Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Vahap Yağanoğlu, fakültelerde uygulanacak eğitim programları ile tarım sektörünü ilişkilendiren içeriklerin önemine değinen açıklamalar yapmış. Nesrin Demir’in haberleştirdiği açıklamalar gerçek anlamda tarımın ihtiyacı olan konular.
Avusturya’nın hayvancılık yoğun bölgeleri var. Buraları görme fırsatım oldu. Dikkat çeken yanı şurası ki, Avusturya’da ekin ile tarla ile uğraşan kimseyi görmedim. Dağlar, vadiler, düzlük arazilerde ot çeşidi yetiştiriciliği ve hayvancılığa dair gözlem yapabildim. Aldığım bilgi, Avusturya’da örneğin kimyevi gübre kullanılmıyor.
Kimyevi gübrenin yerine hayvan gübresi tercih ediliyor. Haliyle kimyasal gübreye maruz kalmayan araziler, meralar doğal gübreyle besleniyor, hayvanlarda kimyevi gübre atıklarına maruz kalmıyorlar. Yani bilindik biçimiyle organik bir tarım, hayvancılık söz konusu. Avusturya köylüsünün “ekip biçme” işi yok çünkü kazandığıyla ekmeğini başka yerden de alabiliyor
Erzurum’da veya Türkiye’de ise maalesef toprağın metrelerce alt noktasına kadar kimyevi atık stokluyoruz. Toprağa atılan kimyevi gübrelerin toprağı yok ettiğinin farkında mıyız? Orası şüpheli.
Ziraat Fakültesi Eski Dekan Prof. Dr. Vahap Yağanoğlu, görevi döneminde söylediklerini ne kadar uyguladı, doğal gübre ile köylünün, çiftçinin yetinmesine dair hangi çalışma yaptı bilmiyorum. Fakat Türkiye’nin en büyük mera ve otlatma alanına sahip Erzurum’da çokta sağlıklı olmayan bir tarım yapıldığını söylemek gerekiyor.
Prof. Yağanoğlu’na eleştirimiz mevcut yöneticiler içinde caridir. Türk köylüsünü, çiftçisini kimyevi gübreden kurtarmak için bir şeyler yapılmalı. Yoksa yakın gelecekte çorak arazilere hüzünlü bakacağımız kesin.
Erzurum gibi plato özelliğindeki alanlarda tahıl, su düşmanı mısır ekiminin yanlış olduğunu görmek gerekiyor. Mevsim özellikleri de dikkate alınınca Erzurum’un hayvancılık merkezi olması gerektiğini de köylüye öğretmek. Birde köylüye kooperatifleşmenin ne kadar hayati olduğunu!
Prof. Yağanoğlu’na kulak verelim, diyor ki:
“Ziraat fakültelerimizde teorik bilgilerin yanı sıra, öğrencilerin tarım sektörünün gerçek sorunlarına yönelik çözümler üretebilecekleri uygulamalı derslere daha fazla yer verilmeli. Ziraat fakülteleri müfredatlarında tarım sektöründeki teknolojik dönüşümü yakalayacak şekilde güncellemeler yapılması gerekmekte. Hassas tarım, otomasyon sistemleri ve dijital tarım uygulamaları gibi konularda verilecek eğitimlerle, öğrencilerimiz tarımın geleceğini şekillendirecek teknolojilere hâkim hale gelecek ve sektörde inovasyonu tetikleyecektir”.
Başka ne diyor; “Ziraat fakültelerinde öğrencilerimize insansız hava araçları (İHA), yapay zeka ve büyük veri analizi gibi teknolojilerin tarımda kullanımı konusunda eğitimler verilmelidir. Bunun yanı sıra, öğrencilerin tarım sektörüne yönelik girişimcilik becerilerinin de geliştirilmesi önemlidir. Öğrencilere, kendi tarımsal işletmelerini kurma ve yönetme konusunda eğitimler verilmelidir. Geleceğin tarım liderlerini yetiştirmek için girişimcilik eğitimini müfredatlarının merkezine almalıdır. Tarım teknolojileri ziraat fakültelerinde üretilmelidir. Köyü, köylüyü, çiftçiyi ve kırsal sosyolojiyi bilen ziraat mühendisleri yetiştirmeliyiz”.
Merak ettim, öğrencileri köylü ile buluşturmaktan geçtim, köylünün, çiftçinin kapısını çalan akademisyen var mıdır?
Sonuç olarak, yeni eğitim döneminde ziraat fakültelerinde uygulanacak eğitimin, güncel ihtiyaçlara cevap veren, teknoloji odaklı, girişimcilik becerilerini geliştiren ve bölgesel özellikleri dikkate alan bir yapıda olması gerekmektedir. Böylece, ziraat fakültelerinden mezun olan öğrenciler, tarım sektörünün ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebileceklerdir” ifadelerine yer verdi.