İnsanda dışarıdan içeriye açılan beş kapı var; yerdeki ve gökteki varlıklar bu kapılardan girip çıkarlar.
Bu kapılar ‘Göz Kapısı’, ‘Kulak Kapısı’, ‘Ağız/Dil kapısı’, ‘Burun Kapısı’ ve ‘His Kapısı’dır. İçerde de Akıl Kapısı, Gönül Kapısı gibi kapılar vardır. Gönül Kapısı aynı zamanda mana ve iman kapısıdır… Tüm bu kapılar, insan şehrinde ‘tevhidi hayat’ kılmışlardır.
“Resûlüm! De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!” (Mülk 23)
“Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?” (Beled 8-10)
Bu kapılardan insanın içine ulaşan görüntüler, sesler, tatlar, kokular, hisler, içeride akıl ve kalp tarafından değerlendirilmekte ve kişilerin anlayışları böylece açık olmaktadır.
Kulak Kapısı, Göz Kapısı, Burun Kapısı, His Kapısı ve Ağız Kapısından girenler, insan ruhunu ya aydınlatmakta ya da karartmaktadır. Örneğin bir film, bir dizi izliyorsunuz ki, -filmlerin, dizilerin hemen tamamında cinsel görüntüler var-, bu sahnelerin göz kapısından ve seslerin kulak kapısından içeri girmesine izin verdiğinizde, kalbinizde manevi kirlenme kaçınılmaz olacaktır. Kapıları açık bırakıp bunları izlemek ve dinlemek, ağır manevi tahribatlara yol açacaktır.
Kale içten fethedilir sözü doğrudur. Günah, dışarıda, kapıların önünde kaldığı sürece, insana bir zararı olmayacaktır, fakat kapılar açılıp da günahlar içeri davet edildiğinde, artık olmayacak her şeyin olması mümkün hale gelecektir.
Şimdi bir soru: İnsanın içinde mümin ve münafık nasıl ortaya çıkıyor, kalbin aydınlığı ve karanlığı nasıl oluşuyor?
“Ant olsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.” (Ahkâf 26)
Kapılar açık, mümin de münafık da dış gerçekliği aynı şekilde görüyor ve işitiyor. Fakat aynı girdiyi, her iki insan zıt görüşlerle değerlendirebiliyor. Görmekte ve işitmekte bir fark yokken, işlemekte, söylemekte farklar ortaya çıkıyor. İşte bu, kalıbın değil, kalbin işidir; insanın edindiği değerlerle ilgilidir…
İman olsun inkâr olsun, söz, ses, obje, kulakla, gözle, dille, temasla içeri girmekte, akla ve kalbe ulaşarak orada değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Değerlerle aydınlanmış mümin kalbi ve aklı, hakikati kolayca kavrayıp tasdik ederken, sağlam değerler dizisine sahip olmayan münafık kalbi inkâr ya da tevil yolunu seçmektedir.
“…Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin göğüslerin içindeki kalpler kör olur.” (Hac 46)
“Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (Fussilet 20, 22)
Bundan çıkan sonuç şudur: Bizi heyecanlandıran, üzen, baştan çıkaran, asabileştiren gözlerimiz, kulaklarımız, ağzımız, derimiz değildir; bu açık kapılardan girenlerin kalp ve akıl tarafından değerlere uygun yorumlanıp o şekilde çıktıya gönderilmesidir.
İçeri girenler sözle, yazıyla, görüntüyle dışarı çıkarken, değerlerin rengini almakta, biz de bu sayede hem kendimiz hem de muhatabımız hakkında kanaat oluşturmaktayız.
Birbirimizle ilgili yargılarımızın temeli de bu çıktılardır.
Kim neyi çok severse onu söyler, onu savunur, onu yansıtır ve yapmaya çalışır.
Söz söylenip eylemler ortaya çıkınca, iman olsun, inkâr olsun, hepsi de ortaya saçılıverir.
İnsan, kalbine ve aklına, Kuran’ı ve Sünneti, değerler dizisi yaparsa, kapılardan yapılan her girişin çıkışı, çoğunlukla, hayırla sonuçlanacak, kişi ‘tevhidi hayatını’ muhafaza edebilecektir.
Bu kapılar ‘Göz Kapısı’, ‘Kulak Kapısı’, ‘Ağız/Dil kapısı’, ‘Burun Kapısı’ ve ‘His Kapısı’dır. İçerde de Akıl Kapısı, Gönül Kapısı gibi kapılar vardır. Gönül Kapısı aynı zamanda mana ve iman kapısıdır… Tüm bu kapılar, insan şehrinde ‘tevhidi hayat’ kılmışlardır.
“Resûlüm! De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!” (Mülk 23)
“Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?” (Beled 8-10)
Bu kapılardan insanın içine ulaşan görüntüler, sesler, tatlar, kokular, hisler, içeride akıl ve kalp tarafından değerlendirilmekte ve kişilerin anlayışları böylece açık olmaktadır.
Kulak Kapısı, Göz Kapısı, Burun Kapısı, His Kapısı ve Ağız Kapısından girenler, insan ruhunu ya aydınlatmakta ya da karartmaktadır. Örneğin bir film, bir dizi izliyorsunuz ki, -filmlerin, dizilerin hemen tamamında cinsel görüntüler var-, bu sahnelerin göz kapısından ve seslerin kulak kapısından içeri girmesine izin verdiğinizde, kalbinizde manevi kirlenme kaçınılmaz olacaktır. Kapıları açık bırakıp bunları izlemek ve dinlemek, ağır manevi tahribatlara yol açacaktır.
Kale içten fethedilir sözü doğrudur. Günah, dışarıda, kapıların önünde kaldığı sürece, insana bir zararı olmayacaktır, fakat kapılar açılıp da günahlar içeri davet edildiğinde, artık olmayacak her şeyin olması mümkün hale gelecektir.
Şimdi bir soru: İnsanın içinde mümin ve münafık nasıl ortaya çıkıyor, kalbin aydınlığı ve karanlığı nasıl oluşuyor?
“Ant olsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.” (Ahkâf 26)
Kapılar açık, mümin de münafık da dış gerçekliği aynı şekilde görüyor ve işitiyor. Fakat aynı girdiyi, her iki insan zıt görüşlerle değerlendirebiliyor. Görmekte ve işitmekte bir fark yokken, işlemekte, söylemekte farklar ortaya çıkıyor. İşte bu, kalıbın değil, kalbin işidir; insanın edindiği değerlerle ilgilidir…
İman olsun inkâr olsun, söz, ses, obje, kulakla, gözle, dille, temasla içeri girmekte, akla ve kalbe ulaşarak orada değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Değerlerle aydınlanmış mümin kalbi ve aklı, hakikati kolayca kavrayıp tasdik ederken, sağlam değerler dizisine sahip olmayan münafık kalbi inkâr ya da tevil yolunu seçmektedir.
“…Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin göğüslerin içindeki kalpler kör olur.” (Hac 46)
“Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (Fussilet 20, 22)
Bundan çıkan sonuç şudur: Bizi heyecanlandıran, üzen, baştan çıkaran, asabileştiren gözlerimiz, kulaklarımız, ağzımız, derimiz değildir; bu açık kapılardan girenlerin kalp ve akıl tarafından değerlere uygun yorumlanıp o şekilde çıktıya gönderilmesidir.
İçeri girenler sözle, yazıyla, görüntüyle dışarı çıkarken, değerlerin rengini almakta, biz de bu sayede hem kendimiz hem de muhatabımız hakkında kanaat oluşturmaktayız.
Birbirimizle ilgili yargılarımızın temeli de bu çıktılardır.
Kim neyi çok severse onu söyler, onu savunur, onu yansıtır ve yapmaya çalışır.
Söz söylenip eylemler ortaya çıkınca, iman olsun, inkâr olsun, hepsi de ortaya saçılıverir.
İnsan, kalbine ve aklına, Kuran’ı ve Sünneti, değerler dizisi yaparsa, kapılardan yapılan her girişin çıkışı, çoğunlukla, hayırla sonuçlanacak, kişi ‘tevhidi hayatını’ muhafaza edebilecektir.