Farkında mısın bilmiyorum, her konuya bakışımız maddi tarafından.
Muhasebeci gibi dolaşır olduk etrafta.
Hep bir çıkar endişesi…
Milli, dini, ahlaki, vatanla ilgili hangi mesele olursa olsun hesap makinasını ortaya koyuyoruz.
Doğru mu yapıyoruz? Sizi Hakim Senai diye anılan, tasavvuf edebiyatının kurucusu büyük bir adamın muhasebecilikten nasıl kurtulduğunu anlatan yaşanmış hikayesiyle baş başa bırakıyorum. Belki bir hisse kalbimize düşer de hesap makinasını gerekmediğinde çalıştırmaya utanırız.
Sultan Mahmûd Sebüktekin (Gazneli Mahmûd), Hindistan taraflarını
fethetmek için sefere hazırlanıyor ve asker topluyordu.
Hakîm Senâî de Sultan Mahmûd'a yazdığı bir kasideyi götürüyordu. Yolda bir
meyhanenin kapısı önünden geçerken içerden bir takım konuşmalar işitti.
Lay-Har adlı bir divane kendisine şarap dolduran birine; "Bir kadeh daha
doldur. SultanMahmûd'un körlüğü için içeyim!" dedi.
Sâkî; "Bu sözü doğru söylemedin. Yiğit ve büyük padişah için neden böyle
söylüyorsun?" diye cevap verdi.
O zaman divane adam; "Çünkü o, Allah'ın verdiklerine şükretmiyor. Bunca
devlete sâhipken, bir memleket daha istiyor!" dedi.
Divane tekrar bir kadeh daha istedi ve; "Bir kadeh de Hakîm Senâî'nin
körlüğü için doldur!" dedi.
Sâkî müdahale etti; "Hakîm Senâî iyi huylu, bilgili, faziletli tanınmış bir
şairdir. Neden böyle dersin?" diye karşılık verdi.
O zaman divane adam; "Eğer o, bilgili, yiğit bir kişi olsaydı, dünyada ve
ahirette faydası olan bir işle uğraşırdı. O her gün bir şeyler alırım ümidiyle
Sultan’ın yanına gidiyor. Saçma sapan sözler toplamış, ona şiir adını vermiş.
Bir aptalın yanına gidip yaltaklık ediyor. O, işe yaramaz bir takım kâğıtlar
doldurup ömrünü ziyan ediyor. Akıllı ve bilgili olan ömrünü ziyan eder mi?
Belki neden yaratıldığını düşünürdü. Eğer kıyamet gününde ondan; "Ey
Senâî! Bizim huzurumuza ne getirdin?" diye sorsalar acaba ne mazeret beyan
edecek." dedi.
Hakîm Senâî bu sözleri işittiğinde kendinden geçti ve gönlü dünyadan soğudu.
Sultanların medhi için yazdığı kasideleri toplayan Divan’ı suya attı.
Hak yoluna girip, ibadetle meşgul oldu.
Dünya ve dünyalıkla ilgili şeylerden uzak durdu.
Mubahları da zaruret miktarı kullandı ve böyle bir hayat sürdü.
Bu husustaki duygu ve düşüncelerini şiirlerle ifade etti.
Öyle bir hâle ulaştı ki, Gazne'de yalınayak dolaşırdı. Dostları akrabaları onun
bu hâlini görünce üzülür ve kendisi için ağlarlardı.
Senâî akrabasına; "Benim bu hâlime üzülmeyin. Bilâkis sevinin." derdi.