İslamcıların Siyasete Giriş ve Yükselişleri:
İşte böyle bir ortamda, İslamcı-Milli ve yerli görüş MSP, ‘Önce Ahlak ve Maneviyat’ anlayışıyla ortaya çıktı. Hedef, bütün engelleri aşarak, vesayet sistemini yenmek, devletle milleti, Milletin çizgisinde buluşturmaktı.
İslamcı-Milli ve yerli görüş, MSP, ortaya çıktığında, o gün Ülkeye hâkim olan zihniyet, MSP’nin anlayış, yaklaşım ve doktrininin ne olduğunu çok çok iyi biliyordu. Onun, aslında Türk Halkının kendi inancı, tarihi, kültürü ve dünya görüşünü temsil ettiğini de çok çok iyi fark etmişti. Onun için, kitle iletişim araçlarıyla bu görüşü, ters yüz gösterip önce karşısına, halkımızı çıkardılar. Aslında halkın kendisi demek olan bu akımın, daha doğarken, halk tarafından boğulmasını istiyorlardı. Başaramadılar ama 12 Eylül darbesiyle MSP kapatıldı.
* Ancak 1983’te kurulan İslamcı-Milli ve yerli görüş, RP, topyekûn bir eğitim hamlesiyle kendisini halka anlattı ve 12 yılda halkla bütünleşti. (Hem MSP, hem de RP’nin, topyekûn bir eğitim hamlesinin ne olduğunu ayrıca ele alacağız)
* 1994 Yerel seçimleri sonrasında, belediyelerde en büyük parti oldu. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, onlarca şehir ve büyükşehir; yüzlerce ilçe ve belde belediyelerini Refah Partisi aldı. Böylece belediyecilik tarihinde, yeni ve çok başarılı bir dönem başlamıştı.
* Benim de seçilmiş olmaktan onur duyduğum, 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimlerinde, bütün partileri geride bırakarak Türkiye’nin en büyük siyasal partisi oldu. Pek çok engellemelere rağmen, seçimden birinci parti olarak çıkan RP, DYP ile beraber, Rahmetli Erbakan Başkanlığında Refah-Yol Hükümetini kurdu, çok ta başarılı icraatlarda bulundu.
Artık hem yerel yönetimlerde, hem de merkezi yönetimde İslamcı-Milli ve yerli görüş Refah Partisi, iktidar olmuştu. O güne kadar, yerel yönetim nedir, merkezi yönetim nedir, halkla bütünleşerek bunlar başarılı bir şekilde nasıl yönetilir, bunların en güzel örneklerini, Allah’ın yardımıyla Ülkemize yaşattı. Halkın dikkatini çekti, sevgisini kazandı, hem de artık uzun zaman devam edecek olan ‘İslamcıların İktidarı’nın yolunu açmış oldu.
İslamcılar, 1970’li yılların başında, siyaset arenasına girdiklerinde, vesayet sistemi tarafından, ‘İslami hassasiyeti yüksek olan insanların, siyasette ve devlet işlerinde başarılı olamayacağı’ yönünde ciddi ve yaygın bir kanaat oluşturulmuştu. İşte Refah Partisinin hem belediyelerdeki, hem de merkezi yönetimdeki başarılı çalışmaları, bu yanlış ve kasıtlı algıyı yerle bir etti. Hatta Türkiye’deki en başarılı kadroların İslamcılar olduğu gerçeğini dağa taşa yazdırdı. Kimsenin ummadığı ya da beklemediği bu üstün başarılar zinciri, içeride ve dışarıda, dostlara güven, muhalif ya da düşmanca tavır içinde olanlara ise, korku saldı.
Bunun üzerine vesayet sisteminin, halktan sonra ikinci ve en güvendiği engel olarak gördüğü siyasal partileri de aşarak, hepsinin önüne geçen ve halkın gönlünde taht kuran İslamcı akımı, engellemek için tek bir yolu kalmıştı, o da ‘post-modern’ bir darbe yapmaktı, onu da yaptı. 28 Şubatçılar olarak bilinen bu darbeci sivil ve askeri kadro, yaptığı bu ant-i demokratik ve hukuksuz çıkışla, önce Erbakan Hükümetini devirdi. Arkasından vesayet sistemi, 28 Şubatçılar eliyle İslamcıların yolunu kesmek için, üst üste iki partisini de (RP ve FP) haksız yere kapattı ve PKK ile mücadelenin de önüne aldığı İslamcılarla mücadelenin ‘bin yıl’ süreceğini ilan etti.
Ancak o gün, İslamcılar için, Allah’ın planı işliyordu. 14 Ağustos 2001’de İslamcı Kadroların ikinci kuşağının öncülüğünde ve geniş bir yelpazede kurulan Ak Parti, Kasım 2002’de girdiği ilk seçimde ezici bir çoğunlukla iktidar oldu. Vesayet sisteminin bütün partilerini halk, TBMM dışında bıraktı. Sadece, asırlık parti CHP’yi, demokrasi işlesin diye ‘küçük parti’ olarak Meclise taşıdı.
Yarın devam edelim.
İşte böyle bir ortamda, İslamcı-Milli ve yerli görüş MSP, ‘Önce Ahlak ve Maneviyat’ anlayışıyla ortaya çıktı. Hedef, bütün engelleri aşarak, vesayet sistemini yenmek, devletle milleti, Milletin çizgisinde buluşturmaktı.
İslamcı-Milli ve yerli görüş, MSP, ortaya çıktığında, o gün Ülkeye hâkim olan zihniyet, MSP’nin anlayış, yaklaşım ve doktrininin ne olduğunu çok çok iyi biliyordu. Onun, aslında Türk Halkının kendi inancı, tarihi, kültürü ve dünya görüşünü temsil ettiğini de çok çok iyi fark etmişti. Onun için, kitle iletişim araçlarıyla bu görüşü, ters yüz gösterip önce karşısına, halkımızı çıkardılar. Aslında halkın kendisi demek olan bu akımın, daha doğarken, halk tarafından boğulmasını istiyorlardı. Başaramadılar ama 12 Eylül darbesiyle MSP kapatıldı.
* Ancak 1983’te kurulan İslamcı-Milli ve yerli görüş, RP, topyekûn bir eğitim hamlesiyle kendisini halka anlattı ve 12 yılda halkla bütünleşti. (Hem MSP, hem de RP’nin, topyekûn bir eğitim hamlesinin ne olduğunu ayrıca ele alacağız)
* 1994 Yerel seçimleri sonrasında, belediyelerde en büyük parti oldu. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, onlarca şehir ve büyükşehir; yüzlerce ilçe ve belde belediyelerini Refah Partisi aldı. Böylece belediyecilik tarihinde, yeni ve çok başarılı bir dönem başlamıştı.
* Benim de seçilmiş olmaktan onur duyduğum, 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimlerinde, bütün partileri geride bırakarak Türkiye’nin en büyük siyasal partisi oldu. Pek çok engellemelere rağmen, seçimden birinci parti olarak çıkan RP, DYP ile beraber, Rahmetli Erbakan Başkanlığında Refah-Yol Hükümetini kurdu, çok ta başarılı icraatlarda bulundu.
Artık hem yerel yönetimlerde, hem de merkezi yönetimde İslamcı-Milli ve yerli görüş Refah Partisi, iktidar olmuştu. O güne kadar, yerel yönetim nedir, merkezi yönetim nedir, halkla bütünleşerek bunlar başarılı bir şekilde nasıl yönetilir, bunların en güzel örneklerini, Allah’ın yardımıyla Ülkemize yaşattı. Halkın dikkatini çekti, sevgisini kazandı, hem de artık uzun zaman devam edecek olan ‘İslamcıların İktidarı’nın yolunu açmış oldu.
İslamcılar, 1970’li yılların başında, siyaset arenasına girdiklerinde, vesayet sistemi tarafından, ‘İslami hassasiyeti yüksek olan insanların, siyasette ve devlet işlerinde başarılı olamayacağı’ yönünde ciddi ve yaygın bir kanaat oluşturulmuştu. İşte Refah Partisinin hem belediyelerdeki, hem de merkezi yönetimdeki başarılı çalışmaları, bu yanlış ve kasıtlı algıyı yerle bir etti. Hatta Türkiye’deki en başarılı kadroların İslamcılar olduğu gerçeğini dağa taşa yazdırdı. Kimsenin ummadığı ya da beklemediği bu üstün başarılar zinciri, içeride ve dışarıda, dostlara güven, muhalif ya da düşmanca tavır içinde olanlara ise, korku saldı.
Bunun üzerine vesayet sisteminin, halktan sonra ikinci ve en güvendiği engel olarak gördüğü siyasal partileri de aşarak, hepsinin önüne geçen ve halkın gönlünde taht kuran İslamcı akımı, engellemek için tek bir yolu kalmıştı, o da ‘post-modern’ bir darbe yapmaktı, onu da yaptı. 28 Şubatçılar olarak bilinen bu darbeci sivil ve askeri kadro, yaptığı bu ant-i demokratik ve hukuksuz çıkışla, önce Erbakan Hükümetini devirdi. Arkasından vesayet sistemi, 28 Şubatçılar eliyle İslamcıların yolunu kesmek için, üst üste iki partisini de (RP ve FP) haksız yere kapattı ve PKK ile mücadelenin de önüne aldığı İslamcılarla mücadelenin ‘bin yıl’ süreceğini ilan etti.
Ancak o gün, İslamcılar için, Allah’ın planı işliyordu. 14 Ağustos 2001’de İslamcı Kadroların ikinci kuşağının öncülüğünde ve geniş bir yelpazede kurulan Ak Parti, Kasım 2002’de girdiği ilk seçimde ezici bir çoğunlukla iktidar oldu. Vesayet sisteminin bütün partilerini halk, TBMM dışında bıraktı. Sadece, asırlık parti CHP’yi, demokrasi işlesin diye ‘küçük parti’ olarak Meclise taşıdı.
Yarın devam edelim.