Geldik ki dünya okulunu bitirip ahrete, evimize, babamız Âdem’in geldiği Cennet’e dönelim. Dünya okuluna öğrenci gönderildiği halde öğrenci bilincine sahip olmamak boş yere vakit öldürmek ve böylece cahil kalmak demektir. Cahil kalmak istemeyen dünya okulunun önemli bir dersi olan ‘cennet dersini’ iyi öğrenmelidir.
Dinle şimdi: Allah yeryüzünü beden gökyüzünü de can olarak yarattı; bunlar ortaya çıkınca, cennetin insandaki sırrı da ortaya çıktı. Şöyle ki, Allah, cenneti gökyüzüne gönül yaptı, yeryüzünde bulunan her şeyi de emrine verip ona hizmetçi kıldı. Müminler görünmeyen ve bilinmeyen şeylere inandıkları için onların imanı hızlı bir şekilde göklere yükseldi ve gökyüzünün gönlüne yazıldı. Bu nedenle cennet iman edenlerin yurdu oldu.
Sana müjdeler olsun; cennetin sınırı yok, sana verilecek olan sınırsız imkân ve sınırsız bir hayattır. Cennetin zirve nimetiyse; ‘Yüzler o gün sevinçlidir; Rablerine bakacaktır’ (Kıyamet 22-23) ayetinin müjdesiyle, Allah teâla’yı görmektir ve sen bu eşsiz nimete muhatap olacaksın.
Dünya, cennete ulaşmak için, herkesin önünde duran tek fırsattır, iman ve amel gemisine binenler, Nuh’un gemisine binip cennete ulaştılar.
Bu konuyu biraz daha açalım: Allah seni yerden ve gökten yarattı; canın gökten, vücudun ise yerden… İşte, yerde ve gökte ne varsa sende de her birinin bir izi, bir belirtisi yaratıldı. (Diğer yazılarda bunları anlattık)
‘Yeryüzünde ve kendinizde anlayanlar için alâmetler var, bakıp görmüyor musunuz?’ (Zâriyât 20-21)
Yeryüzü katı ve yoğun, beden de öyle; gökyüzü can gibi şeffaf ve berrak; gönül de öyle.
Nefiste kötü huylar toplanmış, canda ise gönül âleminin nurları kaynaşıyor… Gönle gelen anlamlar sanki de birer huridir… Aşk, gönül cennetinde gözün görebildiği yere adımını atan bir binit; akıl Tuba; cömertlik Kevser; İdris ihsan, cennet amiri Rıdvan, rıza.
Cennetin; su, şarap, süt ve bal adlı dört ırmağı, ‘ezelden yapılmış’ gönülden akmakta; temiz yaratılış su, gönülle bilmek şarap, süt ilim sahibi olmak, yumuşak huyluluk da bal nehrine benzer.
Fıtratını koruyan, ilim öğrenen, öğrendiğiyle amel eden, gönle danışıp onu dinleyen ve insanlarla ilişkilerinde yumuşak huylu davranan kendindeki cennet ırmaklarının farkına varmış ve onlardan istifade etmiştir. Bu ırmakların asıllarına ulaşmak ise Tanrı’nın sana bir vaadidir.
İnsan, Tanrı’nın, tabiri caizse, başyapıtıdır; Tanrı insanı kendine görünme makamı yaptı, iyice bakan Allah’ı gönlünde bulur. Burada gönüller, onun baktığı yerdir, yarın da cennet kişinin Hakk’ı görüp seyredeceği yer olacak.
Bu dünyada nefsini tanıyamayan ve kâinat kitabını okuyamayan cennete neden kabul edilsin? Gönül gözü bu dünyada açılmadıysa ahrette nasıl açılsın!
Gönül gözünden maksat nedir? Hakk’ı bilip iman etmek gönül gözünün açılması demektir.
İman, amelle buluştu ise, gönül gözü açık demektir. Allah’ı bildin, Kuran’ı tasdik ettin, kendini ve bedenindeki ruhu ve gönlü anladın, gizli hazineye, cennete eriştin gittin.
Allah’ın rahmeti Allah’a itiraz etmeyenedir. Cennete rahmet ve rıza ile girilir.
Kimin Hakk’a itirazı var, Peygamberin getirdiklerinden şüphe ediyorsa o değerini bilememiş ve kendini değersizleştirmiştir. O, Mümin değildir, münafık ya da daha ötesidir.
‘Bu dünyada kör olan ahrette de kördür.’ (İsra 72)
Elhamdülillah. ‘Tevhidi hayat’ sahiplerinin hem baş gözleri hem de gönül gözleri açılmıştır.
Dinle şimdi: Allah yeryüzünü beden gökyüzünü de can olarak yarattı; bunlar ortaya çıkınca, cennetin insandaki sırrı da ortaya çıktı. Şöyle ki, Allah, cenneti gökyüzüne gönül yaptı, yeryüzünde bulunan her şeyi de emrine verip ona hizmetçi kıldı. Müminler görünmeyen ve bilinmeyen şeylere inandıkları için onların imanı hızlı bir şekilde göklere yükseldi ve gökyüzünün gönlüne yazıldı. Bu nedenle cennet iman edenlerin yurdu oldu.
Sana müjdeler olsun; cennetin sınırı yok, sana verilecek olan sınırsız imkân ve sınırsız bir hayattır. Cennetin zirve nimetiyse; ‘Yüzler o gün sevinçlidir; Rablerine bakacaktır’ (Kıyamet 22-23) ayetinin müjdesiyle, Allah teâla’yı görmektir ve sen bu eşsiz nimete muhatap olacaksın.
Dünya, cennete ulaşmak için, herkesin önünde duran tek fırsattır, iman ve amel gemisine binenler, Nuh’un gemisine binip cennete ulaştılar.
Bu konuyu biraz daha açalım: Allah seni yerden ve gökten yarattı; canın gökten, vücudun ise yerden… İşte, yerde ve gökte ne varsa sende de her birinin bir izi, bir belirtisi yaratıldı. (Diğer yazılarda bunları anlattık)
‘Yeryüzünde ve kendinizde anlayanlar için alâmetler var, bakıp görmüyor musunuz?’ (Zâriyât 20-21)
Yeryüzü katı ve yoğun, beden de öyle; gökyüzü can gibi şeffaf ve berrak; gönül de öyle.
Nefiste kötü huylar toplanmış, canda ise gönül âleminin nurları kaynaşıyor… Gönle gelen anlamlar sanki de birer huridir… Aşk, gönül cennetinde gözün görebildiği yere adımını atan bir binit; akıl Tuba; cömertlik Kevser; İdris ihsan, cennet amiri Rıdvan, rıza.
Cennetin; su, şarap, süt ve bal adlı dört ırmağı, ‘ezelden yapılmış’ gönülden akmakta; temiz yaratılış su, gönülle bilmek şarap, süt ilim sahibi olmak, yumuşak huyluluk da bal nehrine benzer.
Fıtratını koruyan, ilim öğrenen, öğrendiğiyle amel eden, gönle danışıp onu dinleyen ve insanlarla ilişkilerinde yumuşak huylu davranan kendindeki cennet ırmaklarının farkına varmış ve onlardan istifade etmiştir. Bu ırmakların asıllarına ulaşmak ise Tanrı’nın sana bir vaadidir.
İnsan, Tanrı’nın, tabiri caizse, başyapıtıdır; Tanrı insanı kendine görünme makamı yaptı, iyice bakan Allah’ı gönlünde bulur. Burada gönüller, onun baktığı yerdir, yarın da cennet kişinin Hakk’ı görüp seyredeceği yer olacak.
Bu dünyada nefsini tanıyamayan ve kâinat kitabını okuyamayan cennete neden kabul edilsin? Gönül gözü bu dünyada açılmadıysa ahrette nasıl açılsın!
Gönül gözünden maksat nedir? Hakk’ı bilip iman etmek gönül gözünün açılması demektir.
İman, amelle buluştu ise, gönül gözü açık demektir. Allah’ı bildin, Kuran’ı tasdik ettin, kendini ve bedenindeki ruhu ve gönlü anladın, gizli hazineye, cennete eriştin gittin.
Allah’ın rahmeti Allah’a itiraz etmeyenedir. Cennete rahmet ve rıza ile girilir.
Kimin Hakk’a itirazı var, Peygamberin getirdiklerinden şüphe ediyorsa o değerini bilememiş ve kendini değersizleştirmiştir. O, Mümin değildir, münafık ya da daha ötesidir.
‘Bu dünyada kör olan ahrette de kördür.’ (İsra 72)
Elhamdülillah. ‘Tevhidi hayat’ sahiplerinin hem baş gözleri hem de gönül gözleri açılmıştır.