DAVANIN FAALİYET ALANLARI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR: -IV-
3- Gençlik Yetiştirme Faaliyeti:
Dava’mızın önemli faaliyet alanlarından birisi de, ‘gençliği yetiştirme’ faaliyetidir. Çünkü hayat, büyük bir çağlayan, büyük bir nehirdir. Sürekli olarak geleceğe doğru akar. Milletler ve toplumlar da bu nehrin kolları gibidir. Her kol, ya da her millet, kendi rengiyle, deseniyle, inancıyla, tarihiyle ve kültürüyle geleceğe akmak ister; başkalaşmak, mankurtlaşmak istemez. Milletler, sürekliliklerini sağlayabilmek için de hem bu renklerini ve desenlerini koruyarak, hem de özellikle onları geliştirerek ve yenileyerek geleceğe yol almak durumundadırlar. Bu da iki yolla sağlanabilir: 1- İnancı, tarihi ve kültürü, kısaca, kaynaklarıyla birlikte medeniyeti ve bugünkü kazanımlarını, daha da geliştirerek bugüne ve geleceğe taşımak, 2- Yeni nesli de geçmişin ve bugünün bilgisiyle iyi hazırlamak, onların, bugüne ve geleceğe yönelik hassasiyetlerini, hayallerini ve planlarını güçlü tutmalarını sağlamaktır. Milletlerin geleceklerinin garantisi, gelecek yönelimli insanlar olmalarını sağlamaktan geçer.
Yeni nesil dediğimiz, çocuk ve gençlerden oluşan kitle, sadece insan cinsine has olmak üzere, yaklaşık 20-25 yıl hazırlık dönemi yaşar, sonra da hayata atılırlar. İşte bu dönemde onlara hem bir bütün halinde medeniyet ve onun değerleri aktarılır, hem de onlar geleceğe göre yetiştirilir ve gelecek yönelimli insanlar olmaları sağlanır. Bu gerçek, dün de vardı, bugün de geçerlidir. Bunun en tipik örneklerini, aynı çizgide olmamakla beraber, Mustafa Kemal Paşa’da; Davamızın teorideki öncüsü ve İslamcı gençliğin ‘Manevi Babası, Ruh Hamurkârı’ Üstat Necip Fazıl’da; güçlü bir nesil yetiştiren ve sonunda Dava’yı onlara teslim eden Cennetmekân Erbakan Hoca’da görürüz. Eğer Üstat Necip Fazıl ve Erbakan Hoca, böyle bir yol izlemeselerdi, belki de bugün davamızdan da, bugünkü iktidardan da, Milletimizin ve İslam coğrafyasındaki halkların gönlüne taht kuran böyle bir nesilden de söz edilemeyecekti.
Genç neslin yetişmesi, bireysel olarak ailede, okulda ve diğer bilgi edineceği yerlerde başlar. Ancak yetişme/yetiştirme, kişilik ve kimliğini bulma süreci, gençlik teşekküllerinde gerçekleşir. Oralarda aynı kuşaktan insanlarla, davayı birlikte öğrenmeyi, yaşamayı, yaymayı; birlikte yürümeyi, coşmayı, üzülmeyi, sevinmeyi, planlamayı, uygulamayı, almayı-vermeyi, yönetmeyi, yönetilmeyi birlikte yaşar ve içselleştirirler. Davamızın ikinci nesli olarak ifade edebileceğimiz bugün Ülkemizi yöneten nesil, 1970’li ve 80’li yıllarda MSP Gençlik Teşkilatları, MTTB, Akıncılar Derneği, Milli Gençlik Vakıfları ve onların çizgisinde yetişmiş/yetiştirilmiş insanlardır. Bu teşekküllerde gençler, o zaman derneklerin ve partilerin plan ve programlarına göre, liderlerinin öncülüğünde hareket ederlerdi. Onlardan ayrı ve onlardan kopuk değillerdi. Ancak ne lidere, ne partiye, ne de derneklere değil, doğrudan doğruya davaya bağlı olarak yetiştirilirlerdi. Gençler, büyükleriyle istişare ederek örgütlerini kendileri düzenlerler, yönetimlerini kendileri oluştururlar, Davayı bir bütün halinde düşünerek hedeflerini kendileri belirler, plan ve programlarını kendileri yaparlardı. Finans kaynaklarını da kimseye bağlı ve bağımlı olmadan, kendileri, kıt-kanaat olan cep harçlıklarından karşılarlardı.
Dolayısıyla gençler özgürdüler, ama özlerine, davalarına bağlı idiler. Herhangi bir kimsenin, hatta herhangi bir kurumun değil, Doğrudan doğruya DAVA’nın gençliği idiler.
Üçüncü nesil diyebileceğimiz bugünün gençliği, bu açıdan hem şanssız, hem de çok sorunludur. Nitekim daha şimdiden o sorunlu günlere girmiş bulunuyoruz. Çünkü bugünün gençliğinin kişilik ve kimliğini bulacağı, yetişeceği/yetiştirileceği, yukarıda bahsettiğimiz tarzda bir örgütü, bir teşkilatı yoktur. Gençlerin bu husustaki bilgi ve deneyim eksikliği üst düzeydedir. Karşıt örgütleri de bilmiyorlar, çünkü günümüz gençliği, örgütsel mücadeleyi hiç yaşamadı. Dolayısıyla bugünün gençliği bireysel ya da yalnız kalmış durumdadır. Bir teşkilat terbiyesi, coşkusu, motivasyonu, vizyonu, cesareti, kıvraklığı ve sorumluluğu alamamışlardır. Ayrıca, Davayı da toplumsal, örgütsel ve evrensel planda çok iyi bildiklerini düşünemiyorum.
Bütün bunların ışığında, yıllardır üzerinde durduğum bu konuda şunu ifade etmeliyim ki, hem Milletimizin, hem Dava’nın, hem de Ak Parti’nin geleceği için, bugün ciddi bir gençlik yapılanması yoluna gidilmeli ve bunun için bir gençlik teşkilatı kurulmalıdır. Bu teşkilat, dünün bilgi ve deneyimlerinden de yararlanarak; örgüt yapısı, doktrini, vizyonu, çalışma, yayılma, etkin olma ve mücadele etme yöntemi, bugüne göre yeniden belirlenmelidir. Bu teşkilat, gençlerle beraber, gençlik için kurulmalı, çalıştırılmalı ve çalışır bir halde de gençlere devredilmelidir. Her meslekten ve her kesimden İslamcılar buna sahip çıkmalı, bilgi ve deneyimleriyle onları beslemelidirler. Teşkilat olarak bu gençlik, Ak Parti’yi destekler, O’nunla beraber Dava’nın mücadelesini verir, ancak bu gençlik, Ak Parti’nin ya da bir başka kurumun değil, Dava’nın gençliği olmalıdırlar.
Gençlik, hem psikolojik olarak, hem de sosyolojik bir gerçeklik olarak gelecek demektir, gelecek yönelimli olmak demektir. Gençlik bir dönemdir, ancak bu dönem, geleceğe yönelmiş bir dönem ve bir ruhtur. Gençlik, geleceğimiz adına bir hazinedir ve geleceğimizin mimarıdır. Gençliğin inşası, geleceğin inşasıdır. Gençliğe sahip çıkmak, geleceğe sahip çıkmaktır. Bahsettiğimiz şekilde gençliğe sahip çıkmak, Ak Parti’nin, Milletin ve Dava’nın geleceğine sahip çıkmak demektir.
Bugün İslamcılar olarak biz, bunu yapacak engin bilgi ve deneyim sahibi pek çok arkadaşa sahibiz. Yağ var, un var, şeker var; toplum olarak bunu helva yapacak ustayı tayin etmek kalıyor. O belirlendiği anda, varlığı bizim için hayati önem taşıyan gençlik teşkilatı kurulacak ve yukarıdan beri arz ettiğim gençliğin yetişmesine/yetiştirilmesine başlanılacaktır.
Pazartesi devam edelim.
3- Gençlik Yetiştirme Faaliyeti:
Dava’mızın önemli faaliyet alanlarından birisi de, ‘gençliği yetiştirme’ faaliyetidir. Çünkü hayat, büyük bir çağlayan, büyük bir nehirdir. Sürekli olarak geleceğe doğru akar. Milletler ve toplumlar da bu nehrin kolları gibidir. Her kol, ya da her millet, kendi rengiyle, deseniyle, inancıyla, tarihiyle ve kültürüyle geleceğe akmak ister; başkalaşmak, mankurtlaşmak istemez. Milletler, sürekliliklerini sağlayabilmek için de hem bu renklerini ve desenlerini koruyarak, hem de özellikle onları geliştirerek ve yenileyerek geleceğe yol almak durumundadırlar. Bu da iki yolla sağlanabilir: 1- İnancı, tarihi ve kültürü, kısaca, kaynaklarıyla birlikte medeniyeti ve bugünkü kazanımlarını, daha da geliştirerek bugüne ve geleceğe taşımak, 2- Yeni nesli de geçmişin ve bugünün bilgisiyle iyi hazırlamak, onların, bugüne ve geleceğe yönelik hassasiyetlerini, hayallerini ve planlarını güçlü tutmalarını sağlamaktır. Milletlerin geleceklerinin garantisi, gelecek yönelimli insanlar olmalarını sağlamaktan geçer.
Yeni nesil dediğimiz, çocuk ve gençlerden oluşan kitle, sadece insan cinsine has olmak üzere, yaklaşık 20-25 yıl hazırlık dönemi yaşar, sonra da hayata atılırlar. İşte bu dönemde onlara hem bir bütün halinde medeniyet ve onun değerleri aktarılır, hem de onlar geleceğe göre yetiştirilir ve gelecek yönelimli insanlar olmaları sağlanır. Bu gerçek, dün de vardı, bugün de geçerlidir. Bunun en tipik örneklerini, aynı çizgide olmamakla beraber, Mustafa Kemal Paşa’da; Davamızın teorideki öncüsü ve İslamcı gençliğin ‘Manevi Babası, Ruh Hamurkârı’ Üstat Necip Fazıl’da; güçlü bir nesil yetiştiren ve sonunda Dava’yı onlara teslim eden Cennetmekân Erbakan Hoca’da görürüz. Eğer Üstat Necip Fazıl ve Erbakan Hoca, böyle bir yol izlemeselerdi, belki de bugün davamızdan da, bugünkü iktidardan da, Milletimizin ve İslam coğrafyasındaki halkların gönlüne taht kuran böyle bir nesilden de söz edilemeyecekti.
Genç neslin yetişmesi, bireysel olarak ailede, okulda ve diğer bilgi edineceği yerlerde başlar. Ancak yetişme/yetiştirme, kişilik ve kimliğini bulma süreci, gençlik teşekküllerinde gerçekleşir. Oralarda aynı kuşaktan insanlarla, davayı birlikte öğrenmeyi, yaşamayı, yaymayı; birlikte yürümeyi, coşmayı, üzülmeyi, sevinmeyi, planlamayı, uygulamayı, almayı-vermeyi, yönetmeyi, yönetilmeyi birlikte yaşar ve içselleştirirler. Davamızın ikinci nesli olarak ifade edebileceğimiz bugün Ülkemizi yöneten nesil, 1970’li ve 80’li yıllarda MSP Gençlik Teşkilatları, MTTB, Akıncılar Derneği, Milli Gençlik Vakıfları ve onların çizgisinde yetişmiş/yetiştirilmiş insanlardır. Bu teşekküllerde gençler, o zaman derneklerin ve partilerin plan ve programlarına göre, liderlerinin öncülüğünde hareket ederlerdi. Onlardan ayrı ve onlardan kopuk değillerdi. Ancak ne lidere, ne partiye, ne de derneklere değil, doğrudan doğruya davaya bağlı olarak yetiştirilirlerdi. Gençler, büyükleriyle istişare ederek örgütlerini kendileri düzenlerler, yönetimlerini kendileri oluştururlar, Davayı bir bütün halinde düşünerek hedeflerini kendileri belirler, plan ve programlarını kendileri yaparlardı. Finans kaynaklarını da kimseye bağlı ve bağımlı olmadan, kendileri, kıt-kanaat olan cep harçlıklarından karşılarlardı.
Dolayısıyla gençler özgürdüler, ama özlerine, davalarına bağlı idiler. Herhangi bir kimsenin, hatta herhangi bir kurumun değil, Doğrudan doğruya DAVA’nın gençliği idiler.
Üçüncü nesil diyebileceğimiz bugünün gençliği, bu açıdan hem şanssız, hem de çok sorunludur. Nitekim daha şimdiden o sorunlu günlere girmiş bulunuyoruz. Çünkü bugünün gençliğinin kişilik ve kimliğini bulacağı, yetişeceği/yetiştirileceği, yukarıda bahsettiğimiz tarzda bir örgütü, bir teşkilatı yoktur. Gençlerin bu husustaki bilgi ve deneyim eksikliği üst düzeydedir. Karşıt örgütleri de bilmiyorlar, çünkü günümüz gençliği, örgütsel mücadeleyi hiç yaşamadı. Dolayısıyla bugünün gençliği bireysel ya da yalnız kalmış durumdadır. Bir teşkilat terbiyesi, coşkusu, motivasyonu, vizyonu, cesareti, kıvraklığı ve sorumluluğu alamamışlardır. Ayrıca, Davayı da toplumsal, örgütsel ve evrensel planda çok iyi bildiklerini düşünemiyorum.
Bütün bunların ışığında, yıllardır üzerinde durduğum bu konuda şunu ifade etmeliyim ki, hem Milletimizin, hem Dava’nın, hem de Ak Parti’nin geleceği için, bugün ciddi bir gençlik yapılanması yoluna gidilmeli ve bunun için bir gençlik teşkilatı kurulmalıdır. Bu teşkilat, dünün bilgi ve deneyimlerinden de yararlanarak; örgüt yapısı, doktrini, vizyonu, çalışma, yayılma, etkin olma ve mücadele etme yöntemi, bugüne göre yeniden belirlenmelidir. Bu teşkilat, gençlerle beraber, gençlik için kurulmalı, çalıştırılmalı ve çalışır bir halde de gençlere devredilmelidir. Her meslekten ve her kesimden İslamcılar buna sahip çıkmalı, bilgi ve deneyimleriyle onları beslemelidirler. Teşkilat olarak bu gençlik, Ak Parti’yi destekler, O’nunla beraber Dava’nın mücadelesini verir, ancak bu gençlik, Ak Parti’nin ya da bir başka kurumun değil, Dava’nın gençliği olmalıdırlar.
Gençlik, hem psikolojik olarak, hem de sosyolojik bir gerçeklik olarak gelecek demektir, gelecek yönelimli olmak demektir. Gençlik bir dönemdir, ancak bu dönem, geleceğe yönelmiş bir dönem ve bir ruhtur. Gençlik, geleceğimiz adına bir hazinedir ve geleceğimizin mimarıdır. Gençliğin inşası, geleceğin inşasıdır. Gençliğe sahip çıkmak, geleceğe sahip çıkmaktır. Bahsettiğimiz şekilde gençliğe sahip çıkmak, Ak Parti’nin, Milletin ve Dava’nın geleceğine sahip çıkmak demektir.
Bugün İslamcılar olarak biz, bunu yapacak engin bilgi ve deneyim sahibi pek çok arkadaşa sahibiz. Yağ var, un var, şeker var; toplum olarak bunu helva yapacak ustayı tayin etmek kalıyor. O belirlendiği anda, varlığı bizim için hayati önem taşıyan gençlik teşkilatı kurulacak ve yukarıdan beri arz ettiğim gençliğin yetişmesine/yetiştirilmesine başlanılacaktır.
Pazartesi devam edelim.