31 Mart yerel seçimleri için Saadet Partisi’nin Erzurum Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak gösterdiği Atik Ağdağ, yarışa rakiplerinden biraz geç başladı. Geçmişte Saadet Partisi’nin kalelerinden olan Erzurum için koltuğu dolduracak bir aday arayışı içinde olan Parti Yönetimi, Genel Başkan Yardımcısı Atik Ağdağ üzerinde karar kıldı. Şehre gelir gelmez ayağının tozu ile seçmenin kapısını tek tek çalan Ağdağ ile seçim propaganda sürecini, projelerini ve Erzurum’u konuştuk.
Dilerseniz önce sizi tanıyalım, Atik Ağdağ kimdir, ne yer, ne içer?
1975 senesinde Erzurum Pasinler Derebaşı (Tenzile) Köyü doğumluyum. İlk, Orta ve Lise tahsilimi doğup büyüdüğüm Erzurum’da tamamladım. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum.
Gençlik yıllarından beri sivil toplum faaliyetleri ve siyasi çalışmalar içerisinde yer aldım. 2005 ve 2010 arasında Saadet Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yaptım. Halen Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevine devam ediyorum.
Erzurum Üniversite Başkanlığı ve Ankara Şube Başkanlığı olmak üzere Milli Gençlik Vakfı (MGV) ve Anadolu Gençlik Derneği’nde (AGD) çeşitli görevlerde yer aldım.
Milli Görüş Vakfı ve İslam Birliği Araştırmaları Merkezi Derneği (İSBAM) kurucu üyesiyim. 1969 yılında kurulan ve Türkiye’nin ilk düşünce kuruluşlarından olan Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ESAM) Genel Sekreterliği’ni ve kurucu üyesi olduğum Uluslararası Gençlik Forumu Derneği’nin (IYFO) Genel Başkanlığını yapmaktayım.
Siyasi faaliyetlerin yanı sıra özel sektörde üst düzey yöneticilik yapıyorum. Evliyim ve 3 evladım var. Kısaca Atik Ağdağ budur.
Biyografinize bakınca bir süredir Erzurum dışında ikamet ettiğinizi görüyoruz. Malum Erzurum’da eğer bu kentte yaşamıyorsanız ithal aday yaftasını yiyorsunuz. Buna katılır mısınız?
Hayır, kendimle ilgili olarak ithal yorumuna katılmam mümkün değil. Ben 2011 ve 2015’de Erzurum Milletvekili adayı idim. Ömrünün üçte ikisini Erzurum’da geçirmiş biriyim. Ailem burada, üzerime kayıtlı arazilerim var. Sürekli Erzurum’a gelirim. Şehrin kışını, yazını, tozunu, buzunu yaşayın biriyim. O anlamda bir ithamı şahsım adına kabul etmem. Ama elbette şehri yönetmeye aday insanların bu şehirle ilgili bilgiye sahip olmaları, bu yörenin insanını anlayacak atmosferde yetişmeleri gerekir, buna katılırım.
Ancak yönetim ya da yönetim bilimi esasen tek başına bulunduğunuz yerin halini anlama üzerine değildir. Şehrin sorunlarını çözmede ortaya bir perspektif koyup, o perspektif üzerinden şehrin ilerletilmesi, büyütülmesi meselesidir. Bu sebeple tecrübe ve iş bilmek ithal meselesinin çok önünde bir meseledir benim açımdan. Kim olursa olsun bu şehrin derdini dert edinmiş birinin ithal diye yaftalanmasına gönlüm razı olmaz.
Bu yerel seçimlerde en önemli başlık beka sorunu, siz bu meseleye nasıl yaklaşıyorsunuz?
Şöyle bir bakış ortaya koymamız lazım, Türkiye zor bir coğrafya. Yaklaşık 100 yıl önce büyük bir imparatorluktan küçük bir ülke alanına sıkışmış bir ülkeyiz. Etrafımızdaki ülkelerin kendi içlerinde ciddi sorunları var. Aynı zamanda arz-ı mevud diye bir inanç içerisinde olan azgın bir topluluğun, Türkiye üzerinde emelleri var. Bir takım haritalar çiziyorlar. Tüm bu şartlar üzerinden baktığımızda Türkiye’nin sadece bu dönemde değil, geçmişten beri sıkıntılı bir zemin üzerinde olduğunu görürüz. Ancak bütün bununla beraber Türkiye’yi 17-18 yıldır idare edenlerin bu süreçleri öngörerek yapması gerekenleri yapmayıp, ülkeyi ekonomik olarak dar boğaza sokup, demokratikleşmeyi tamamen ortadan kaldırıp, ülkedeki adalet mefhumunu kaldırıp sonradan da ‘biz bu kadar sıkıntı içindeyiz, ülkede beka problemi var’ demeleri anlaşılacak bir şey değildir. Eğer ülkede bir beka sorunu varsa önce o ülkede bir birlik bütünlük sağlanır. Bunun için de öncelikle ülkeyi idare edenlerin, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere herkesin bu birliğe katkı sağlaması gerekir. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı günde üç miting yapıyor. Her birinde Türkiye’yi ortadan bölüyor. Bir tarafta Cumhur İttifakı var diğer tarafta vatan hainliği var.
Hatırlayın Cumhurbaşkanının sosyal medya hesabından bir görsel yayınlandı. Bir tarafta kırmızı şeritte vatanseverler, siyah şeritte vatan hainleri diye. Beka sorunu olan bir ülkede o ülkeyi yönetin biri toplumu ortadan böler mi? Eğer ortaya bir beka sorunu çıkmışsa bunun nedeni bu üsluptur. Eğer beka sorununun izalesi lazımsa öncelikle bu tutum ve davranışlardan vazgeçilmeli. Bu beka meselesi üzerinden toplumda bir huzursuzluk oluşturuluyor. Oysa bu bir mahalli seçim, iktidar değişmeyecek. Ancak endişe şu; eğer iktidar oy kaybederse ortaya iktidarın terbiye edilmesi gibi bir durum çıkacak. Milletin iktidara ihtarı olacak, bu da çok tabi bir durum. İyi oy alınca her şey iyi ama kötü işler yapıp ihtar alınca beka diyeceksiniz. Bu doğru değil. Millet bunun farkında. Bu basit bir mahalli seçimdir. Beka ile ne ilgisi var?
[caption id="attachment_150505" align="aligncenter" width="820"] Hem kararsızların hem de kendini sahipsiz hissedenlerin umudu olduk.[/caption]
Saadet Partisi’nin en fazla eleştirildiği konu ise Millet İttifakı kapsamında CHP ile yan yana gelmesi. Bu seçimlerde de bir ittifak söz konusu mu? Sahada size de soruluyor mu?
Şimdi her meseleyi kendi ekseninde değerlendirmek lazım, biz 24 Haziran seçimlerine bir anayasa değişikliği ile gittik. Artık Türkiye Parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçti. Parlamento ayrı başkan ayrı seçiliyordu. Başkan gelecek 5 yıl ülkeyi yönetecek. Bunun karşılığında da siyasi partiler kanununda düzenlemeler yapıldı. Partilerin birbirleriyle seçim döneminde işbirliği yapılmasına müsaade edildi. Biz aslında yüzde on barajının tamamen kaldırılmasını istedik. Başkan seçilecek ve 5 yıl ülkeyi istikrarla yönetecek. Öyleyse her parti aldığı oy miktarınca Meclis’te yer alabilsin istedik. Meclis’te çok seslilik ve zenginlik oluşursa toplumsal barışa katkı sağlar dedik. Buna karşın partilerin seçime girme şartlarını zorlaştıralım teklifini sunduk. Bu yapılmadı ancak seçimlerde partiler arasında ittifakın yolu açıldı. O dönemde iki alternatif önümüze çıktı. Biri MHP ve AKP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakıydı. Bize iki partinin oluşturduğu ittifakta kendilerine uyguladıkları eşit imkanları sunmadılar. Logomuza ve listemize tahammül etmediler. Bizim listemizden birkaç isim gösterelim dediler. Bunu kabul etmemiz imkânsızdı.
Diğer taraf CHP ise “Ülkede bir çatışma var, dindar ya da din düşmanı şeklinde. Biz bunun oluşmasını istemiyoruz, aksine barış ortamı oluşturmak istiyoruz” dediler. “Baraj problemi de var. Her parti kendi fikrini ve ideolojisini muhafaza etsin ancak bir seçim işbirliği yapalım” dediler. Müzakereler neticesinde bizi kabul etmeyenler değil, kabul edenlerle seçim işbirliği yapılması tercihinde bulunuldu. Bu bir seçim işbirliği idi. Fikirlerimizde, ideolojimizde ve siyasi anlamda Erbakan Hoca’dan aldığımız misyonu terk etme değildi ve böyle bir şeyin olması da asla mümkün değildir. Bu seçim işbirliği tamamen seçim barajını ortadan kaldırmak için yapıldı.
Bu seçimlerde ise bir baraj engeli yok, birinciliği alan başkan olacak. Böyle bir sorun olmadığı için ittifaka gerek de yok. Bu seçimlerde ittifak yapmadık ve herhangi bir tarafta olmadık. Her yerde kendi adaylarımızla seçime gidiyoruz. Buna her il, ilçe ve belde dahil. Millet İttifakında sadece CHP ve İYİ Parti var. HDP kendi kazanacağı yerler dışında AK Parti’nin karşısında hangi parti güçlüyse o partiyi destekleyeceğini söylemiş. Biz ise her yerde kendi listemizle giriyoruz.
[caption id="attachment_150507" align="aligncenter" width="820"] ‘Gönül işi’ diyorlar ya AK Parti Erzurumluların gönlünden düşmüştür.[/caption]
Erzurumlular neden size oy versinler, ne vaat ediyorsunuz?
Biz bu seçimlere giderken parti olarak sloganımızı ‘dürüst belediyecilik’ olarak belirledik. Çünkü bugün Türkiye’de insanların en çok muzdarip olduğu konu bu. İnsanımız dürüst olmayan yönetimlerden ve dürüst olmayan ilişkilerden şikâyetçi. Dürüst yönetim ise Saadet Partisi’nin mana olarak tam karşılığıdır. Bizim en büyük vaadimiz budur. Bir yönetim dürüst olursa adil olur, bir yönetim adil olursa hizmeti eşit götürür. İnsanları bizden veya bizden olmayan diye ayırmaz, hizmeti her yere ve kesime eşit götürür ve hiçbir ayrımcılık aramaz. Seçilen başkan adayı sadece kendi partisinin belediye başkanı olmaz. Bütün şehrin belediye başkanıdır. Herkesin başkanıdır, oy versin ya da vermesin. Çünkü hizmet edeceği para onun partisinin değil halkın vergilerinin parasıdır. Halktan alır halka verir. Dürüstlük ve adil olmakta emanete sahip olmak vardır. Belediye imkanları emanettir.
Rahmetli Erbakan Hoca 1994 seçimleri sonrası seçilen bizim belediye başkanlarını topladı ve onlara dedi ki; Bu makamlar size emanettir. Milletin emanetine av köpeğinin ava davrandığı ölçüde yapacaksınız. Çünkü av köpeği avcının vurduğu ava dişlerini geçirmez, salyasını akıtmaz, iki dudağı arasında alır getirir ki av av olsun, kendi de av köpeği olsun. Bizim hassaslığımız budur. Bunu yapan şatafata dalmaz, kamu malını çarçur etmez. Dürüst belediyecilik vatandaş ile arasında aracıya gerek görmez. Belediyeye alınacak bir işçi için parti referansını istemez. Dürüst belediyecilik emaneti ehline vermektir. Rüşvete, adam kayırmacılığa, saltanata fırsat vermemektir. Bu bir mantalite meselesidir. Bizim vaadimiz budur. Dürüst belediyecilikte kapınız herkese açıktır. Bir insan belediyenin bürokratına değil, başkana ulaşabilmeli. Halkın Başkanı 8-10 korumayla gezen başkan değil halkın içine tek başına giren başkandır. Bu şiar üzere yönetilen bir yere huzur ve bereket gelir. Bizim insanımızdan ricamız şudur; Oy verirken herkes elini vicdanına koysun ve ben kime, hangi partiye oy verirsem şehrimiz düzgün yönetilir, bize kibirle davranılmaz, imkanlarımız lükse ve şatafata kurban edilmez, şehrinizin ve gençlerimizin geleceği israfa ve yolsuzluğa kurban edilmez. Eğer bir vicdanımıza sorarak karar verirsek yanılmayız. İnsanı başka bir şey aldatır ama vicdanı aldatmaz. Vicdan ölçü olursa hiç birimiz aldanmayız ve verdiğimiz karardan pişman olmayız.
Size göre Erzurum’un en büyük sorunu ne?
Belediyeciliğin alanları bellidir, imar, yol, su, temizlik, trafiktir gibi hizmet alanları. Belediye hizmet alanına her ne kadar girmese de Erzurum’un en büyük sorunu yoksulluk ve işsizliktir. Bir belediye başkanı şehri yeniden donatsa, belediyecilik adına tüm sorunları çözmüş olsa da bu soruna çözüm aramadan şehre hiçbir şey veremez. Burada koca bir şehir var ve her alanda göç veriyor. Beynimiz, niteliğimiz birikimimiz gidiyor. Şehrin iyi parklara, ışıklandırmaya, trafik çözümlerine elbette ihtiyacı vardır. Ama en önemli sorun yoksulluk ve işsizliktir. Belediye istihdamı oluşturmak için şirketler kurup buradan istihdam sağlamaya çalışıyor ama bu yanlış bir uygulama. Kamu bunu yapmaz aksine müteşebbisin önüne açar. Kalkınmanın yolu budur. Salt kamuda istihdam oluşturmaya kalkarsanız bu sorunu çözemezsiniz ve partizanlığa sürüklenirsiniz. Bir kişi bir işe alınırken parti onayı aranıyor. İnsanları kendinize mecbur bırakıyorsunuz. Şu toplantıya katıl diye zorluyorsunuz. Bu devlet sadece sizin devletiniz değil hepimizin devleti. Partizanlık bir topluma zarar veren en önemli unsurlardandır. Particilik doğrudur, partizanlık yanlıştır. Sizin partinizden olmayan aç mı kalacak, kapılar yüzüne mi kapanacak?
Erzurum’da bir dönem tulum çıkarmış bir partisiniz. 31 Mart’ta partiniz adına ne bekliyorsunuz, sonuç ne olur?
Şimdi şöyle bir durum var. 18 yıldır bir AK Parti iktidarı var. Belki de iktidar olan AK Parti ilk kez bir seçimde bu kadar zorlanıyor, özellikle Erzurum’da. Cumhurbaşkanının Erzurum’a geldiği son mitingde gördük bunu. Elbette soğuğun, karın etkisi vardır ama biz Cumhurbaşkanının nice karda soğukta yaptığı mitingleri biliriz. Galatasaray maçı da aynı soğuk günlerde yapıldı, insanlar tribünleri doldurdu.
Hani ‘gönül işi’ diyorlar ya benim gördüğüm AK Parti Erzurumluların gönlünden düşmüş. Bu çerçevede insanımız bir arayış içinde ve bunu dillendiriyorlar. Biz diğer adaylara göre yarışa biraz geç girdik. Gittiğimiz her yerde büyük bir teveccüh ile karşılanıyoruz. Daha önce AK Parti’ye oy vermiş ve AK Parti’yi iktidara taşımış insanlar eğer büz ikna edemezsek sandığa gitmeyi düşünmüyorlar. Ama bizim gidip temas ettiğimiz, gönlünü aldığımız ve yapacaklarımızı anlattığımız her kesimden insan özellikle de Ak Parti’ye Gönül verenler tercihlerini bizden yana kullanacağını net bir şekilde ifade ediyorlar. Hem karasızların hem de kendisini sahipsiz olarak görenlerin umudu olduk.
Ben isimlere takılmıyorum. Ama daha önce de seçim kampanyası yürüttüm, aradaki farkı görüyorum. Bizim sahaya inmemiz insanları rahatlattı. Eğer Saadet Partililer olarak biz üzerimize düşeni yaparsak ipi göğüsleriz diye düşünüyorum.
[caption id="attachment_150503" align="aligncenter" width="820"] Şiarımız dürüst yönetim[/caption]
Seçmene ne anlatıyorsunuz, projeleriniz neler?
Ben dürüst yönetim algısı üzerinden bir şeyler söyledim ama proje mahiyetinde de bir şeyler söylemek isterim. Öncelikle bir şehri yönetmek isteyen insanlar, ortaya perspektif koymak durumundalar. Erzurum ne noktada, biz şehri nereye götürebiliriz? Bu bizim en önemli şiarımız olacak. Göreve gelirsek Erzurum’u ilim ve üretim şehrine dönüştüreceğiz.
İki üniversitemiz var ancak şehre tek katkıları öğrencilerin harcamaları. Öğrenciyi müşteri değil gelecek olarak göreceğiz. Yetişen öğrencilerin bilgileriyle şehre hizmetini sağlayacağız. Akademisyenlerimizi kendi alanlarındaki iş kolu mensuplarıyla bir araya getirecek imkan ve ortamlar oluşturacağız.
Erzurum’un tarım üretimini sil baştan ele alacağız. Toprak yapımıza göre ürün çeşitliliğini geliştirecek hamleler yapacağız. Ziraat fakültemizi çiftçilerimiz ile iç içe çalışır hale getireceğiz. (Çiftçi eğitim merkezleri) Katma değeri yüksek tarımsal üretim yapılması konusunda köylümüze öncülük edeceğiz.
Hayvan üretimini de yeniden ele alacağız. Meralarımızın ıslahından ve geliştirilmesinden çoban ihtiyacına kadar her alanda üreticimize yardım ve öncülük edeceğiz.
Süt ve süt ürünleri kooperatiflerinin kurulmasında öncülük edeceğiz.
Tarım ve hayvancılık konusunda dünyadaki en iyi uygulamaları mutlaka kendi çiftçi ve üreticilerimizin hizmetine sunacağız.
Sağlık alanında hemşehrimiz ve bakanımız şehrimize önemli yatırımlar getirdi. Çok teşekkür ederiz. Ancak bu yatırımları Erzurum’a mali imkana da çevirmek lazım. Bugün dünyanın birçok yerinden Türkiye’ye tedaviye gelenler var. Gerek organ nakli gerek saç ekimi gerekse sağlık turizmi gerekçesiyle. Sağlık yatırımlarımızı bu alanda geliştireceğiz. Kaplıcalarımızda sağlık bölümlerine yönelik adımlar atacağız. Böylece şehrimize yurtdışından tedavi amaçlı ziyaretler planlayacağız. Böylece hem ülkemize hem de şehrimize büyük katkılar sunacağız.
Eğitimde niteliğin artması için üniversitelerimize her türlü desteği vereceğiz. Özellikle yüksek teknoloji, tıp, ziraat ve ilahiyat alanlarında şehrimizin öne çıkmasına çaba sarf edeceğiz. Erzurum maneviyat şehridir ve Anadolu’nun manen mayalayıcısıdır. Bu özelliğimize hep sahip çıkacağız.
Dünyanın en büyük İslami İlimler Kütüphanesini İlahiyat Fakültemizle birlikte şehrimizde kuracağız. İslami ilimler konusunda şehrimizi bir marka haline getireceğiz.
İlmi çalışmalarda en büyük eksikliğimiz yabancı dil eksikliğimizdir. Her yıl üniversite öğrencilerimizden 500 gencimizi yabancı dil öğrenimi için bütün masraflarını karşılayarak yurtdışına göndereceğiz. Bu öğrencilerin yarısını Erzurumlulardan yarısını da Erzurumlu olmayanlardan seçeceğiz. Ancak Erzurumlu olmayanlara en az beş yıl Erzurum’a hizmet şartı getireceğiz.
Mevsim şartları itibariyle Erzurum’da yapılacak en iyi üretim ve sanayileşme yüksek teknoloji ürünlerine yönelik üretimlerdir. Buna özel ehemmiyet vereceğiz. Hem üniversitedeki Teknokentimizi destekleyeceğiz hem de bu üretimi yapan dünya devi firmaları Erzurum’da üretime davet edeceğiz. Yer tahsisi, personel katkısı ve vergi indirimi gibi konularda her türlü alt yapı desteği sağlayarak onların şehrimizde üretim yapmasını temin edecek adımlar atacağız. Ayrıca çocuklarımız için kış oyun alanları ve okullarda sosyal kültürel ve sportif alanlar oluşturacağız.
Ben bunları hayal olarak görmüyorum. Dürüst bir yönetim oluşturursak bunlar el birliği ile kısa bir sürede yapılabilir. Tüm bunları yaparsak 5 yılda kalkınmış bir şehre sahip olabiliriz. Bunun kazananı Saadet Partisi değil şehrin kendisi olur.
Dilerseniz önce sizi tanıyalım, Atik Ağdağ kimdir, ne yer, ne içer?
1975 senesinde Erzurum Pasinler Derebaşı (Tenzile) Köyü doğumluyum. İlk, Orta ve Lise tahsilimi doğup büyüdüğüm Erzurum’da tamamladım. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum.
Gençlik yıllarından beri sivil toplum faaliyetleri ve siyasi çalışmalar içerisinde yer aldım. 2005 ve 2010 arasında Saadet Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yaptım. Halen Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevine devam ediyorum.
Erzurum Üniversite Başkanlığı ve Ankara Şube Başkanlığı olmak üzere Milli Gençlik Vakfı (MGV) ve Anadolu Gençlik Derneği’nde (AGD) çeşitli görevlerde yer aldım.
Milli Görüş Vakfı ve İslam Birliği Araştırmaları Merkezi Derneği (İSBAM) kurucu üyesiyim. 1969 yılında kurulan ve Türkiye’nin ilk düşünce kuruluşlarından olan Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ESAM) Genel Sekreterliği’ni ve kurucu üyesi olduğum Uluslararası Gençlik Forumu Derneği’nin (IYFO) Genel Başkanlığını yapmaktayım.
Siyasi faaliyetlerin yanı sıra özel sektörde üst düzey yöneticilik yapıyorum. Evliyim ve 3 evladım var. Kısaca Atik Ağdağ budur.
Biyografinize bakınca bir süredir Erzurum dışında ikamet ettiğinizi görüyoruz. Malum Erzurum’da eğer bu kentte yaşamıyorsanız ithal aday yaftasını yiyorsunuz. Buna katılır mısınız?
Hayır, kendimle ilgili olarak ithal yorumuna katılmam mümkün değil. Ben 2011 ve 2015’de Erzurum Milletvekili adayı idim. Ömrünün üçte ikisini Erzurum’da geçirmiş biriyim. Ailem burada, üzerime kayıtlı arazilerim var. Sürekli Erzurum’a gelirim. Şehrin kışını, yazını, tozunu, buzunu yaşayın biriyim. O anlamda bir ithamı şahsım adına kabul etmem. Ama elbette şehri yönetmeye aday insanların bu şehirle ilgili bilgiye sahip olmaları, bu yörenin insanını anlayacak atmosferde yetişmeleri gerekir, buna katılırım.
Ancak yönetim ya da yönetim bilimi esasen tek başına bulunduğunuz yerin halini anlama üzerine değildir. Şehrin sorunlarını çözmede ortaya bir perspektif koyup, o perspektif üzerinden şehrin ilerletilmesi, büyütülmesi meselesidir. Bu sebeple tecrübe ve iş bilmek ithal meselesinin çok önünde bir meseledir benim açımdan. Kim olursa olsun bu şehrin derdini dert edinmiş birinin ithal diye yaftalanmasına gönlüm razı olmaz.
Bu yerel seçimlerde en önemli başlık beka sorunu, siz bu meseleye nasıl yaklaşıyorsunuz?
Şöyle bir bakış ortaya koymamız lazım, Türkiye zor bir coğrafya. Yaklaşık 100 yıl önce büyük bir imparatorluktan küçük bir ülke alanına sıkışmış bir ülkeyiz. Etrafımızdaki ülkelerin kendi içlerinde ciddi sorunları var. Aynı zamanda arz-ı mevud diye bir inanç içerisinde olan azgın bir topluluğun, Türkiye üzerinde emelleri var. Bir takım haritalar çiziyorlar. Tüm bu şartlar üzerinden baktığımızda Türkiye’nin sadece bu dönemde değil, geçmişten beri sıkıntılı bir zemin üzerinde olduğunu görürüz. Ancak bütün bununla beraber Türkiye’yi 17-18 yıldır idare edenlerin bu süreçleri öngörerek yapması gerekenleri yapmayıp, ülkeyi ekonomik olarak dar boğaza sokup, demokratikleşmeyi tamamen ortadan kaldırıp, ülkedeki adalet mefhumunu kaldırıp sonradan da ‘biz bu kadar sıkıntı içindeyiz, ülkede beka problemi var’ demeleri anlaşılacak bir şey değildir. Eğer ülkede bir beka sorunu varsa önce o ülkede bir birlik bütünlük sağlanır. Bunun için de öncelikle ülkeyi idare edenlerin, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere herkesin bu birliğe katkı sağlaması gerekir. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı günde üç miting yapıyor. Her birinde Türkiye’yi ortadan bölüyor. Bir tarafta Cumhur İttifakı var diğer tarafta vatan hainliği var.
Hatırlayın Cumhurbaşkanının sosyal medya hesabından bir görsel yayınlandı. Bir tarafta kırmızı şeritte vatanseverler, siyah şeritte vatan hainleri diye. Beka sorunu olan bir ülkede o ülkeyi yönetin biri toplumu ortadan böler mi? Eğer ortaya bir beka sorunu çıkmışsa bunun nedeni bu üsluptur. Eğer beka sorununun izalesi lazımsa öncelikle bu tutum ve davranışlardan vazgeçilmeli. Bu beka meselesi üzerinden toplumda bir huzursuzluk oluşturuluyor. Oysa bu bir mahalli seçim, iktidar değişmeyecek. Ancak endişe şu; eğer iktidar oy kaybederse ortaya iktidarın terbiye edilmesi gibi bir durum çıkacak. Milletin iktidara ihtarı olacak, bu da çok tabi bir durum. İyi oy alınca her şey iyi ama kötü işler yapıp ihtar alınca beka diyeceksiniz. Bu doğru değil. Millet bunun farkında. Bu basit bir mahalli seçimdir. Beka ile ne ilgisi var?
[caption id="attachment_150505" align="aligncenter" width="820"] Hem kararsızların hem de kendini sahipsiz hissedenlerin umudu olduk.[/caption]
Saadet Partisi’nin en fazla eleştirildiği konu ise Millet İttifakı kapsamında CHP ile yan yana gelmesi. Bu seçimlerde de bir ittifak söz konusu mu? Sahada size de soruluyor mu?
Şimdi her meseleyi kendi ekseninde değerlendirmek lazım, biz 24 Haziran seçimlerine bir anayasa değişikliği ile gittik. Artık Türkiye Parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçti. Parlamento ayrı başkan ayrı seçiliyordu. Başkan gelecek 5 yıl ülkeyi yönetecek. Bunun karşılığında da siyasi partiler kanununda düzenlemeler yapıldı. Partilerin birbirleriyle seçim döneminde işbirliği yapılmasına müsaade edildi. Biz aslında yüzde on barajının tamamen kaldırılmasını istedik. Başkan seçilecek ve 5 yıl ülkeyi istikrarla yönetecek. Öyleyse her parti aldığı oy miktarınca Meclis’te yer alabilsin istedik. Meclis’te çok seslilik ve zenginlik oluşursa toplumsal barışa katkı sağlar dedik. Buna karşın partilerin seçime girme şartlarını zorlaştıralım teklifini sunduk. Bu yapılmadı ancak seçimlerde partiler arasında ittifakın yolu açıldı. O dönemde iki alternatif önümüze çıktı. Biri MHP ve AKP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakıydı. Bize iki partinin oluşturduğu ittifakta kendilerine uyguladıkları eşit imkanları sunmadılar. Logomuza ve listemize tahammül etmediler. Bizim listemizden birkaç isim gösterelim dediler. Bunu kabul etmemiz imkânsızdı.
Diğer taraf CHP ise “Ülkede bir çatışma var, dindar ya da din düşmanı şeklinde. Biz bunun oluşmasını istemiyoruz, aksine barış ortamı oluşturmak istiyoruz” dediler. “Baraj problemi de var. Her parti kendi fikrini ve ideolojisini muhafaza etsin ancak bir seçim işbirliği yapalım” dediler. Müzakereler neticesinde bizi kabul etmeyenler değil, kabul edenlerle seçim işbirliği yapılması tercihinde bulunuldu. Bu bir seçim işbirliği idi. Fikirlerimizde, ideolojimizde ve siyasi anlamda Erbakan Hoca’dan aldığımız misyonu terk etme değildi ve böyle bir şeyin olması da asla mümkün değildir. Bu seçim işbirliği tamamen seçim barajını ortadan kaldırmak için yapıldı.
Bu seçimlerde ise bir baraj engeli yok, birinciliği alan başkan olacak. Böyle bir sorun olmadığı için ittifaka gerek de yok. Bu seçimlerde ittifak yapmadık ve herhangi bir tarafta olmadık. Her yerde kendi adaylarımızla seçime gidiyoruz. Buna her il, ilçe ve belde dahil. Millet İttifakında sadece CHP ve İYİ Parti var. HDP kendi kazanacağı yerler dışında AK Parti’nin karşısında hangi parti güçlüyse o partiyi destekleyeceğini söylemiş. Biz ise her yerde kendi listemizle giriyoruz.
[caption id="attachment_150507" align="aligncenter" width="820"] ‘Gönül işi’ diyorlar ya AK Parti Erzurumluların gönlünden düşmüştür.[/caption]
Erzurumlular neden size oy versinler, ne vaat ediyorsunuz?
Biz bu seçimlere giderken parti olarak sloganımızı ‘dürüst belediyecilik’ olarak belirledik. Çünkü bugün Türkiye’de insanların en çok muzdarip olduğu konu bu. İnsanımız dürüst olmayan yönetimlerden ve dürüst olmayan ilişkilerden şikâyetçi. Dürüst yönetim ise Saadet Partisi’nin mana olarak tam karşılığıdır. Bizim en büyük vaadimiz budur. Bir yönetim dürüst olursa adil olur, bir yönetim adil olursa hizmeti eşit götürür. İnsanları bizden veya bizden olmayan diye ayırmaz, hizmeti her yere ve kesime eşit götürür ve hiçbir ayrımcılık aramaz. Seçilen başkan adayı sadece kendi partisinin belediye başkanı olmaz. Bütün şehrin belediye başkanıdır. Herkesin başkanıdır, oy versin ya da vermesin. Çünkü hizmet edeceği para onun partisinin değil halkın vergilerinin parasıdır. Halktan alır halka verir. Dürüstlük ve adil olmakta emanete sahip olmak vardır. Belediye imkanları emanettir.
Rahmetli Erbakan Hoca 1994 seçimleri sonrası seçilen bizim belediye başkanlarını topladı ve onlara dedi ki; Bu makamlar size emanettir. Milletin emanetine av köpeğinin ava davrandığı ölçüde yapacaksınız. Çünkü av köpeği avcının vurduğu ava dişlerini geçirmez, salyasını akıtmaz, iki dudağı arasında alır getirir ki av av olsun, kendi de av köpeği olsun. Bizim hassaslığımız budur. Bunu yapan şatafata dalmaz, kamu malını çarçur etmez. Dürüst belediyecilik vatandaş ile arasında aracıya gerek görmez. Belediyeye alınacak bir işçi için parti referansını istemez. Dürüst belediyecilik emaneti ehline vermektir. Rüşvete, adam kayırmacılığa, saltanata fırsat vermemektir. Bu bir mantalite meselesidir. Bizim vaadimiz budur. Dürüst belediyecilikte kapınız herkese açıktır. Bir insan belediyenin bürokratına değil, başkana ulaşabilmeli. Halkın Başkanı 8-10 korumayla gezen başkan değil halkın içine tek başına giren başkandır. Bu şiar üzere yönetilen bir yere huzur ve bereket gelir. Bizim insanımızdan ricamız şudur; Oy verirken herkes elini vicdanına koysun ve ben kime, hangi partiye oy verirsem şehrimiz düzgün yönetilir, bize kibirle davranılmaz, imkanlarımız lükse ve şatafata kurban edilmez, şehrinizin ve gençlerimizin geleceği israfa ve yolsuzluğa kurban edilmez. Eğer bir vicdanımıza sorarak karar verirsek yanılmayız. İnsanı başka bir şey aldatır ama vicdanı aldatmaz. Vicdan ölçü olursa hiç birimiz aldanmayız ve verdiğimiz karardan pişman olmayız.
Size göre Erzurum’un en büyük sorunu ne?
Belediyeciliğin alanları bellidir, imar, yol, su, temizlik, trafiktir gibi hizmet alanları. Belediye hizmet alanına her ne kadar girmese de Erzurum’un en büyük sorunu yoksulluk ve işsizliktir. Bir belediye başkanı şehri yeniden donatsa, belediyecilik adına tüm sorunları çözmüş olsa da bu soruna çözüm aramadan şehre hiçbir şey veremez. Burada koca bir şehir var ve her alanda göç veriyor. Beynimiz, niteliğimiz birikimimiz gidiyor. Şehrin iyi parklara, ışıklandırmaya, trafik çözümlerine elbette ihtiyacı vardır. Ama en önemli sorun yoksulluk ve işsizliktir. Belediye istihdamı oluşturmak için şirketler kurup buradan istihdam sağlamaya çalışıyor ama bu yanlış bir uygulama. Kamu bunu yapmaz aksine müteşebbisin önüne açar. Kalkınmanın yolu budur. Salt kamuda istihdam oluşturmaya kalkarsanız bu sorunu çözemezsiniz ve partizanlığa sürüklenirsiniz. Bir kişi bir işe alınırken parti onayı aranıyor. İnsanları kendinize mecbur bırakıyorsunuz. Şu toplantıya katıl diye zorluyorsunuz. Bu devlet sadece sizin devletiniz değil hepimizin devleti. Partizanlık bir topluma zarar veren en önemli unsurlardandır. Particilik doğrudur, partizanlık yanlıştır. Sizin partinizden olmayan aç mı kalacak, kapılar yüzüne mi kapanacak?
Erzurum’da bir dönem tulum çıkarmış bir partisiniz. 31 Mart’ta partiniz adına ne bekliyorsunuz, sonuç ne olur?
Şimdi şöyle bir durum var. 18 yıldır bir AK Parti iktidarı var. Belki de iktidar olan AK Parti ilk kez bir seçimde bu kadar zorlanıyor, özellikle Erzurum’da. Cumhurbaşkanının Erzurum’a geldiği son mitingde gördük bunu. Elbette soğuğun, karın etkisi vardır ama biz Cumhurbaşkanının nice karda soğukta yaptığı mitingleri biliriz. Galatasaray maçı da aynı soğuk günlerde yapıldı, insanlar tribünleri doldurdu.
Hani ‘gönül işi’ diyorlar ya benim gördüğüm AK Parti Erzurumluların gönlünden düşmüş. Bu çerçevede insanımız bir arayış içinde ve bunu dillendiriyorlar. Biz diğer adaylara göre yarışa biraz geç girdik. Gittiğimiz her yerde büyük bir teveccüh ile karşılanıyoruz. Daha önce AK Parti’ye oy vermiş ve AK Parti’yi iktidara taşımış insanlar eğer büz ikna edemezsek sandığa gitmeyi düşünmüyorlar. Ama bizim gidip temas ettiğimiz, gönlünü aldığımız ve yapacaklarımızı anlattığımız her kesimden insan özellikle de Ak Parti’ye Gönül verenler tercihlerini bizden yana kullanacağını net bir şekilde ifade ediyorlar. Hem karasızların hem de kendisini sahipsiz olarak görenlerin umudu olduk.
Ben isimlere takılmıyorum. Ama daha önce de seçim kampanyası yürüttüm, aradaki farkı görüyorum. Bizim sahaya inmemiz insanları rahatlattı. Eğer Saadet Partililer olarak biz üzerimize düşeni yaparsak ipi göğüsleriz diye düşünüyorum.
[caption id="attachment_150503" align="aligncenter" width="820"] Şiarımız dürüst yönetim[/caption]
Seçmene ne anlatıyorsunuz, projeleriniz neler?
Ben dürüst yönetim algısı üzerinden bir şeyler söyledim ama proje mahiyetinde de bir şeyler söylemek isterim. Öncelikle bir şehri yönetmek isteyen insanlar, ortaya perspektif koymak durumundalar. Erzurum ne noktada, biz şehri nereye götürebiliriz? Bu bizim en önemli şiarımız olacak. Göreve gelirsek Erzurum’u ilim ve üretim şehrine dönüştüreceğiz.
İki üniversitemiz var ancak şehre tek katkıları öğrencilerin harcamaları. Öğrenciyi müşteri değil gelecek olarak göreceğiz. Yetişen öğrencilerin bilgileriyle şehre hizmetini sağlayacağız. Akademisyenlerimizi kendi alanlarındaki iş kolu mensuplarıyla bir araya getirecek imkan ve ortamlar oluşturacağız.
Erzurum’un tarım üretimini sil baştan ele alacağız. Toprak yapımıza göre ürün çeşitliliğini geliştirecek hamleler yapacağız. Ziraat fakültemizi çiftçilerimiz ile iç içe çalışır hale getireceğiz. (Çiftçi eğitim merkezleri) Katma değeri yüksek tarımsal üretim yapılması konusunda köylümüze öncülük edeceğiz.
Hayvan üretimini de yeniden ele alacağız. Meralarımızın ıslahından ve geliştirilmesinden çoban ihtiyacına kadar her alanda üreticimize yardım ve öncülük edeceğiz.
Süt ve süt ürünleri kooperatiflerinin kurulmasında öncülük edeceğiz.
Tarım ve hayvancılık konusunda dünyadaki en iyi uygulamaları mutlaka kendi çiftçi ve üreticilerimizin hizmetine sunacağız.
Sağlık alanında hemşehrimiz ve bakanımız şehrimize önemli yatırımlar getirdi. Çok teşekkür ederiz. Ancak bu yatırımları Erzurum’a mali imkana da çevirmek lazım. Bugün dünyanın birçok yerinden Türkiye’ye tedaviye gelenler var. Gerek organ nakli gerek saç ekimi gerekse sağlık turizmi gerekçesiyle. Sağlık yatırımlarımızı bu alanda geliştireceğiz. Kaplıcalarımızda sağlık bölümlerine yönelik adımlar atacağız. Böylece şehrimize yurtdışından tedavi amaçlı ziyaretler planlayacağız. Böylece hem ülkemize hem de şehrimize büyük katkılar sunacağız.
Eğitimde niteliğin artması için üniversitelerimize her türlü desteği vereceğiz. Özellikle yüksek teknoloji, tıp, ziraat ve ilahiyat alanlarında şehrimizin öne çıkmasına çaba sarf edeceğiz. Erzurum maneviyat şehridir ve Anadolu’nun manen mayalayıcısıdır. Bu özelliğimize hep sahip çıkacağız.
Dünyanın en büyük İslami İlimler Kütüphanesini İlahiyat Fakültemizle birlikte şehrimizde kuracağız. İslami ilimler konusunda şehrimizi bir marka haline getireceğiz.
İlmi çalışmalarda en büyük eksikliğimiz yabancı dil eksikliğimizdir. Her yıl üniversite öğrencilerimizden 500 gencimizi yabancı dil öğrenimi için bütün masraflarını karşılayarak yurtdışına göndereceğiz. Bu öğrencilerin yarısını Erzurumlulardan yarısını da Erzurumlu olmayanlardan seçeceğiz. Ancak Erzurumlu olmayanlara en az beş yıl Erzurum’a hizmet şartı getireceğiz.
Mevsim şartları itibariyle Erzurum’da yapılacak en iyi üretim ve sanayileşme yüksek teknoloji ürünlerine yönelik üretimlerdir. Buna özel ehemmiyet vereceğiz. Hem üniversitedeki Teknokentimizi destekleyeceğiz hem de bu üretimi yapan dünya devi firmaları Erzurum’da üretime davet edeceğiz. Yer tahsisi, personel katkısı ve vergi indirimi gibi konularda her türlü alt yapı desteği sağlayarak onların şehrimizde üretim yapmasını temin edecek adımlar atacağız. Ayrıca çocuklarımız için kış oyun alanları ve okullarda sosyal kültürel ve sportif alanlar oluşturacağız.
Ben bunları hayal olarak görmüyorum. Dürüst bir yönetim oluşturursak bunlar el birliği ile kısa bir sürede yapılabilir. Tüm bunları yaparsak 5 yılda kalkınmış bir şehre sahip olabiliriz. Bunun kazananı Saadet Partisi değil şehrin kendisi olur.