DAVAMIZ NEDİR?
Böylece, sürecin daha başlangıcında, davamızın ana hedefleri, ana hatlarıyla ortaya çıkmış oluyordu. O da şudur:
1- Bize ait olmayan, bize hiç mi hiç uymayan, hatta bizi Milli kimliğimizden uzaklaştırıp yozlaştırmayı hedef edinen bir anlayışı reddetmektir. Diğer bir deyişle ‘Batıcı’; emperyalizmin çeşitli oyun ve düzenbazlıklarına hem açık, hem de onu içeren; alelacele ve yüzeysel olarak Batı anlayışından devşirilip getirilmiş ve Ülkemizde egemen kılınmağa çalışılan anlayış, dünya görüşü, yaşam biçimi ve bakış açısının dışına çıkmak, ona bağlı ve bağımlı olmaktan kurtulmak ve onu reddetmek
2- Yasal sınırlar içerisinde kalarak, Ülkemizde egemen kılınmaya çalışılan yapıyı ‘değiştirmeyi’ ve ‘dönüştürmeyi’ gerçekleştirip; onun yerine yerli, milli ve bize ait olan yepyeni bir bakış açısı, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi ve bu doğrultuda bir ‘yapı’ önermek;
3- Onu önermek, sürekli onu anlatmak, kitlelere mal etmek, uygulamak; böylece bu önerimizin, kitleleri sarıp sarmalamasını, eşya ve olaylara o açıdan bakılmasını sağlamasını, onlara ‘hayat vermesini’ ve gelişip hedefine ulaşmasını sağlamağa gayret etmek;
4- Böylece Devlet ile Milleti aynı çizgide yani Büyük dava çizgisinde, yani Milletin çizgisinde buluşturup, devlet-millet kaynaşmasını sağlayarak ciddi bir sinerji oluşturmak, bununla Ülkemizi bilimde, sanayide, teknolojide, ekonomi ve siyasette geliştirip; yeniden maddeten ve manen büyük millet olarak tarih yapmağa başlamasını sağlamaktır.
O büyük dava, hem Allah ve Resulünün ölçülerinden ve çağının doğru bilgilerinden beslenerek kurulmuş, dünyaya, bu çizgide Hak ve adalet taşımış medeniyetimizden, hem de, bugünkü doğru ve geçerli bilgi ve uygulamalardan beslenir. O dava, Selahaddin Eyyubi’nin davasıdır, Sultan Alp Arslan’ın, davasıdır; Sultan Fatih’in davasıdır ve Sultan Abdülhamid Han’ın davasıdır. O dava, aslında bugünkü insanlığın davasıdır; ezilenlerin ve mazlumların davasıdır. İnsanlığın kısa vadede yarınının, uzun vadede de ‘Kavuşma Günü’nün davasıdır. O dava, dünü, bugünü ve yarını birlikte ele alan; üç boyutlu bir davadır. O dava, hem zulüm, şirk ve emperyalizmle mücadele etmeyi, hem Hakk’ı hâkim kılmayı, hem de dünyayı imar etmeyi hedefleyen bir davadır.
Biz, dava adına siyaseten, siyasetin kuralları içerisinde ve bir parti (MNP-MSP) öncülüğünde yola çıkmıştık ama çalışmalarımız, salt siyasal parti çalışması değildi. Onu aşan bir zenginliğe sahiptik. Biz, salt bir partici değildik. Hedefimizde de o günkü siyasal partiler değil, mevcut yapı vardı. O yapıyı değiştirmeyi, dönüştürmeyi ve Milletimize uygun bir yapı haline getirmeyi hedefliyorduk. Biz siyaseti, işte bu davamız için yapıyorduk. Ancak Davamız, sadece siyasal faaliyetlere indirgenmiş değildi. İçinde önemli bir unsur ya da koçbaşı olarak siyasetin de olduğu, davayı öğrenme, anlama, yaşama, anlatma, yayma, kadro yetiştirme ve uygulamaya yönelik çok yönlü, eğitim ve bilimle iç-içe olan, bireyi, toplumu, milleti, gönül coğrafyamızı, mazlum milletleri ve emperyalizmi birlikte ele alan ve her birini kendi mecraında değerlendiren bir dava şuuru ve bir faaliyet içerisindeydik.
Bu dönemde bizim bütün davranışlarımız; almamız-vermemiz, sevmemiz-karşı olmamız, kabul etmemiz-reddetmemiz, üzülmemiz-sevinmemiz-coşmamız, sevdiklerimizle beraber olmamız-onlardan uzak ve yoksun kalmamız, ümitlerimizin örselenmesi-hedeflerimize kilitlenmemiz ve ayakta duruşumuz; kısaca bütün hayatımız, davamız içindi. Onunla var olduk, onun için var olduk, onunla yürüdük ve onun için koştuk.
Bir gün ara ile devam edelim.
Böylece, sürecin daha başlangıcında, davamızın ana hedefleri, ana hatlarıyla ortaya çıkmış oluyordu. O da şudur:
1- Bize ait olmayan, bize hiç mi hiç uymayan, hatta bizi Milli kimliğimizden uzaklaştırıp yozlaştırmayı hedef edinen bir anlayışı reddetmektir. Diğer bir deyişle ‘Batıcı’; emperyalizmin çeşitli oyun ve düzenbazlıklarına hem açık, hem de onu içeren; alelacele ve yüzeysel olarak Batı anlayışından devşirilip getirilmiş ve Ülkemizde egemen kılınmağa çalışılan anlayış, dünya görüşü, yaşam biçimi ve bakış açısının dışına çıkmak, ona bağlı ve bağımlı olmaktan kurtulmak ve onu reddetmek
2- Yasal sınırlar içerisinde kalarak, Ülkemizde egemen kılınmaya çalışılan yapıyı ‘değiştirmeyi’ ve ‘dönüştürmeyi’ gerçekleştirip; onun yerine yerli, milli ve bize ait olan yepyeni bir bakış açısı, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi ve bu doğrultuda bir ‘yapı’ önermek;
3- Onu önermek, sürekli onu anlatmak, kitlelere mal etmek, uygulamak; böylece bu önerimizin, kitleleri sarıp sarmalamasını, eşya ve olaylara o açıdan bakılmasını sağlamasını, onlara ‘hayat vermesini’ ve gelişip hedefine ulaşmasını sağlamağa gayret etmek;
4- Böylece Devlet ile Milleti aynı çizgide yani Büyük dava çizgisinde, yani Milletin çizgisinde buluşturup, devlet-millet kaynaşmasını sağlayarak ciddi bir sinerji oluşturmak, bununla Ülkemizi bilimde, sanayide, teknolojide, ekonomi ve siyasette geliştirip; yeniden maddeten ve manen büyük millet olarak tarih yapmağa başlamasını sağlamaktır.
O büyük dava, hem Allah ve Resulünün ölçülerinden ve çağının doğru bilgilerinden beslenerek kurulmuş, dünyaya, bu çizgide Hak ve adalet taşımış medeniyetimizden, hem de, bugünkü doğru ve geçerli bilgi ve uygulamalardan beslenir. O dava, Selahaddin Eyyubi’nin davasıdır, Sultan Alp Arslan’ın, davasıdır; Sultan Fatih’in davasıdır ve Sultan Abdülhamid Han’ın davasıdır. O dava, aslında bugünkü insanlığın davasıdır; ezilenlerin ve mazlumların davasıdır. İnsanlığın kısa vadede yarınının, uzun vadede de ‘Kavuşma Günü’nün davasıdır. O dava, dünü, bugünü ve yarını birlikte ele alan; üç boyutlu bir davadır. O dava, hem zulüm, şirk ve emperyalizmle mücadele etmeyi, hem Hakk’ı hâkim kılmayı, hem de dünyayı imar etmeyi hedefleyen bir davadır.
Biz, dava adına siyaseten, siyasetin kuralları içerisinde ve bir parti (MNP-MSP) öncülüğünde yola çıkmıştık ama çalışmalarımız, salt siyasal parti çalışması değildi. Onu aşan bir zenginliğe sahiptik. Biz, salt bir partici değildik. Hedefimizde de o günkü siyasal partiler değil, mevcut yapı vardı. O yapıyı değiştirmeyi, dönüştürmeyi ve Milletimize uygun bir yapı haline getirmeyi hedefliyorduk. Biz siyaseti, işte bu davamız için yapıyorduk. Ancak Davamız, sadece siyasal faaliyetlere indirgenmiş değildi. İçinde önemli bir unsur ya da koçbaşı olarak siyasetin de olduğu, davayı öğrenme, anlama, yaşama, anlatma, yayma, kadro yetiştirme ve uygulamaya yönelik çok yönlü, eğitim ve bilimle iç-içe olan, bireyi, toplumu, milleti, gönül coğrafyamızı, mazlum milletleri ve emperyalizmi birlikte ele alan ve her birini kendi mecraında değerlendiren bir dava şuuru ve bir faaliyet içerisindeydik.
Bu dönemde bizim bütün davranışlarımız; almamız-vermemiz, sevmemiz-karşı olmamız, kabul etmemiz-reddetmemiz, üzülmemiz-sevinmemiz-coşmamız, sevdiklerimizle beraber olmamız-onlardan uzak ve yoksun kalmamız, ümitlerimizin örselenmesi-hedeflerimize kilitlenmemiz ve ayakta duruşumuz; kısaca bütün hayatımız, davamız içindi. Onunla var olduk, onun için var olduk, onunla yürüdük ve onun için koştuk.
Bir gün ara ile devam edelim.