Birinci hikâye:
Çanakkale şehidi Yarbay Hasan ve köpeği Canberk
Çanakkale’de 17’nci Alay Komutanı Yarbay Hasan Bey, askerleriyle birlikte ilerlemektedir ve bu vaziyette Kilitbahir köyünün ortasındaki meydan çeşmesine kadar gelirler.
Hasan Bey’in dikkatini çeşmenin önündeki bir şey çeker. Yara bere içerisinde ve tüyleri dökülmüş bir köpek su içmek için çeşmeye yanaşmaya çalışmaktadır. Bu perişan halini görenler taş atarak köpeği çeşmeden kovmaya çalışırlar. Hasan Bey bu duruma çok üzülür, atından iner, köpeğin üzerindeki yaralara aldırmadan onu kucağına alır ve çeşmenin yanına götürür. Hayvana su içirir, yaralarını eliyle temizler. Ardından kendi kumanyasını ikiye böler ve köpeğin karnını doyurur. Sonra da ızdırabı dinen zavallıyı yanına alarak yoluna devam eder.
O günden sonra Yarbay Hasan Bey, köpeği yanından hiç ayırmaz. Adını da Canberk koyar...
Canberk kısa zamanda alaydaki bütün askerlerin dostu olur. Türk askerleriyle birlikte siperden sipere koşar, gece karanlıklarında köşe bucak devriye gezer. Tüyleri yeniden çıkar, yaraları tamamen iyileşir.
Bir gün dinlenme anında askerler komutanları Hasan Bey’e köpeğe bu kadar yakın ilgi göstermesinin nedenini sorarlar.
Komutanın cevabı askerlerin yüreğine işler: ‘Yüce Allah’ın kıyamette bana ‘Bu köpeğe neden merhamet etmedin ey kulum?’ demesinden korkarım…’
İşte Hasan Bey böylesine güçlü inancı olan merhametli biridir.
Günler geçer, bölgedeki çatışmalar şiddetlenir…
Yine göğüs göğüse süngü savaşlarının birinde, tarih 11 Temmuz’u gösterirken Mehmetçik, Kerevizdere’de Fransızları püskürtür. Savaş alanı Fransız askerlerinin cesetleriyle dolar; ama biz de zayiat veririz. Askerimiz bir yandan ölen arkadaşlarının defin işleriyle uğraşır, diğer yandan ise yaralılara yardım etmeye çalışır. Hasan Yarbay da meydanın tam ortasında askerlerine talimatlar vermektedir.
O sırada bir Fransız askerinin yerde inlediğini görür. Onun yaralı olduğunu düşünür. Yardım etmek için üzerine eğilir. Ölü taklidi yapan Fransız askeri, sakladığı hançeri Yarbay Hasan Bey’in göğsüne saplar. Hasan Bey bir anda sarsılır ve yere yığılır…
Yarasından oluk gibi kan akıyordur. Her şey bir anda olup bitmiştir…
Yarbay Hasan, yanına koşup gelen askerlerine fısıltı halinde şu sözleri söyler: ‘Allah şahidimdir ki ben bu Fransız’a iyilik etmek için yaklaşmıştım… ‘
O an uzaklardan acı bir havlama sesi duyulur. Canberk, olanca hızıyla koşup gelir ve ona bu cehennemin içinde şefkat göstermiş olan adamın yanına çöker. Sahibinin ellerini yalar, adeta ayağa kalkması için yalvarır…
Derken, durumu çok ağır olan komutanın yanına alayın imamı gelir. Yarım saat kadar Kur’an okumuştur ki Yarbay Hasan’ın gözleri birden açılır, kanı çekilmiş bedeni birden silkinir gibi olur ve yanındakilere ‘Beni çabuk ayağa kaldırın!’ diye fısıldar. Askerleri koluna girip onu ayağa kaldırırlar.
Üstü başı kan içinde olan ve son anlarını yaşayan Yarbay Hasan Bey’in yüzünde derin bir tebessüm oluşmuştur. Saygılı bir şekilde başını eğer, ‘Aleyküselam, niye zahmet buyurdunuz ya Resûlallah’ der.
Saniyeler sonra olduğu yere yığılarak ruhunu teslim eder…
Bunu gören Mehmetçikler yarbayın üstüne Türk bayrağını örterler…
Köpeği Canberk de bayrağın altına, Yarbay Hasan’ın ayak ucuna yatar.
Bir süre sonra askerler şehit komutanlarını defnetmek için ateş altındaki siperlerin o bölümüne geri gelirler. Bayrağı kaldırdıklarında Canberk’in de ölmüş olduğunu görürler.
Yarbay Hasan’ı defnettikten sonra köpeği Canberk’i ondan ayırmaz askerler, onu da ayak ucuna defnederler.
Canberk, kendisine sahip çıkan insanı ölüm yolculuğunda yalnız bırakmamış ve Çanakkale tarihine ‘bir vefa abidesi’ olarak adını yazdırmıştır.
***
Kahramanlığın, sadakatin ve asaletin, bütün yaratılmışlar içinde sadece bir türe mahsus olduğunu düşünmek ne büyük yanılgı, değil mi?
Esas trajik olansa bu büyük yanılgının ‘tarihi sadece insanlar oluşturur’ yanlış-inancını da beraberinde getiriyor olmasıdır.
(Devam edecek)
Çanakkale şehidi Yarbay Hasan ve köpeği Canberk
Çanakkale’de 17’nci Alay Komutanı Yarbay Hasan Bey, askerleriyle birlikte ilerlemektedir ve bu vaziyette Kilitbahir köyünün ortasındaki meydan çeşmesine kadar gelirler.
Hasan Bey’in dikkatini çeşmenin önündeki bir şey çeker. Yara bere içerisinde ve tüyleri dökülmüş bir köpek su içmek için çeşmeye yanaşmaya çalışmaktadır. Bu perişan halini görenler taş atarak köpeği çeşmeden kovmaya çalışırlar. Hasan Bey bu duruma çok üzülür, atından iner, köpeğin üzerindeki yaralara aldırmadan onu kucağına alır ve çeşmenin yanına götürür. Hayvana su içirir, yaralarını eliyle temizler. Ardından kendi kumanyasını ikiye böler ve köpeğin karnını doyurur. Sonra da ızdırabı dinen zavallıyı yanına alarak yoluna devam eder.
O günden sonra Yarbay Hasan Bey, köpeği yanından hiç ayırmaz. Adını da Canberk koyar...
Canberk kısa zamanda alaydaki bütün askerlerin dostu olur. Türk askerleriyle birlikte siperden sipere koşar, gece karanlıklarında köşe bucak devriye gezer. Tüyleri yeniden çıkar, yaraları tamamen iyileşir.
Bir gün dinlenme anında askerler komutanları Hasan Bey’e köpeğe bu kadar yakın ilgi göstermesinin nedenini sorarlar.
Komutanın cevabı askerlerin yüreğine işler: ‘Yüce Allah’ın kıyamette bana ‘Bu köpeğe neden merhamet etmedin ey kulum?’ demesinden korkarım…’
İşte Hasan Bey böylesine güçlü inancı olan merhametli biridir.
Günler geçer, bölgedeki çatışmalar şiddetlenir…
Yine göğüs göğüse süngü savaşlarının birinde, tarih 11 Temmuz’u gösterirken Mehmetçik, Kerevizdere’de Fransızları püskürtür. Savaş alanı Fransız askerlerinin cesetleriyle dolar; ama biz de zayiat veririz. Askerimiz bir yandan ölen arkadaşlarının defin işleriyle uğraşır, diğer yandan ise yaralılara yardım etmeye çalışır. Hasan Yarbay da meydanın tam ortasında askerlerine talimatlar vermektedir.
O sırada bir Fransız askerinin yerde inlediğini görür. Onun yaralı olduğunu düşünür. Yardım etmek için üzerine eğilir. Ölü taklidi yapan Fransız askeri, sakladığı hançeri Yarbay Hasan Bey’in göğsüne saplar. Hasan Bey bir anda sarsılır ve yere yığılır…
Yarasından oluk gibi kan akıyordur. Her şey bir anda olup bitmiştir…
Yarbay Hasan, yanına koşup gelen askerlerine fısıltı halinde şu sözleri söyler: ‘Allah şahidimdir ki ben bu Fransız’a iyilik etmek için yaklaşmıştım… ‘
O an uzaklardan acı bir havlama sesi duyulur. Canberk, olanca hızıyla koşup gelir ve ona bu cehennemin içinde şefkat göstermiş olan adamın yanına çöker. Sahibinin ellerini yalar, adeta ayağa kalkması için yalvarır…
Derken, durumu çok ağır olan komutanın yanına alayın imamı gelir. Yarım saat kadar Kur’an okumuştur ki Yarbay Hasan’ın gözleri birden açılır, kanı çekilmiş bedeni birden silkinir gibi olur ve yanındakilere ‘Beni çabuk ayağa kaldırın!’ diye fısıldar. Askerleri koluna girip onu ayağa kaldırırlar.
Üstü başı kan içinde olan ve son anlarını yaşayan Yarbay Hasan Bey’in yüzünde derin bir tebessüm oluşmuştur. Saygılı bir şekilde başını eğer, ‘Aleyküselam, niye zahmet buyurdunuz ya Resûlallah’ der.
Saniyeler sonra olduğu yere yığılarak ruhunu teslim eder…
Bunu gören Mehmetçikler yarbayın üstüne Türk bayrağını örterler…
Köpeği Canberk de bayrağın altına, Yarbay Hasan’ın ayak ucuna yatar.
Bir süre sonra askerler şehit komutanlarını defnetmek için ateş altındaki siperlerin o bölümüne geri gelirler. Bayrağı kaldırdıklarında Canberk’in de ölmüş olduğunu görürler.
Yarbay Hasan’ı defnettikten sonra köpeği Canberk’i ondan ayırmaz askerler, onu da ayak ucuna defnederler.
Canberk, kendisine sahip çıkan insanı ölüm yolculuğunda yalnız bırakmamış ve Çanakkale tarihine ‘bir vefa abidesi’ olarak adını yazdırmıştır.
- Alay’ın Kerevizdere’de taarruza geçmeden önce çekilmiş son fotoğrafında Canberk de yer almaktadır…
***
Kahramanlığın, sadakatin ve asaletin, bütün yaratılmışlar içinde sadece bir türe mahsus olduğunu düşünmek ne büyük yanılgı, değil mi?
Esas trajik olansa bu büyük yanılgının ‘tarihi sadece insanlar oluşturur’ yanlış-inancını da beraberinde getiriyor olmasıdır.
(Devam edecek)