Olgular ve net bilgiler ışığında Suriye’yi, gelişmeleri, Suriye PKK’sının tasfiyesinin Türk Devleti için ne anlama geldiğini irdeleyelim. İçeride ve dışarıda HTŞ ile ilgili ciddi bir kampanya yürütüldü. Denildi ki bunlar “Şeriatçı, Selefi” ve bu yapıları Erdoğan ve Bahçeli Türkiye’nin içine taşıyacak.
Peki, gerçekler böyle mi?
Soruyu birde şöyle soralım; neden bir kısım siyasiler, gazeteciler, uzmanlar Türk Devletinin hiçbir başarısını “Türk Devletine” layık görmüyorlar?
O uzmanları doğrulayan hiçbir veri mevcut değil. Dışişleri Bakanı Fidan, HTŞ ve lideri Ahmet el-Şara’yı da kast ederek: “DEAŞ ve El-Kaide ile bağlantılı örgütler hakkında istihbarat toplama konusunda HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu”
Yeni Suriye yönetimi ile imzalanması an meselesi olan MEB, Akdeniz için Türkiye’ye büyük avantaj sağlayacak, deniz hukuku açısından üstünlük sağlayacaktır. Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kavramı karasularının başlangıcından itibaren 200 deniz mili alan genişliğindeki canlı ve canlı olmayan kaynaklar üzerinde kıyı ülkelerin bazı ekonomik haklar elde etmesidir. MEB kavramı Kıta sahanlığı haklarını da içermektedir.
MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam’ı ilk ziyaret eden isim oldu. Emevi camiinde namaz kıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam’da verdiği resim kareleri Kalın’ın ikonik resimlerinden farksızdı. Fransızlar, Ruslar, Trump dahi Suriye’deki devrimin Türkiye’nin, hatta Erdoğan’ın zaferi olduğunu söyledi. Ama içimizdekiler yine aynı türküyü söylediler.
Washington Post, muhaliflerin Esad rejimini deviren harekatına dair detaylar yayınladı. HTŞ mensubu Musa Elesad’a göre HTŞ, dört yıldır “sahadaki güç dengesini değiştirecek bir karşı saldırıya” hazırlanıyordu. HTŞ, sene başında planını Türkiye’ye sundu ve Ankara, yeşil ışık yakmadı, ancak planı prensipte onayladı.
Ekim ayında bu plan artık yavaş yavaş şekillenmeye ve gün yüzüne çıkmaya başladı; HTŞ üyeleri bir an önce harekete geçip Şam’a ulaşmak istiyordu. Esad, Türkiye’nin önce çatışmaya engel olmaya çalıştığını söyledi; Türk bir yetkili ise Türkiye’nin son ana kadar İdlib gerginliği azaltma bölgesini korumaya çalıştığını ifade etti.
11 Kasım’daki Astana görüşmeleri bir dönüm noktası oldu. Türk yetkiliye göre Ankara, yapılan toplantıda Suriye rejimini ve Rusya’yı uyardı, mevcut durumun artık sürdürülemeyeceğini söyledi. Türk yetkili: “Türkiye, rejimi ve destekçilerini uyardı; İdlib’de sivillere ve sivil altyapıya saldırılara devam etmeleri halinde muhaliflerden güçlü bir karşılık görecekleri söylendi.”
Türkiye, Astana toplantısından sonra operasyona yeşil ışık yaktı ve muhaliflerin planlarını uygulamasını istedi. Batılı yetkililere göre Rusya, Türkiye ile sürekli temastaydı ve HTŞ’nin güneye ilerlemeye başlamasıyla birlikte planlarının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Esad Suriye’den kaçmadan iki gün önce bazı Arap müttefikleri hâlâ onun görevde kalabileceğini düşünüyordu. (Bir gün öncesinde CHP Lideri, el sıkışılması çağrısı yapmıştı) Esad’ın müttefikleri, endişe içerisinde Türkiye’yi aramaya başladı ve Esad’ın verebileceği tavizleri anlatmaya, bu şekilde muhaliflerin operasyonlarını durdurabileceğinden bahsetmeye başladılar.
Ancak Türk bir yetkiliye göre ertesi gün artık Esad’ın işinin bittiğini anladılar ve durumu ele alacakları bir Arap Ligi toplantısını bu yüzden ertelediler. Esad’ın bir aile üyesine ve bir Rus diplomata göre Rusya, İran ve Esad rejimi, Halep’in ele geçirilmesinin ardından Cumhurbaskanı Erdoğan’ın görüşmeler için harekata ara vermesini beklediler. Ancak ara verilmedi ve Rus yetkiliye göre Erdoğan, Rusya, İran ve rejimi “sürprize uğrattı”; Erdoğan harekata destek açıklaması yaptı ve hedefin Şam olduğunu söyledi.”