Önce -ve yine, kim bilir kaçıncı kez- şunu söyleyeyim:
Biz, Cumhuriyet’e aşığız diye Fatih’e, Kanuni’ye ve bununla birlikte Osmanlı soyunun yönettiği büyük bir imparatorluğun mirasçılarıyız diye de Atatürk’e dil uzatanlardan değiliz.
Mete de bizimdir Ata da; Bilge Kağan da bizimdir esir Çelebi Mustafa da...
Hepsi bizim ecdadımızdır; yaptıkları iyi, büyük, unutulmaz şeyler bizim göğsümüzde bugün de parıldayan madalyondur. Varsa insan olarak işledikleri kusurları da yine insanca, komplekssizce sahipleniriz ve varsa iyiliklerini silip atmadan hataları kabul ederiz.
Adalet budur, değil mi?
Hiçbirini putlaştırmayız! İslam budur, değil mi?
Bu hâleti anlayabilene, hak verene selam olsun!
Sadede gelelim, yeni bir yılın henüz ilk haftasındayken çok uzak geçmişin bir sayfasını karıştıralım, vefa ile:
Arapların putlara Perslerin ateşe taptıkları dönemden 800 sene kadar önce, bir ve tek olan Tanrı’ya inanan Türk Hun Hükümdarları, Nardugan (yeni yılın ilk günü) gibi özel zamanlarda ordu-milletin huzuruna çıkarak şu duayı okurlardı (*):
“Ulu Tanrı!
Her şeyi yaratan Tanrı!
Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı!
Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı!
Kuru derelere pınar koşturan, ota ağaca can yürüten, ottan ağaçtan çiçek çıkartan, çiçeklerden oğul veren, arıya bal yaptıran Tanrı!
Günümüzü aydınlatan, gecemizi yıldızlarla süsleyen Tanrı!
Bize yeni bir yıl veren Tanrı!
Bu yıl bize bol ver, bolluk ver!
Otumuz otlağımız bol ver! Kulunlarımız kuzularımız bol ver!
Yapağımız yünümüz, yağımız sütümüz, peynirimiz, kımızımız bol ver! Yağmurumuz suyumuz bol ver!
Avlağımız avımız bol ver!
Urısı, kızı oğulumuz bol ver!
Anamızı balamızı, oğulumuzu kızımızı, gencimizi yaşlımızı, bu Kara Yer üzerinde hepimizi kara çorlardan sakla, isizlikten bizi esirge Yüce Tanrı!
Yayımız yaman, okumuz şaşmaz, kılıcımız keskin kıl!
Yağının başını munsuz, bileklerimizi güçsüz, yüreklerimizi umutsuz koma! Bahar geçsin yaz gelsin, yaz geçip güz gelsin, güz buduna yeğni gelsin!
Kuzumuz, kulunumuz, oğulumuz çok olsun!
Türk çoğalsın Acun üze bey olsun! Aç, çıplak kalmasın, acun düzen dirlik bulsun! Yer ve gök ülüşü için, atalarımız tini için sunduğumuz iduklarımızı una!
Yüce Tanrı!
Türk Budun ilsiz kılma, TÜRK Budun başsız kılma, TÜRK Budun töresiz kılma, Hun Budun yüzün yere vurma, TÜRK Budun tutsak kılma, hatun olacak kızlarımızı kun, bey olacak oğullarımızı kul kılma! Türk budununu koru!”
(*) Kaynak : Ronald Cohn Jesse Russell, Tengriism, bookwika, VSD (1 Jan. 2012)
İçinden önce kendine ve ulusuna, sonra bütün insanlığın hayrına iyi dilekler geçiyorsa duanın kötüsü olur mu hiç?
‘Ama bu hiç Müslümanca değil’ diye atlayan kardeşim; hatırlatırım, Türk hakanlar bu duayı dillendirirken İslam henüz tebliğ edilmemişti.
Buna rağmen ‘her şeyi yaratan, esirgeyen, bağışlayan Tanrı (Allah)’ olgusu, imanı, inancı hakanlarımızın dualarının her bir kelimesine nakış nakış işlenmişti...
Neyse, bunlar uzun hikâyeler. Bilen zaten biliyor, bilmeyen de araştırır, öğrenir. Kitap okumuyorsa da Google diye bir şey var kolaycılar için...
Değerli okurum, sevgili ‘anlayanım’, yeni yıl size uğur getirsin.
Birkaç gün evvel selamladığımız 2025, sağlıkla, huzurla, bereketle, bollukla, dünyaya yetecek kadar barışla ve umutla gelsin...
Sonunun 25 olması ayrıca güzel; dilerim memleketime de hassaten daha bir uğurlu gelsin...
'Hakkın yandırdığı çırağın (ışığın) yanadursun' eline sağlık hocam.