Dudaklarımızda
gâhi arzu,
gâhi leyla,
gâhi kamber…
Öyle ya her âşığın bir âhı var…
***
Aşık Edebiyatımızın bir büyük ozan, Aşık Mevlüt İhsani’nin ölüm yıldönümü...
Aslında ölümü 6 Kasım 2010... Ama defin tarihi 7 Kasım olduğu için 14 Kasımda anıyoruz.
Allah rahmet eyleye…
***
Yaşadığımız coğrafyanın özelliğinden midir bilmiyorum ama, Türk insanının gönül telini titreten ünlü ozanlar hep bu topraklar üzerinde büyüdü, aşık oldu, çile çekti, toplumun dertlerine tercüman oldular…
Sümmani, Nihani, Reyhani, İhsani…
İsmini peş peşe sıralayabileceğim o kadar ozan var ki…
Kimi gecenin bir yarısında bir bade içerek uyandı, kimi rüyasındaki sevgiliyi İran’da,Acem’de , Hint’te aradı…
Kimi, toplumun yarasını, sosyal çalkantıları yürek çığlığı olarak seslendirdi…
Kimi, görmeyen gözü yerine gönül gözüyle, gönül telimizi titretti, yıllarca…
Halk ozanlarının bir görevi de bu değil mi…
***
Çoğunu sağlıklarında tanıyamadık bile…
Sonra, bir türkü ile,
Bir deyiş ile,
Bir güzelleme ile,
İlahiyle, koşma ya da koçaklama ile varlıklarından haberdar olduk…
***
Mevlüt İhsani de sözünü ettiğimiz ozanlardan bir ozandı…
Belki Şenkaya’nın Çermik köyünde değil de, bir kentte dünyaya gelseydi, elinden birisi tutsaydı, tanıtsaydı eminim ki Türkiye’nin en güçlü ve tanınan ozanı olurdu…
Tıpkı Reyhani Usta gibi…
O da bir dağın ufkunda yitti gitti…
***
Ne hastayım ne ölüyüm ne sağım
Sevda hançerini vurduktan sonra
Ne bahçeyim ne bostanım ne bağım
Felek dal budağım kırdıktan sonra
Vurma hançerini akmasın kanım
Asla ey olur mu sevda çıbanım
Yar gelsin üstüme çıkmadan canım
Gelmesin mezara girdikten sonra
***
Aşık Edebiyatımızın belki de en çok eser üreten ozanlarından birisi olan Mevlüt İhsanı, Sümmani, Nihani kuşağının temsilcisiydi…
Ustası Bardızlı Nihani, Sümmani’den aldığı aşıklık geleneğini İhsani’ye devretmişti…
O da ustası gibi kimi zaman Şehit mezarına seslendi…
Şehit mezarından geçtiğim yerde,
Gelen bir inilti tan,tan diyordu.
Tarihe gömülmüş hangi seferde,
Vatan için kurban kurban diyordu.
Mevlüt der Türk genci emanetin al
Şerefli Al Bayrak, ak yüzlü hilal
Aziz Cumhuriyet, şanlı istiklal
Emanet bıraktı Atan Atan diyordu.
Kimi zaman her ozan gibi dağlara, o dağların koynunda vatan savunması sırasında donan binlerce evlada seslendi,
Soğanlı dağların yüceden yüce,
Methine nihayet yoktur netice,
Güzelsin baharın, yazın gelince,
Cevherdir toprağın, taşın soğanlı.
Bir yanın ovadır, bir yanın orman,
Yavuz, Sultan Murad okumuş ferman,
Sana feda ettik doksan bin kurban,
Dumanlı, savaşlı başın soğanlı.
Kimi zaman umutsuzluk içinde kıvrandı, kendi kendine dertlendi ama kimseye küsmedi, kara talihinden ve bir de sevdiğinden başka… Koyunum yok yaylalarda yaylıyam, *** Her ozan gibi bu durumlarda hayalindeki sevgiliyle ya da doğayla söyleşti… Boynu eyik, nazik sümbül. |
Yaprağın mor,göğsün kara.
Seni gönderiyim yara.
Mevlüt İHSANİ' ye çare.
Hangi dağın maralısın.
***
Nazlı yare canım kurban dedim de
Çevirdi arkasın sustu gelmedi
Emrah gibi yol gözettim bir zaman
Gitti Selvi gibi küstü gelmedi
Ne vefa dünyanın bir akçesinde
Bir mendil bir bıçak yar bohçasında
Leyla al yeşilli gül bahçesinde
Mecnun dağbaşında esti gelmedi
Aşık ne kalmışsın aşkın hayında
Nicesi savruldu sevda yayında
Şirin al giyerek zevk sarayında
Ferhat kafasını ezdi gelmedi
Mevlüt İhsani’yim aşkın harabı
Beni sarhoş etti dostun şarabı
Nesimi Mansuri Mühyet Arabi
Düşmanı gül attı dostu gelmedi
Halk Edebiyatımızın güçlü ozanlarından ve Sümmani’den, Nihani’ye uzanan geleneğin önemli temsilcisi Mevlüt İhsani’yi aramızdan ayrılışının yıl dönümünde rahmetle anıyorum…