اِنَّٓا اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
“Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.” (Nûh - 1)
Nuh Suresinin ilk yimi yedi ayeti sarsıcı mesaj ve ikazlar içermektedir: Kur’an’da, “Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar” emriyle Hz. Nûh’a verilen görev, Allah’ın rahmetini gösterdiği gibi, insanın nankörlüğünü de gözler önüne serer. Hz. Nûh kavmini 950 yıl boyunca hem gece hem gündüz, hem açıkça hem gizlice uyardı. Allah’a kulluk etmelerini, O’na isyan etmekten sakınmalarını, kendisine itaat etmelerini istedi. Bu itaat, Nûh’un şahsına değil, onun taşıdığı vahyin mesajınaydı.
Bugün de insanoğlu aynı mesajla karşı karşıya: “Allah’a kul olun, azgınlığı bırakın, tevbe edin, affedilirsiniz; hem dünya hem ahiret selametini bulursunuz.” Fakat modern insan, aynen Nûh’un kavmi gibi parmaklarını kulaklarına tıkıyor, ilahî hakikati duymamak için zihnini başka gündemlerle meşgul ediyor. Kimi teknolojiyi putlaştırıyor, kimi bireysel özgürlüğü mutlaklaştırıyor. Kimisi malı ve statüyü tanrılaştırıyor. Dün Ved, Suva, Yeğûs, Yeûk ve Nesr vardı; bugün de başka “putlar” var: kariyer, ideoloji, popülerlik, tüketim…
Nûh’un kavmi ona karşı kibirlendi. Bugünün insanı da Kur’an’a karşı entelektüel kibirle yaklaşıyor; “Biz daha moderniz, daha özgürüz, eski çağların hukukuyla yönetilemeyiz” diyerek Allah’ın hükümlerini hayatın dışına itiyor. Hz. Nûh’un kavminin en büyük zaafı, toplumsal olarak inkârı sistemleştirmeleri, azgın öncülerinin izinden gidip onları kutsallaştırmalarıydı. Bugün de fikir önderi olarak görülen kişi ya da gruplar, halkı Allah’ın dininden uzaklaştıran yeni ideolojik kalıplar inşa ediyor.
Kur’an’daki şu sözler, çağımıza ayna tutuyor:
“Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’na isyan etmekten sakının ve bana itaat edin.”
Bu, aslında bugünün Müslümanlarına da bir çağrıdır: Din sadece bireysel bir vicdan meselesi değil, aynı zamanda toplumu şekillendiren bir sistemdir. Hz. Nûh, sadece ahireti kurtarmak için değil, dünyevî bir fesadı da durdurmak için gönderildi. Çünkü toplumsal azgınlık, nesillerin bozulmasına, adaletin çökmesine ve sonunda ilahî azabın hak edilmesine yol açar.
Nûh Suresi'nin mesajı çok açıktır: İman etmeyen ve haktan uzaklaşan toplumlar, hem bu dünyada hem de ahirette kaybederler. Eğer insanlar ısrarla hidayeti reddederse, tıpkı Nûh’un kavmi gibi bir yok oluşa sürüklenirler. Bu fizikî bir tufan olmayabilir; ama ahlakî, kültürel ve sosyal bir çöküş, bugünün “tufanı” olabilir. İşte Kur’an bu yüzden sadece okunmak için değil, ibret alınmak için indirilmiştir.
Bugün insanlar Hz. Nûh’un kavmi gibi Allah’a karşı büyüklük taslarken, unutuyorlar ki onlar da toprağın bir parçası olarak yaratıldılar ve yine oraya dönecekler. Her şeyin sahibi Allah’tır. O isterse yağmuru bolca indirir, bereketi artırır; isterse kuraklıkla, krizle, iç kargaşayla toplumları sarsar. Ve bu düzeni kimse engelleyemez.
Sonuç: O hâlde bugün bize düşen, Hz. Nûh gibi ısrarla hakikati anlatmak, uyarıcı olmak ve aynı zamanda onun gibi Allah’a dua etmektir: “Rabbim! Eğer sen bırakırsan, bunlar kullarını saptırmaya devam eder…” Çünkü Kur’an, tarihî bir masal değil, çağlar üstü bir uyarıdır. Nûh’un kavmi sadece geçmişte yaşamadı; her çağın Nûh kavmi vardır… Ve belki biz, şu an onlardan biriyiz.