Büyük heyecan neticelendi sayılır…
Kim aday olacak sorusunun seçmen açısından büyük dilimi merakını gidermiş oldu.
Elbette devamı gelecek!
Sandık demokrasilerde herkes için eşit kurulur…
Ancak halkın öne çıkardıkları sandıkları doldurur.
Hatta son yıllarda özellikle sandıkları doldurur ifadesinin sandıkları patlatır şekline dönüşmüş halini muhtelif seçimlerde Erzurum’da yaşadık.
Meseleyi genel hatları üzerinde konuşarak tabiri caizse top çevirmeyi bırakıp görünenin üzerinde beyin jimnastiği yapmakta fayda var.
Evet görünün odur ki, Erzurum’da seçimler iki partinin mücadelesi şeklinde geçecek.
Kadere bakınız ki, bu iki parti seçimlere kimi şehirlerde bir arada girerek birbirlerine destek olmaya karar vermiş iki parti.
Fakat Erzurum’da durum böyle olmayacak gibi görünüyor.
Dişe diş bir mücadeleye şahit olacağımız şimdiden ortaya çıkmış dersek yanlış olmaz!
Bahsettiğim partilerin AK Parti ve MHP olduğunu anlamış olduğunuz açık.
İki parti adayları ve daha da çok liderleri üzerinden büyük bir seçim mücadelesine girecekler.
Bir partinin kendisine en yakın rakip gördüğü diğer partiyle sandık ortaya konulduğunda mücadeleye girmesinden daha doğal bir şey olamaz öyle değil mi?
“Elbette öyledir” dediğinizi duyar gibi oluyorum!
Burada benim bir “keşkem” var!
Keşke iki parti liderlerinin karizmasını sandığı yansıtma mücadelesini seçim stratejisi olarak görmese…
Keşke adaylarının karizmaları üzerinden sandığın rengini belirlemeye çalışmasa…
Peki ne yapsa?
Bütün bunların yanında şehir için bir eylem planı ortaya koysa ve bunun üzerinden seçmeni etkilemek için çalışmalarını yoğunlaştırsa.
Sandıkta sonucu ayakları yere basan vaadler değiştirebilse…
Keşke!
Oylar en iyi parkları yapacağını söyleyip bunun planlarını ortaya koyanlara gitse…
En güzel yolları planlayan aday bir kaç adım öne geçse…
Kentsel dönüşüm yaklaşımıyla şehre ahenk katacak projeler sandıkta ipi göğüsleyeni belirlese…
Tarihi dokuyu koruyacağını söyleyen ve bunu en inandırıcı şekilde ortaya koyan aday en çok alkışı alsa…
Şehri kütüphanelerle donatacağını söyleyip bu sözünü ayakları yere basan bir proje haline getiren adayın destek ibresi birden yükselse…
Sinemaları, tiyatroları elbette bizim milli ruhumuzu diri tutacak projelerle halkın karşısına getireceğini üstüne basa basa anlatan aday birden desteğini hatırı sayılır bir oranda artırabilse.
Yoksa kahveye gidip okeyden başını kaldıranlara selamlama yapmak…
Onlara partinin liderinden selam getirdiğini söylemek…
Siyaseti ortalamanın altında vaadlerin kurbanı yapmak eski usul ve basit bir yöntem.
Ancak ne şehre ne de insanına bir faydası yok.
Gelin bu seçimi seçmenin ince eleyip sık dokuduğu bir seçim haline getirelim.
Ve sandığı gerçekten şehir adına söyleyecek sözü, yapacak işi olanların destek bulduğu bir arenaya çevirelim.
Adayımızın bize yakınlığına değil kabiliyetlerine bakalım!
Ya da ver coşkuyu, patlat sandığı usulüne devam edip, seçim bittikten sonra kafamızı kaşıyarak yanıp dönelim.
Kim aday olacak sorusunun seçmen açısından büyük dilimi merakını gidermiş oldu.
Elbette devamı gelecek!
Sandık demokrasilerde herkes için eşit kurulur…
Ancak halkın öne çıkardıkları sandıkları doldurur.
Hatta son yıllarda özellikle sandıkları doldurur ifadesinin sandıkları patlatır şekline dönüşmüş halini muhtelif seçimlerde Erzurum’da yaşadık.
Meseleyi genel hatları üzerinde konuşarak tabiri caizse top çevirmeyi bırakıp görünenin üzerinde beyin jimnastiği yapmakta fayda var.
Evet görünün odur ki, Erzurum’da seçimler iki partinin mücadelesi şeklinde geçecek.
Kadere bakınız ki, bu iki parti seçimlere kimi şehirlerde bir arada girerek birbirlerine destek olmaya karar vermiş iki parti.
Fakat Erzurum’da durum böyle olmayacak gibi görünüyor.
Dişe diş bir mücadeleye şahit olacağımız şimdiden ortaya çıkmış dersek yanlış olmaz!
Bahsettiğim partilerin AK Parti ve MHP olduğunu anlamış olduğunuz açık.
İki parti adayları ve daha da çok liderleri üzerinden büyük bir seçim mücadelesine girecekler.
Bir partinin kendisine en yakın rakip gördüğü diğer partiyle sandık ortaya konulduğunda mücadeleye girmesinden daha doğal bir şey olamaz öyle değil mi?
“Elbette öyledir” dediğinizi duyar gibi oluyorum!
Burada benim bir “keşkem” var!
Keşke iki parti liderlerinin karizmasını sandığı yansıtma mücadelesini seçim stratejisi olarak görmese…
Keşke adaylarının karizmaları üzerinden sandığın rengini belirlemeye çalışmasa…
Peki ne yapsa?
Bütün bunların yanında şehir için bir eylem planı ortaya koysa ve bunun üzerinden seçmeni etkilemek için çalışmalarını yoğunlaştırsa.
Sandıkta sonucu ayakları yere basan vaadler değiştirebilse…
Keşke!
Oylar en iyi parkları yapacağını söyleyip bunun planlarını ortaya koyanlara gitse…
En güzel yolları planlayan aday bir kaç adım öne geçse…
Kentsel dönüşüm yaklaşımıyla şehre ahenk katacak projeler sandıkta ipi göğüsleyeni belirlese…
Tarihi dokuyu koruyacağını söyleyen ve bunu en inandırıcı şekilde ortaya koyan aday en çok alkışı alsa…
Şehri kütüphanelerle donatacağını söyleyip bu sözünü ayakları yere basan bir proje haline getiren adayın destek ibresi birden yükselse…
Sinemaları, tiyatroları elbette bizim milli ruhumuzu diri tutacak projelerle halkın karşısına getireceğini üstüne basa basa anlatan aday birden desteğini hatırı sayılır bir oranda artırabilse.
Yoksa kahveye gidip okeyden başını kaldıranlara selamlama yapmak…
Onlara partinin liderinden selam getirdiğini söylemek…
Siyaseti ortalamanın altında vaadlerin kurbanı yapmak eski usul ve basit bir yöntem.
Ancak ne şehre ne de insanına bir faydası yok.
Gelin bu seçimi seçmenin ince eleyip sık dokuduğu bir seçim haline getirelim.
Ve sandığı gerçekten şehir adına söyleyecek sözü, yapacak işi olanların destek bulduğu bir arenaya çevirelim.
Adayımızın bize yakınlığına değil kabiliyetlerine bakalım!
Ya da ver coşkuyu, patlat sandığı usulüne devam edip, seçim bittikten sonra kafamızı kaşıyarak yanıp dönelim.