Bugün ki Beyrut notlarında sizi Filistinli Raeda Taha ile tanıştırmak istiyorum. IWF toplantısında söyleşi yapan Raeda’nın hayat hikâyesini biz gözyaşları ile dinledik. İstedim ki sizlerde bu hanım ile tanışın.
İsrail’in kabus gibi çöktüğü Filistin topraklarında her bir Filistinlinin ayrı bir hikayesi var, kanla yazılan. İşte Raeda Taha yalnızca bunlardan biri. Raeda Filistinli bir ailenin 4 çocuğundan biri. Babası Ali Taha 1972 yılında İsrail hapishanelerinde tutulan 100 masum Filistinlinin serbest bırakılması için Belçika uçağını kaçırmış ve bu eylemde hayatını kaybetmiş. Bu tarihten sonra 27 yaşında 4 çocuğu ile en küçüğü 7 aylık olan Raeda’nın annesi için yaşam kâbusa dönmüş. Kocasının yaptığı eylemin ardından Filistin’den sürülmüş, gittiği ülkelerde olmadık zorluklar çıkarılmış karşısına.
O yıllarda Filistin Lideri Yaser Arafat Reada’yı evlat edinmiş. Uzun yıllar Yaser Arafat’ın basın danışmanlığını yapan Raeda, siyasetçi olmak yerine Tiyatro Sanatçısı olmayı tercih etmiş. Şimdi Filistin ve babası Ali Taha’nın acı hikayesini senaryo haline getirmiş. Tek kişilik gösterilerle ve yazdığı kitaplarla İsrail’in Filistin zulmüne dikkat çekiyor. Raeda’nın hayat hikayesini kendinden dinleyelim:
Babam hayran olduğum bir adamdı. Ben henüz 7 yaşındaydım. İsrail’in Filistinlilere reva gördüğü acımasız zulüm ve baskı babamı hep rahatsız ederdi. O gün nasıl oldu bilmiyorum ama duyduk ki babam İsrail hapishanelerinde haksız yere tutulan, işkence gören Filistinlerinin özgür bırakılması ve dünyaya bu zulmü haykırmak için uçak kaçırmış ve orada öldürülmüş. Babamın vücudundaki kurşunlar sayılamamış bile. Buna öldürülme diyemeyiz, resmen katletmişler. O günden sonra hayatımız hep sürgün oldu. Annem güçlü bir kadındı ama 4 çocukla ne yapabilirdi? En küçüğümüz 7 aylıktı henüz. Babamı en son bu olaydan günler evvelinden görmüştüm. Cenazesi üç yıl morgda kaldı.
Babam öldürüldü ama biz cenazesini alamadık, babamın yaptığı eylemin hesabını ailesine soruyorlardı. Ölüsünü bile vermediler yıllarca çünkü Kudüs’e gömülmesini istemiyorlardı. Bir halam vardı okuma yazma dahi bilmeyen. Bir sabah kalkıp İsrailli yetkilinin kapısına dayanmış. Oraya nasıl gitti ve içeri nasıl girdi bilmiyoruz. Çünkü çok iyi korunuyordu. Kapıyı çalmış ve bir kadın açmış. Yetkili ile konuşmak istiyorum demiş, kadın bağırmaya başlamış. ‘Git buradan evde kimse yok’ demiş. Ama İsrailli yetkili sesi duyunca dışarı çıkmış. Halam ‘kardeşimi ver bana, onu defin edeceğim. O öldü artık, bu kadar acı yeter’ demiş.
Halamın gözyaşlarına karşı adam şaşarmış, “Evine git göndereceğim. Fakat Kudüs’e gömemezsiniz, buna müsaade yok” demiş. Halam eve gelince herkes nerede olduğunu sordu, “Kardeşimi almaya gittim. Onu bize verecekler” dedi. Birkaç gün sonra babamın cenazesini aldık ve El Halil kentinde toprağa verdik. Babam bir daha Kudüs’ü göremedi. Biz ise annem ve kardeşlerimde Kudüs’ten çıkarıldık. Amman’a geldik Kudüs’te incir ağaçlı bir evimiz vardı. Ürdün’de ise bir apartman dairesine yerleştik. Bana göre kahraman babam değil, annemdir. Çünkü babam bir gün annem her gün öldü...
Yaser Arafat evlat edindi.
O yıllar şimdiki yıllara benzemiyordu. Şehit sayısı azdı. Bu nedenle Başkan Yaser Arafat şehit çocuklarını evlat edindi. Onlardan biri de bendim. Beni gittiği her ülkeye yanında götürürdü. Devlet başkanları ile yaptığı görüşmelerde ben hep yanında oldum. Ama itiraf edeyim ki hiç kimse asla babamın yerini alamadı. Çocukluğumda Kudüs’ten nefret ettim. En değerli şeyimi almıştı benden, güçlü biri bana sahip çıktı ama ben hep ezik kaldım. Babasızlığın acısını hissettim. Bir çok lider ile karşılaştım. Ama beni en çok etkileyen Libya Lideri Kaddafi oldu. Siyasetten nefret ediyorum. Hayatım hep sloganlarla, siyasetle, mücadele ile geçti. Hastalıklı sevgilerim oldu. Benim hayatımda ki erkeklerin hepsi öldü. Babamla başladı eşimle son buldu. Hayatım hep babamın gölgesine geçti. Ali Taha’nın kızı olarak tanındım. Bana Raeda Ali Taha diyorlar. Tüm acılarımı Kudüs’te yaşadım. Eşim kanser olduğunu Kudüs’te öğrendi. Hayatıma giren erkeklerinin hepsi gitti. Ben ve Filistin gerçeği yaşıyor.
Çok büyük bir politikacı olmam bekleniyordu ama ben sanatçı oldum.
Annem bizim iyi eğitim görüp iyi yerlere gelmemizi bekliyordu. Ama ben farklı şeyler yapmak, Filistin ve Kudüs gerçeğini başka mecralarda anlatmak hayalini kuruyordum. Kurüs’te doğdum Beyrut’ta büyüdüm. Washington DC'de ki Üniversitede Konuşma İletişimi ve Gazetecilik Lisansı aldım. 1987-1994 arasında Başkan Yaser Arafat'ın Basın Sekreteri oldum. Halen, Ramallah, Filistin'deki Sakakini Kültür Merkezi Başkanı ve Lübnan'ın Beyrut'taki Ghassan Kanafani Kültür Vakfı Yönetim Komitesi üyesiyim. Filistinli Kadın Yazarlar Antolojisinde birçok kısa öykü yayınladım ve son zamanlarda babamın hayatını, öncü bir Filistin özgürlük savaşçısı olan kronik bir kitap yazdım. Sahne hayalimi gerçekleştirdim. Şimdi dünya ülkelerinde Filistin gerçeğini, babamın hayatını sahneliyorum. Kim zaman insanları düşündürüyor kimi zaman ağlatıyorum, beni anlatan her şey sahnede.
Davet edilirsem Erzurum’a da gelirim.
Raeda aslında hayatı çalınan Filistinli çocuklardan sadece birisi. Bugün ki hayatına bakınca şanslı bile sayılabilir. Şüphesiz bu seviyeye gelmek için çok acı çekmiş. Dün siyasi olarak mücadele verdiği Filistin ve Kudüs için şimdi sanatla kurtuluş kapısını aralamaya çalışıyor. Zaman zaman Kudüs’e hala gidiyor ama İsrail’in kara listeye aldığı isimlerden. Erzurum’u anlattım ona. ‘Erzurumluların kalbi Filistin ile atıyor’ dedim. Gülümsedi, ‘eğer davet edilirsem Erzurum’da da sahneye çıkmak isterim’ dedi. Eşini kaybeden, hayatta yine yalnız kalan sanatçı her perde dediğinde aynı olayları tekrar tekrar yaşıyor ve yaşatıyor.
Alvarlı Efe Beyrut’ta
Beyrut dönüşü havalimanında bir dostum ile telefonda görüştük. Beyrut’tan döndüğümü duyunca, “Biliyor musun Alvarlı Efe ‘Erzurum kilidi mülk-islamın, Mevlaya emanet olsun’ dizelerini Beyrut limanında yazmıştır” dedi ve hikâyesini anlattı:
1915 olaylarının yaşandığı dönemde Alvarlı Efe Hazretleri taşnak ve hınçak Ermeni çeteleri ile ciddi mücadele etmiş. O zorlu yıllarda Erzurum’dan bazı taşnak çetecileri Lübnan ve Beyrut’a kaçmış. Alvarlı Efe Hazretleri o yıllarda kara yolu ile Hac vazifesini yapmak için yola çıkar. Beyrut’ta mola veren kafilenin içinde Efe Hazretleri de vardır. Limanda Ermeni çeteciler Efe’yi tanır ve yanına gelip, “ Sen Erzurumlu Alvarlı Efe değil misin?” diye sorarlar. Efe’den ‘evet’ cevabını alan Ermeniler, “Erzurum şimdi yandı. Halk senden çok güç alıyordu. Sen buradaysan Erzurum manevi olarak savunmasız durumda, arkadaşlarımız saldırılarını artıracaktır” derler.
Rivayet odur ki Alvarlı Efe gemi limandan ayrılmadan işte şu dizeleri kaleme alır:
Erzurum kilidi mülki İslam’ın Mevla’ya emanet olsun Erzurum
Erzurum derbendi ehli imanın Mevla’ya emanet olsun Erzurum
Civanlar pirlere hürmet ederler duasın almaya gayret ederler
Ramazana güzel hürmet ederler Mevla’ya emanet olsun Erzurum
Kalplerine dolsun Feyz-i Rabbani ahalisi bulsun Rahm-ı Rahmani
Lütfü Erzurum’dan gördüm ihsanı Mevla’ya emanet olsun Erzurum