Eğitim kurumlarına ve eğitimi veren kişilere manevi bir anlam yüklenilmesi, eğitimin verildiği mekân ile eğitimin içeriğinden kaynaklanmaktadır. İlk başlarda eğitimlerin cami içinde verilmesi eğitime ve eğitimi veren hocaya bir üst statü sağlıyordu.
Bugün okullarda hocaların öğrencilere belirli sürede vermiş olduğu bilgiye ders denilmektedir. Ders kelimesi, Hz. İdris’ten gelmektedir. İdris kelimesinin “ders verdi” manası bulunmaktadır. Hatta kalemle ilk yazıyı yazanın Hz. İdris olduğu iddia edilmektedir. Bizde ders verilen yerlere medrese; burada ders veren kişilere de müderris denilmiştir.
Hoca kelimesi Farsça hâce (hâcegan) sözcüğünden bozmadır. Efendi, ağa, çelebi, hükümdar, sahip, manalarının yanında muallim, profesör, öğretmen, müderris anlamları vardır. Hatta hoca kelimesinin Huda (Tanrı) sözcüğünün bozulmuş hâli olduğunu iddia edenler de bulunmaktadır.
İlk başlarda okullarda öğretmenin ve öğrencilerin giyimlerinin belirli şeklinin olması, hocanın gücünün, otoritesinin fazla olması, hocanın bilim gücünden değil, temsil ettiği makamın ilahi bir vasfının olmasından kaynaklanmış, çocuklar karşılarında bir öğretmenden daha fazlasının var olduğu, ona göre davranmaları gerektiği düşüncesini taşımıştır.
Böyle bir mekânda öğrencilerin hocaya ve derse aşırı saygı göstermesi kaçınılmaz bir durum olmuştu. Bu şartlar her zaman hocanın lehine; öğrencinin aleyhine olmuş, insanlar talebeden aşırı bir beklenti içerisine girmişlerdir.
Aynı durum tekkeler için de söz konusudur. Tekkelerde verilen eğitimde de tekkenin, şeyhin kutsiyeti ön plana çıkmaktadır. Bu şartlar altında da “Şeyh uçmaz mürit uçurur” sözü bir aldatma olarak halk arasında yayılmıştır.
Burada şeyhten, müridini uçurması beklenirken uçurma sorumluluğu müride yüklenmiştir. Mürit bu durumda şeyhinin vasıflarını, ermişliğini, hikmetini sağda solda çok iyi anlatacak, halk da şeyhin ermişliğine müridinin onun hakkında yapacağı propaganda sayesinde inanmış olacaktır.
Geçmişte okuyan, bilgili olan insanların sayısı çok azdı ve ders verecek hoca bulmak çok zordu. Okumak, ders almak herkese nasip olmazdı bu nedenle hocaların değeri daha fazlaydı.
Günümüzde neredeyse herkes okumuş, herkes kendi alanında uzman olmuş durumundadır. Hatta piyasa atanamayan öğretmenlerle doludur. Bilginin değeri, kıymeti azalmıştır, insanlar sosyal medyadan, Youtube’den de bilgi edinmektedir. Bilginin elde ediliş şekli kolaylaştığı için insanlar bilgi kaynaklarını önemsememektedirler.
Eskiden öğrenciler öğretmenlere muhtaçtı. Günümüzde tam tersi bir durum olmaktadır. Profesyonel bir eğitimci öğrencisini sevmeye mecburdur. Yoksa başarılı bir öğretmen olamaz. Öğrenci öğretmeni sevmiyorsa başka zaman sevebileceği yeni bir öğretmen bulma şansı vardır. Fakat öğretmen öğrenciyi genel olarak sevmiyorsa, hangi zemin ve zamanda olursa olsun başarılı olması çok zordur. Bu durum üniversite hocaları için de geçerlidir. İyi bir hoca ile iyi bir akademisyen farklıdır. İnsan iyi bir akademisyen, kötü bir hoca olabileceği gibi, kötü bir akademisyen iyi bir hoca da olabilir.
Öğretmenlerin maalesef bu şansları yoktur. Onlar öğrencilerini sevmiyorlarsa kötü öğretmen olma kaderlerini bir türlü aşamazlar. Bu durum da alanında başarılı olmak isteyen öğretmene öğrencisini sevme zorunluluğunu getirmektedir.
Öğretmene kutsiyet atfetmek onu aynı zamanda eleştiriye kapalı hâle getirmektir. Eleştirin olmadığı yerde hakikat tecelli etmez. Öğretmene kutsiyet atfetmek: tembel, işini yapmayan, mesleğini, öğrencilerini sevmeyen hocaların sırtına geçirilmiş bir zırh olmakta, bu anlayış hocanın yanlışlarını koruyan yapı oluşturmaktadır. Saygı verilmez alınır. İşini seven, öğrencilerine manevi bir haz ile bağlanan her öğretmen hak ettiği saygısı elbet görecektir.
Öğretmenlik mesleği gittikçe profesyonel bir alana dönüşmüştür. Herkes işini iyi yapmakla, mesleğinin, makamının hakkını vermekle sorumludur.
Mesleğinin hakkını vermeyen öğretmene saygı göstermek, bir nevi haksız ödeme gibi bir durumdur. Mesleğinin hakkını veren, iyi niyetle çalışan öğretmenler elbette öğrenciler ve toplum tarafından ziyadesiyle sevilmektedir. Bu durum mesleğin saygınlığını artırmaktadır. Fakat bu saygınlık kutsiyet seviyesine çıkarıldığı zaman iyi öğretmenle kötü öğretmen arasındaki makas azalacağı için öğretmenlik mesleği zarar görecektir. Günümüzde “Bir harf öğretene kırk yıl köle olma devri geride kalmıştır” Öğretmenlik mesleği kutsal bir meslek değildir fakat çok saygın bir meslektir. Saygınlık toplu bir ikram değil, çalışarak, işin hakkı verilerek kazanılır.
Son iki cümle yazının özeti. Hocama katılıyorum,kutsallık değil saygınlık ön planda olmalı. İşini sevmeyen de bu mesleği yapmamalı.