1 Mart 2025 itibarıyla Türkiye’de araç içi kamerası bulunmayan taksiler trafiğe çıkamayacak. Yeni düzenlemeye göre, taksilere kamera takılması zorunlu hale gelirken, bu şartı sağlamayan araçlar muayeneden geçemeyecek. Kamuoyunda geniş yankı uyandıran bu kararın, güvenlik ile özel hayatın gizliliği arasındaki dengeyi ise nasıl kuracağını inanın bende kestiremiyorum.
Öncelikle güvenlik açısından bir değerlendirme yapıldığında bu hem taksi şoförleri hem de yolcular için ayrı bir öneme sahip. Özellikle büyük şehirlerde taksi şoförleri sık sık gasp, saldırı ve hırsızlık gibi olaylara maruz kalabiliyor. Benzer şekilde, yolcular da zaman zaman dolandırıcılık, kötü muamele veya güvenlik ihlalleri ile karşılaşıyor. Bu nedenle kamera sistemleri hem şoförlerin hem de yolcuların güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.
İstanbul ve Ankara gibi metropollerde taksicilere yönelik saldırılar, bu düzenlemenin gerekçelerinden biri olarak gösterilip, araç içi kameraların suç oranlarını düşüreceğini ve herhangi bir olumsuz durumda delil niteliğinde kullanılacağını belirtiliyor. Ancak bu uygulamanın kişisel mahremiyet hakkı bakımından nasıl sonuçlar doğuracağı da önemli bir soru işareti.
Kamera kayıtları, güvenliği artırsa da kişisel mahremiyet açısından bazı sakıncalar taşıyor. Taksilerde yapılan özel görüşmeler, kişisel bilgiler ve hatta iş görüşmeleri kayıt altına alınabilecek. Bu kayıtların kim tarafından, ne kadar süreyle saklanacağı ve nasıl kullanılacağı konusu büyük önem taşıyor. Düzenlemenin kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasal çerçeveye tam olarak oturtulmadan hayata geçirilmesi, hukuki sorunlara yol açabilir.
Uygulamanın benzerlerinin devrede olduğu ve incelediğim bazı Avrupa ülkelerinde, kamera kayıtlarının yalnızca güvenlik amacıyla kullanılması ve belirli bir süre sonra otomatik olarak silinmesi gibi tedbirler alınmış durumda. Türkiye’de ise bu kayıtların hangi makamlarca denetleneceği ve nasıl korunacağı konusunda henüz net bir açıklama bulunulmuş değil, en azından yazımı kaleme aldığım tarihte böyle bir düzenlemeye rastlamadım.
Tanıdığım birkaç şoför arkadaşı arayarak fikirlerini öğrenmek istedim. Anladığım kadarıyla taksi şoförleri arasında da bu yeni düzenlemeye ilişkin farklı görüşler var. Bazı şoförler, güvenliklerini artıracağı için uygulamayı desteklerken, bazıları ise maliyetlerin kendilerine yüklenmesinden endişe ediyor. Kamera sistemlerinin takılması, bakım masrafları ve olası cezalar düşünüldüğünde, aslında haksızda sayılmazlar. Özellikle küçük ölçekli taksi işletmecileri için ek bir yük getireceği aşikar.
Yine bana ilginç gelen bir yorum ise şu oldu, yolcular, konuşmalarının veya görüntülerinin kayıt altına alınmasını istemeyeceği, bu nedenle alternatif ulaşım yöntemlerine yönelebileceği de söz konusu olabilir.
Bu noktada, devletin hem güvenliği sağlayacak hem de kişisel mahremiyet haklarını koruyacak bir çözüm geliştirmesi gerektiği kanaatindeyim.
Mesela, kameraların yalnızca belirli durumlarda kayda alınması, ses kaydının devre dışı bırakılması veya verilerin belirli bir süre sonra otomatik olarak silinmesi gibi düzenlemeler, kamuoyundaki endişeleri giderebilir. Ayrıca, bu kayıtların yalnızca emniyet birimleri tarafından, mahkeme kararıyla erişilebilir hale getirilmesi gibi ek güvenceler sunulabilir.
Bu nedenle, araç içi kameraların zorunlu hale getirilmesi, güvenliği artırma potansiyeli taşısa da özel hayatın gizliliği açısından tartışmalı bir konu olmaya devam edecek gibi duruyor. Önemli olan, güvenlik ve mahremiyet arasında adil bir denge kurarak, her iki tarafın haklarını da koruyacak bir düzenlemenin hayata geçirilmesi. Aksi halde, iyi niyetle başlatılan bir uygulama, yeni hukuki ve toplumsal sorunlara yol açabilir.
ey yazi olmuş