“Eyyub’u da an: Hani Rabbine; ‘Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin’ diye niyaz etmişti.” (Enbiyâ 83)
İnsan yardıma muhtaç sosyal bir varlıktır. Her insan bir anne ve babanın evladı olarak dünyaya gelir ve onların himayesinde reşit olana kadar sevgiyle büyür ve beslenir. Yetişkin olunca, evlenip kendisi de çoluk çocuğa karışınca, insanın artık kimseye ihtiyacı kalmaz mı? Aksine, insan daima ilgiye ve gözetilmeye muhtaçtır. O, ister düz bir insan isterse bir kral olsun, fark etmez. Zamanla öyle sıkıntılar ortaya çıkar ki kişinin ana-babası, çevresi, hatta ülkesi, başka devletler, o sıkıntıyı insandan gideremez. Nitekim belki şifa bulurum diye gidip Amerika’da tedavi olan ve kurtulamayan nice zengin kişi var!
Peygamberler de birer insan; onlar da bizim gibi maddî ve manevî sıkıntılar çekebilir. Hatta en dehşetli sıkıntıları peygamberler çekmiştir denilebilir. Ele aldığımız Enbiyâ suresinin seksen üçüncü ayetinde bunun örneklerinden birini görüyoruz. Eyyub (as), uzun yıllar süren bir hastalığa duçar olmuş ve bu hastalıktan kurtulamamış, hastalığının yanı sıra malından ve çocuklarından da eksilme meydana gelmiştir. Bu durum, zamanla çevresindeki insanların dağılmasını, Eyyub peygamberin yalnızlaşmasına, yoksullaşmasına ve etkisizleşmesine yol açmıştır.
Eyyub (as)’ın derdine; hekimler, akılılar, tecrübeliler, ilaç bilenler, yani sebepler dairesindekiler, bir çare bulamamışlardır. Eyyub (as)’ın şahsında insanlığa gösterilmiştir ki, Allah kurtulmasını dilmedikçe, hiçbir sebep kişinin derdine şifa olamamaktadır. Sebeplerden şifa hâsıl olmayınca Eyyub (as) Rabbine yönelmiş ve halini Rabbine tam bir sığınmayla anlatmıştır: “Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin…” Ayetin devamında (84 ayette) Rabbimiz, Eyyub (aa)’ın sığınmasına şu ayetle karşılık verdiğini bildirmektedir: “Derken duasını kabul ettik de ne zarara uğradıysa giderdik ve katımızdan rahmet ve ibadet edenlere ibret olmak üzere ona, ailesini ve onlarla beraber daha bir mislini verdik.”
Sonuç: Kuran’da ismi zikredilen peygamberle ilgili haberlerde bu tür örnekler de yer almaktadır. Her peygamber içinde bulunduğu sıkıntıdan, tevessül ettiği sebepler yoluyla değil, ancak ve ancak Rabbinin dilemesi sayesinde halas olabilmiştir. O halde sebeplere değil, Allah’a güvenmeli, kurtuluşu Allah’tan beklemelidir. Allah, kurtuluşu dilemezse sebepler sükût etmektedir. Peygamberlerin hayatı bize tam da bu hakikati talim etmektedir. Demek ki her işimizi Rabbimize sunarak, sebepler dairesiyle gelecek yardımı Ondan bilmeliyiz. Mümin kişi zaten başka türlü davranamaz.
İnsan yardıma muhtaç sosyal bir varlıktır. Her insan bir anne ve babanın evladı olarak dünyaya gelir ve onların himayesinde reşit olana kadar sevgiyle büyür ve beslenir. Yetişkin olunca, evlenip kendisi de çoluk çocuğa karışınca, insanın artık kimseye ihtiyacı kalmaz mı? Aksine, insan daima ilgiye ve gözetilmeye muhtaçtır. O, ister düz bir insan isterse bir kral olsun, fark etmez. Zamanla öyle sıkıntılar ortaya çıkar ki kişinin ana-babası, çevresi, hatta ülkesi, başka devletler, o sıkıntıyı insandan gideremez. Nitekim belki şifa bulurum diye gidip Amerika’da tedavi olan ve kurtulamayan nice zengin kişi var!
Peygamberler de birer insan; onlar da bizim gibi maddî ve manevî sıkıntılar çekebilir. Hatta en dehşetli sıkıntıları peygamberler çekmiştir denilebilir. Ele aldığımız Enbiyâ suresinin seksen üçüncü ayetinde bunun örneklerinden birini görüyoruz. Eyyub (as), uzun yıllar süren bir hastalığa duçar olmuş ve bu hastalıktan kurtulamamış, hastalığının yanı sıra malından ve çocuklarından da eksilme meydana gelmiştir. Bu durum, zamanla çevresindeki insanların dağılmasını, Eyyub peygamberin yalnızlaşmasına, yoksullaşmasına ve etkisizleşmesine yol açmıştır.
Eyyub (as)’ın derdine; hekimler, akılılar, tecrübeliler, ilaç bilenler, yani sebepler dairesindekiler, bir çare bulamamışlardır. Eyyub (as)’ın şahsında insanlığa gösterilmiştir ki, Allah kurtulmasını dilmedikçe, hiçbir sebep kişinin derdine şifa olamamaktadır. Sebeplerden şifa hâsıl olmayınca Eyyub (as) Rabbine yönelmiş ve halini Rabbine tam bir sığınmayla anlatmıştır: “Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin…” Ayetin devamında (84 ayette) Rabbimiz, Eyyub (aa)’ın sığınmasına şu ayetle karşılık verdiğini bildirmektedir: “Derken duasını kabul ettik de ne zarara uğradıysa giderdik ve katımızdan rahmet ve ibadet edenlere ibret olmak üzere ona, ailesini ve onlarla beraber daha bir mislini verdik.”
Sonuç: Kuran’da ismi zikredilen peygamberle ilgili haberlerde bu tür örnekler de yer almaktadır. Her peygamber içinde bulunduğu sıkıntıdan, tevessül ettiği sebepler yoluyla değil, ancak ve ancak Rabbinin dilemesi sayesinde halas olabilmiştir. O halde sebeplere değil, Allah’a güvenmeli, kurtuluşu Allah’tan beklemelidir. Allah, kurtuluşu dilemezse sebepler sükût etmektedir. Peygamberlerin hayatı bize tam da bu hakikati talim etmektedir. Demek ki her işimizi Rabbimize sunarak, sebepler dairesiyle gelecek yardımı Ondan bilmeliyiz. Mümin kişi zaten başka türlü davranamaz.