29 Ekim kutlamalarına özel Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin (ABB) Ebru Gündeş konseri için 69 milyon lira ücret ödediği iddiaların akabinde, ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın açıklamaları özrü kabahatinden beterdi ki kamuoyunda dolaşıma sokulan 69 milyonluk hizmet alımı fişinden hiç bahsetmeyerek toplam 44 milyon 937 bin 353 lira harcama yapıldığını belirtti. Demek ki devlet kademesinde görev yapan tüm yöneticilerin gözünde milyonlar pul gibi görünüyor. Bırakın 69 milyonu, 45 milyon harcansa dahi bu ülkede emekli sadakaya muhtaçken, asgari ücretle çalışan 15 bin lira kira veriyorken, 40 yıl çalışan devlet memuru 1 milyon lira tazminat alıyorken, 2 saatlik konser için 69 milyon lira vermek ne vicdana, ne ahlaka, ne de devlet adamlığına yakışan davranış değildir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan Ankara Büyükşehir Belediyesinin SGK’ya 8,5 milyar lira borcu olduğunu belirtti. Bu borç, milyarderler listesinde yer alan Murat Ülker ve Rahmi Koç’un servetinin toplamından 800 milyon lira daha fazla!
Bakın Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni eleştirsek de kamu kurumlarının tamamı böyle. Çok basit bir örnekle, Türkiye’de en zengin 28 milyarderin serveti, faiz indirildiğinde sadece kuru tutmak için Merkez Bankası tarafından piyasaya sürülen 128 milyar doların yarısı bile etmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Kültür Yolu Festivalinde Ebru Yaşar’ın 150 milyon lira aldığına dair iddialara cevap dahi vermedi. Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin, Uluslararası Sanat Organizasyonları ve Ramazan ayı etkinliklerine ödediği öne sürülen 83 milyon 630 bin lira hizmet alımına umarım en kısa zamanda bir cevap verilir ve kamuoyu aydınlatılır.
Ülke öyle bir hal aldı ki tüm taraflar karşıt oldukları yönetimin harcamalarını birbirleri ile kıyaslayarak insana “ört ki ölem” dedirtiyor. Senin başkanın, benim başkanım atışmaları ile fakir fukara unutuldu. Sanatçı dedikleri zümre, asgari ücretlinin, emeklinin biraz daha fazla alacağı ücreti yurt dışında, yaz tatilinde, lüks restoranlarda harcar oldu. Ha sanatçıları çok önemseyen illa sesini duymak isteyen varsa kendi cebinden, babasından parasından harcayarak dinleyebilir. Benim vergilerimle konser verilmesini kabul etmediğimi ve yıllarca çalışarak 1,5 milyon lira biriktiremeyip 20 yıllık olsa dahi bir ev sahibi alamayan vatandaşların vebalinin üzerinizde olduğunu belirtmek isterim...
30 Bin Lira Yetmez Ama Evet
Asgari ücretin ne kadar olacağına dair tartışmalar günler öncesinden başladı ama milyonlarca çalışanın can kulağı ile dinlediği pazarlıklar enflasyonist ortamda beklentileri oldukça yüksek tutuyor. Son bir kaç aydır açlık sınırının dahi altında kalan asgari ücret için aslında pazarlıktan ziyade insanca yaşamın dikkate alınarak görüşmeler yapılması gerekiyor...
Karar vericiler, “enflasyonu artırır, işvereni zora sokar,” şeklinde açıklamalar yapıyorlar, muhalifler ve STK’lar ise “geçim sıkıntısını, açlık ve yoksulluğu” ön planda tutarak asgari ücretin en az 30 bin lira olması yönünde görüş bildiriyorlar.
Her platformda dile getiriyorum, bir akşamlık yemeğe 10 bin lira üzerinde ücret ödeyen komisyon üyeleri empati yapamaz ve asgari ücretlinin çektiği sıkıntıyı anlayamaz. Komisyonda asgari ücretle geçinen 2 temsilci yer alsa ve bir gider pusulası önlerine sunsa tartışmalar, pazarlıklar daha şeffaf olabilir. Aylık 172 bin lira maaş alıp her gideri devlet tarafından karşılanan Bakan sizce asgari ücretlinin halini anlayabilir mi? Aynı şekilde Sendika Başkanı’nın makam aracı ve şoförünün gideri asgari ücretin 4-5 katı iken yoksulun haline derman olabilir mi?!
Vatandaşların bireysel kredi ve kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı son 1 yılda yüzde 43 artmış, bireysel kredilerde tasfiye olunacak alacaklar ise yüzde 139 artış göstermiş. Bu borçları herhalde holding sahipleri ya da Türk Hava Yolları yöneticileri kadar maaş alanlar yapmadı. Tamamına yakını ya asgari ücretli, ya da emeklilerden oluşuyor. Bu nedenle muhalefetin açıkladığı gibi asgari ücretin en az 30 bin lira olması gerekir (ki) bu rakama ‘yetmez ama evet’ denilebilir.
Yine Aylardan Kasım
Yine bir ‘Efsane Kasım’ ticari günleri başladı. Bekarlar günü, muhteşem Cuma, siber pazartesi gibi günlere ilerleyen yıllarda şişmanlar günü, ‘sarışınlar günü, mavi gözlüler günü’ eklerseler şaşırmayın. Hadi anneler, babalar günü yılda bir kez hatırlamakta olsa bir şekilde tolere edilebilir. Ancak diğer günleri gereksiz, abartılı ve tamamen müşteri çekme amaçlı kurgulanan özelden ziyade ticari günler olarak görüyorum.
Tüketicilerin dikkatini çekmek amacıyla Kasım ayı boyunca Efsane Kasım, Şahane Cuma indirimleri gibi sloganlar birbirini takip ediyor. Ancak uzun zamandır siteleri takip ediyorum, dikkate değer bir indirime rastlamadığım gibi bazı ürünlerde sadece 50-100 lira arası fiyat düşüklüğü göze çarpıyor. Bu nedenle illa bir ürün alınacak ise evde eksik olan eşya, eksik olan elbise yada iklim şartlarından dolayı bir yerde mecburi olan kışlık lastik gibi ürünler alınması doğru alışveriş tercihi olacaktır. Çünkü ihtiyaç olmadığı halde fazladan alınan her ürün israftır. Alışveriş yaparken de cazip reklamlara kanmadan ve tek bir siteye bağlı kalmadan tüm siteler inceledikten sonra alışveriş yapılmalıdır. İmkan dahilinde perakende satışla, mesafeli satışlar mukayese edilmeli, il yada ilçedeki mağaza ile internet sitelerindeki fiyatlar karşılaştırılmalıdır. Mesela mont alınacaksa, hem perakende hem de internet üzerinden gerçekleştirilen satışları karşılaştırmak gerekir.