Salı günü Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101.yılıydı. Bu yıl ki kutlamalarda da gördük ki Erzurum Cumhuriyetini sahiplenmiş,,. Halk, inançla, coşkuyla tören meydanını doldurmuştu…
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, koca Osmanlı’nın küllerinden yepyeni bir milli devlet doğdu, millet kavramı üzerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti…
Geçen yüzbir yılda Türkiye; bulunduğu coğrafyada yaşamanın zorluğu ve bu bölge için iştahı kabaran bir takım devletlere rağmen önemli bir güç ve denge konumuna kavuştu.
Yüz milyona yaklaşan genç nüfusumuz, yer altı , yer üstü zenginliklerimiz, sürekli büyüyen ve dünyanın yirmi büyük eeeekonomisi içinde yer alan yapımızla bulunduğumuz coğrafyanın en önemli ülkesiyiz…
Daha da önemlisi Türkiye, Adriyatik’ten Çin’e uzanan Türk dünyasına ağabeylik yapabilecek, bu özelliğiyle de sonraki yüzyıla Türk damgası vurabilecek bir güce sahip…
Bu ülke mevcut potansiyeli ve aydınıyla; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle, Misak-ı Milli hudutları içindeki etnik ve dini kökeni ne olursa olsun çeşitliliğiyle, Cumhuriyet ilkelerine bağlı olarak hedeflerine ulaşacaktır.
Cumhuriyet ilan edildiği günlerde Mustafa Kemal Atatürk; “Cumhuriyet fazilettir… Bu gün ulaşmış olduğumuz sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir” diyordu…
Cumhuriyet, devletimizin, milli birlik ve beraberliğimizin simgesidir.
Cumhuriyet, devlet-millet bütünlüğü ve milletin iradesine saygı ve milli hudutlar içerisindeki millet fertlerinin dayanışma ruhudur…
Millet, birilerinin dediği, ya da anladığı gibi ırki anlam ifade etmez… Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar bir millettir…
Bunu zaman zaman yaşadığımız felaketlerde gördük. Türkiye’nin doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi ile millet dayanışması içinde olduğunu gösterdi. Yaşanan felaket ve acılarda bu milletin fertleri, hainlere, bölücülere, dosta-düşmana felaketler karşısında birliğin, aynı çatı altında yaşamanın ve Millet olmanın ne demek olduğunu gösterdi…
Erzurum, felaketler karşısında hep dik durmuş ve çözüm üretmiş bir şehirdir. Çok anlatılan bir olayı değinmeden geçemeyeceğiz;
Cumhuriyetimizin birinci yılında Pasinler 6.9 şiddetindeki depremle sarsılır. O sırada Karadeniz gezisinde olan M.Kemal, geziyi yarıda keserek Erzurum’a gelir ve deprem bölgesine gider.
Hasar çok büyük ve kış da yakındır.
Savaştan daha yeni çıkmış genç cumhuriyet yoksuldur…
Mustafa Kemal oturduğu yerde düşüncelidir.
O sırada vatandaşlar arasında bir köylü bağırır; “Esef etmeyiniz Paşam… Hükümet-i Cumhuriyetimiz var olsun… Hiçbir şey istemeyiz… Onların sayesinde biz bu köyleri altından yaparız…"
Evet, yeter ki; ‘Hükümet-i Cumhuriyetimiz’ var olsun…
YÜCE YURTTA COŞKU…
Albayrak Gazetesi Erzurum’u ‘Yüce Yurt’ diye tanımlıyor…
İşte O Yüce Yurtta diğer illerimizde olduğu gibi coşku vardı, Cumhuriyet’i sahiplenme vardı.
Coşkuluydu çünkü; yurdunun büyük kısmı işgal altında olan bir milletin umutsuzluğuna umut, karanlığına ışık olacak kongrenin toplanmasının ve vatanın kurtuluşu yolunda atılacak ilk adımın ev sahipliğinin yıldönümüydü.
Onurluydu çünkü; bu kongrenin başkanı Erzurum nüfusuna kayıtlı, Kongreye Merkez Delegesi olarak katılan Mustafa Kemal’di...
Yine onurluydu çünkü; bu kongrede manda ve himaye kesinlikle reddedilmiş, Milli İradenin hakim kılınması kabul edilmişti.
Bu, milletin iradesinin her şeyin üstünde kabul edilmesi, aynı zamanda 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetin, Erzurum’da kararlaştırılmış olmasıydı.
***
Cumhuriyetle birlikte bir imparatorluktan ulus devlet doğdu… Diğer bir deyişle çok uluslu devletten, milli devlet yapısına geçildi. İnsanlar teba olmaktan kurtarılıp uygar vatandaş konumuna getirildi.
Tek işinin egemenliği yerine Milletin Egemenliği hakim kılındı…
Yüce güç milletti ve onun egemenliği Cumhuriyetti…
Atatürk 4 Aralık 1923’te yaptığı bir konuşmada;
“Cumhuriyetimiz öyle sanıldığı gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde ekmek için bolca kan döktük… Her yana kanımızı akıttık…
Gerektiğinde kuruluşlarımızı savunmak için gerekeni yapmaya hazırız…”
Erzurum’daki kutlamaların özünde işte bu sahiplenme, Cumhuriyet’in kuruluşuna emek vermenin onuru vardı…