Gün gibi âşikâr artık…
Biz, sıradan insanlar, poltik kültürümüzün sığlığına rağmen şunu rahatça görebiliyoruz:
Birleşmiş Milletler örgütü, bir türlü ‘bir’leşememiş insanları sembolize ediyor. Hani kurulduğundan beri böyle midir, bilmiyorum ama bugünün dünyasında böyle. Dinlerinden, dillerinden, ten renklerinden ama en çok da yer aldıkları ekonomik sınıflardan ötürü ötekileştirilmiş, birbirine düşman edilmiş toplumlar, BM çatısı altında arada bir, bir araya getiriliyor, kendi kaderleriyle ilgili konularda ‘gûya’ söz sahibi ediliyor; ama sonuçta onlar ne derse desin ‘veto hakkı olan’ devletlerin istediği şey planlanıyor, usulen oylanıyor, onaylanıyor ve uygulanıyor.
O ‘arada bir buluşmalar’ ise olup biteni herkesin onayladığı anlamına getiriliyor. Durum ‘rasyonalize’ ediliyor ve ‘hukukileştiriliyor’…
‘Karar verilirken siz de oradaydınız, karara ortak oldunuz ya kardeşim!’
Çakallık bu…
Ve çok feci…
Hasılı, dünya, her geçen gün daha da katlanılmaz hâl alıyor.
Biz, sıradan insanlar, niye yaşıyoruz ki?
Kıt kanaat geçinen, ekonomileri borçlarla ve ipoteklerle prangalanan, maddi ve manevi tüm değerleri sömürülen, küreselleşme çarkında kimliksizleşen toplumlar, niye yaşıyorlar?
Devasa bir organ bankası gibi…
Kalbimiz birine, ciğerimiz başka birine…
Gelecekten kendimiz için ne bekliyoruz ki?
Gün gibi âşikâr işte…
Biz, sıradan insanlar, taktik ve strateji kültürümüzün sığlığına rağmen şunu rahatça görebiliyoruz:
Senaryolar yazılıyor; silahları üretip satanlar, sonra o silahları satın alanları, o silahlara sahip oldukları gerekçesiyle bombalıyor, darmadağın ediyor, işgal ediyor…
Devletler kozmik odalarda yıkılıyor, bu işi çabuklaştırmak için yeni, modüler, ‘kullan-at tipi’ ve çok uluslu terör örgütleri (?) yaratılıyor; liderler sınır ötesi müdahalelerle devriliyor, yıllarca beslenip semirtilmiş el yapımı diktatörler misyonunu tamamlayınca bir anda alaşağı oluyor, canlı yayında kendi milleti tarafından linç ediliyor…
Kullan-at!
Zenginler dünyası HD-canlı yayınla izliyor bu linç eylemini…
Viskiler yudumlanırken naralar atılıyor, ‘Dünyayı özgürleştiriyoruz, Oh thanks my God!’ (Başkan II.Bush’un propaganda tiradı: Teşekkürler Tanrım, bize köleleri özgürleştirme gücü bahşettiğin için!)
Ve biliyor musunuz, CIA’in Virginia’daki merkez ofisinin girişinde de buna benzer bir cümle yazılı: ‘Bilmek, bizi özgürleştirir.’
Hangi bilgi o?
Bu tam bir tiyatro!
Artık gizlemeleri mümkün değil.
Biz de artık biliyoruz…
Saklanan o bilgi, oynanan oyunun kurallarında gizli…
Gün gibi âşikâr, kamufle edilemiyor…
Biz, sıradan insanlar, ekonomi ve ekoloji kültürümüzün sığlığına rağmen gönül gözümüzle şunu rahatça görebiliyoruz:
Bugün dünyada jandarma görevini -daha doğrusu bu çağın nöbetini- devralmış süper güçlerin; ABD’de, Rusya’da ve AB’de egemen hükumetlerin, açlık, susuzluk, küresel ısınma gibi dünyanın geleceğiyle ilgili yaşamsal, küresel, ertelenemez sorunlara eğildiği falan yok…
Sadece bizim gönül gözümüz değil, istatistik bilimi de böyle diyor.
Atmosferi ağır sanayileriyle, nükleer denemeleriyle, fırlattıkları roketlerle en çok kirletenler, kalkıp gariban ülkelerden karbon salınımlarını azaltmalarını istiyor.
Trajikomik, gülünç!
Biz, sıradan insanlar, poltik kültürümüzün sığlığına rağmen şunu rahatça görebiliyoruz:
Birleşmiş Milletler örgütü, bir türlü ‘bir’leşememiş insanları sembolize ediyor. Hani kurulduğundan beri böyle midir, bilmiyorum ama bugünün dünyasında böyle. Dinlerinden, dillerinden, ten renklerinden ama en çok da yer aldıkları ekonomik sınıflardan ötürü ötekileştirilmiş, birbirine düşman edilmiş toplumlar, BM çatısı altında arada bir, bir araya getiriliyor, kendi kaderleriyle ilgili konularda ‘gûya’ söz sahibi ediliyor; ama sonuçta onlar ne derse desin ‘veto hakkı olan’ devletlerin istediği şey planlanıyor, usulen oylanıyor, onaylanıyor ve uygulanıyor.
O ‘arada bir buluşmalar’ ise olup biteni herkesin onayladığı anlamına getiriliyor. Durum ‘rasyonalize’ ediliyor ve ‘hukukileştiriliyor’…
‘Karar verilirken siz de oradaydınız, karara ortak oldunuz ya kardeşim!’
Çakallık bu…
Ve çok feci…
Hasılı, dünya, her geçen gün daha da katlanılmaz hâl alıyor.
Biz, sıradan insanlar, niye yaşıyoruz ki?
Kıt kanaat geçinen, ekonomileri borçlarla ve ipoteklerle prangalanan, maddi ve manevi tüm değerleri sömürülen, küreselleşme çarkında kimliksizleşen toplumlar, niye yaşıyorlar?
Devasa bir organ bankası gibi…
Kalbimiz birine, ciğerimiz başka birine…
Gelecekten kendimiz için ne bekliyoruz ki?
Gün gibi âşikâr işte…
Biz, sıradan insanlar, taktik ve strateji kültürümüzün sığlığına rağmen şunu rahatça görebiliyoruz:
Senaryolar yazılıyor; silahları üretip satanlar, sonra o silahları satın alanları, o silahlara sahip oldukları gerekçesiyle bombalıyor, darmadağın ediyor, işgal ediyor…
Devletler kozmik odalarda yıkılıyor, bu işi çabuklaştırmak için yeni, modüler, ‘kullan-at tipi’ ve çok uluslu terör örgütleri (?) yaratılıyor; liderler sınır ötesi müdahalelerle devriliyor, yıllarca beslenip semirtilmiş el yapımı diktatörler misyonunu tamamlayınca bir anda alaşağı oluyor, canlı yayında kendi milleti tarafından linç ediliyor…
Kullan-at!
Zenginler dünyası HD-canlı yayınla izliyor bu linç eylemini…
Viskiler yudumlanırken naralar atılıyor, ‘Dünyayı özgürleştiriyoruz, Oh thanks my God!’ (Başkan II.Bush’un propaganda tiradı: Teşekkürler Tanrım, bize köleleri özgürleştirme gücü bahşettiğin için!)
Ve biliyor musunuz, CIA’in Virginia’daki merkez ofisinin girişinde de buna benzer bir cümle yazılı: ‘Bilmek, bizi özgürleştirir.’
Hangi bilgi o?
Bu tam bir tiyatro!
Artık gizlemeleri mümkün değil.
Biz de artık biliyoruz…
Saklanan o bilgi, oynanan oyunun kurallarında gizli…
Gün gibi âşikâr, kamufle edilemiyor…
Biz, sıradan insanlar, ekonomi ve ekoloji kültürümüzün sığlığına rağmen gönül gözümüzle şunu rahatça görebiliyoruz:
Bugün dünyada jandarma görevini -daha doğrusu bu çağın nöbetini- devralmış süper güçlerin; ABD’de, Rusya’da ve AB’de egemen hükumetlerin, açlık, susuzluk, küresel ısınma gibi dünyanın geleceğiyle ilgili yaşamsal, küresel, ertelenemez sorunlara eğildiği falan yok…
Sadece bizim gönül gözümüz değil, istatistik bilimi de böyle diyor.
Atmosferi ağır sanayileriyle, nükleer denemeleriyle, fırlattıkları roketlerle en çok kirletenler, kalkıp gariban ülkelerden karbon salınımlarını azaltmalarını istiyor.
Trajikomik, gülünç!