağmen iyimser olmamız lazım.
Yeni yönetim sisteminin Milli Eğitim Bakanına nasıl bir görev tanımı sunacağını bilmeden, yetki ve selahiyetleri tam olarak öğrenmeden her şeyi Ziya Selçuk’tan beklemek gerçekçi olmaz; ütopik düşünmek sonuçta kitlesel ve derin hayal kırıklığı doğurabilir.
Sayın Selçuk’un da altını özenle çizdiği gibi ‘Bu bir ekip meselesi’; böyle zorlu bir parkurda başarıyı ancak Milli Eğitim operasyonunda tabandan tavana görev alan tüm kişi ve organların iyi takım oyunu oynaması ve adanmışlık getirir.
Öte yandan ilk sorunun yanıtı içinde saklı olan umudu canlı tutması ve olumlu beklentiyi yanıtlayabilmesi için yeni Milli Eğitim Bakanımızın en az Bakan olmadan önceki fikir performansını, farklı düşünme becerisini, entelektüel bakışını sergileyebilmesi ve dağ gibi yığılmış sorunlar karşısında üretken olarak bir şeyleri değiştirmesi gerekiyor.
Ayak uyduran değil, değiştiren olmak…
‘Böyle gelmiş, böyle gider’ denen şeyleri değiştirebilmek…
Bu çok zor bir misyon…
Ama hak edene, layık olana, başarabilme ihtimali olana tevcih edilmiş bir sorumluluk…
Bu bağlamda ikinci soruyu ben ‘Bu elbette hem Sayın Ziya Selçuk hem de Türkiye için bir şans; ama Sayın Selçuk için daha çok bir sınav’ diyerek yanıtlıyorum.
Sayın Selçuk’un bu sınavdan yüzünün akıyla çıkmasını, dolayısıyla Türkiye’de eğitimin bilimsellik, akılcılık, evrensellik ve çağa uygunluk açısından bir reform sürecine girmesini diliyorum.
Bu benim gözlemimi yansıtan ya da toplumun belli bir kesiminin duygularıyla ilgili bir sözel ifade değil, bütünüyle istatistiki bir gerçek…
Görünen o ki yeni Milli Eğitim Bakanı, 24 Haziran seçimlerinin doğurduğu sosyal anaforu ve gündemi değiştiren en güçlü siyasal faktör olmuş.
Niye böyle oldu peki?
Ve günümüz Türkiyesinde sağduyulu, bilimsel eğitim yaklaşımlarının istisnai simgelerinden biri durumundaki Prof.Dr. Ziya Selçuk’un Milli Eğitim’in dümenine geçmesi Türkiye için bir şans mı yoksa bir sınav mı?..
***
Önce birinci sorunun yanıtı:
Yeni Bakan’ın adı her görüşten, her kesimden insanları heyecanlandırdı; sosyal medyaya da bu heyecan yansıdı…
Çünkü eğitim, öyle veya böyle toplumun her kesiminin ilgi duyduğu bir alan. Bozuk eğitim sisteminin nasıl ucube sosyal sorunlar doğurduğunun herkes usul usul farkına varıyor.
Öte yandan, kimi çocuğunun gireceği sınavdan ötürü, kimi atama bekleyen bir yakını olduğu için, kimi bir milyona yaklaşan eğitimciler ordusunun bir neferi olduğu için, kimi de doğrudan hikâyenin kahramanı olmasa da ülkenin yaşadığı ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal sorunların çözümünün ancak kaliteli eğitimle mümkün olacağını görebildiğinden ve saf entelektüel kaygılarla eğitim dünyasının sorunlarına ilgi duyuyor.
Entelektüelleri bir yana bırakıp sırf öğrenciyi, öğretmeni, veliyi dahil ettiğimizde bu duyarlı topluluk on milyonları buluyor.
Ve tabii o on milyonların önemli bir kısmı da sosyal medyayı etkin biçimde kullanıyor.
Yeni Milli Eğitim Bakanımızın temmuz ayının ilk on gününü silip süpüren bir sosyal medya fenomenine dönüşmesi bu bakımdan çok doğal, açıklanması kolay bir durum…
***
İkinci sorunun yanıtını bulmak ilki kadar kolay değil:
Ziya Selçuk, Türkiye için bir şans mıdır yoksa yeni yönetim sisteminin ilk demokrasi sınavı mı olur?
Siyaset mi bilim mi galip gelir?
Alışkanlıklar mı yoksa yenilikçi çözüm önerileri mi üste çıkar?
Elbette bu soruların yanıtlarını şimdi veremeyiz. Zamana ihtiyacımız var. Aylara da değil, yıllara…
Gelişmeleri ve olası reformları görmemiz, bu büyük eğitim gurusunun ilgi çekici fikirlerini sahaya -daha doğrusu ülkenin bütününe- yansıtıp yansıtamayacağını anlamamız gerekiyor.
Önyargılı olmadan, sabırla ve dikkatle takip etmek gerekiyor…
Ve en başta da her şeye rağmen iyimser olmamız lazım.
Yeni yönetim sisteminin Milli Eğitim Bakanına nasıl bir görev tanımı sunacağını bilmeden, yetki ve selahiyetleri tam olarak öğrenmeden her şeyi Ziya Selçuk’tan beklemek gerçekçi olmaz; ütopik düşünmek sonuçta kitlesel ve derin hayal kırıklığı doğurabilir.
Sayın Selçuk’un da altını özenle çizdiği gibi ‘Bu bir ekip meselesi’; böyle zorlu bir parkurda başarıyı ancak Milli Eğitim operasyonunda tabandan tavana görev alan tüm kişi ve organların iyi takım oyunu oynaması ve adanmışlık getirir.
Öte yandan ilk sorunun yanıtı içinde saklı olan umudu canlı tutması ve olumlu beklentiyi yanıtlayabilmesi için yeni Milli Eğitim Bakanımızın en az Bakan olmadan önceki fikir performansını, farklı düşünme becerisini, entelektüel bakışını sergileyebilmesi ve dağ gibi yığılmış sorunlar karşısında üretken olarak bir şeyleri değiştirmesi gerekiyor.
Ayak uyduran değil, değiştiren olmak…
‘Böyle gelmiş, böyle gider’ denen şeyleri değiştirebilmek…
Bu çok zor bir misyon…
Ama hak edene, layık olana, başarabilme ihtimali olana tevcih edilmiş bir sorumluluk…
Bu bağlamda ikinci soruyu ben ‘Bu elbette hem Sayın Ziya Selçuk hem de Türkiye için bir şans; ama Sayın Selçuk için daha çok bir sınav’ diyerek yanıtlıyorum.
Sayın Selçuk’un bu sınavdan yüzünün akıyla çıkmasını, dolayısıyla Türkiye’de eğitimin bilimsellik, akılcılık, evrensellik ve çağa uygunluk açısından bir reform sürecine girmesini diliyorum.