Eğitimci-yazar Şeref Oğuz, 7 Aralık 2021’de kendi sosyal medya portalı serefoguzkamuspotu.com’da yazmıştı: Okullarda Velikrasi…
Siyasal doktrinlere gönderme yaptığı o yazının girişinde ‘aslında velikrasi diye bir şeyin olmadığını ama bugünün velilerine bakarak böyle bir terim geliştirdiğini’ söylemişti. Metnin sonrası velikrasi eğilimli velilere yönelik tatlı-sert eleştiriler içeriyordu.
Sayın Oğuz diyordu ki: “Anlatmak istediğim (sorun), velilerin kurduğu WhatsApp grupları üzerinden okulları yönetmeye kalkmaları… Öğrenme-öğrenci odağı yerine velileri memnun etmeye kaymış mevcut sistem, özellikle de özel okullarda büyük sorun oluşturmaya başladı”. Hiç kuşkusuz böyle derken bütün özel okul velilerini değil, yaygınlaşan bir eğilimi ve velilerin de bir kısmını kast ediyordu.
Ne dersiniz peki, haklı mı?
Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Yusuf Tekin’in 2024-2025 eğitim-öğretim yılı başında altını ısrarla çizdiği ’Okullarda veli WhatsApp grupları ve sınıf anneleri gibi uygulamaları uygun görmüyoruz ve istemiyoruz!’ açıklaması, bunca somut örneğe karşın hiç kimse sayın Oğuz’a hak vermese bile en azından sayın Bakan’ın onunla aynı doğrultuda düşündüğü veya öyle düşünenlere hak verdiği şeklinde yorumlanabilir.
Özetle:
Birileri ‘Velikrasi’ diye adlandırılan saçmalığın farkında, onu gerçek ve kaliteli eğitimin karşısında bir tür çeldirici tehdit olarak görüyor ve Bakanlık da olaya yine bu açıdan bakıyor.
Doğru yaklaşım!
★★
Bu durumda ne yapılacak peki?
Öncelikle Sayın Oğuz ve Sayın Tekin gibi her birimizin de ‘bütün çocukların matematik dâhisi olamayacağını, hepsinin Fazıl say gibi piyano çalamayacağını, her 8’nci sınıf öğrencisinin LGS’den 500 tam puan alma potansiyeline sahip olamayacağını, üniversite sınavında Boğaziçi puanı tutturamamış gençlerin hepsinin ileride başarısız insanlar olmayacağını; ilelnihaye çocukların yarış atı gibi koşturulamayacağını, öyle bir yaklaşımın harbî acımasızlık hatta bir çeşit ruhsal arıza olduğunu’ kabul etmemiz gerekiyor.
Diğer yandan bilmeliyiz ki bu sorun zamandan ve mekândan azade bir sorundur. Bir bizim çağımıza, bir yaşadığımız bölgeye özgü değil.
Başkaları da mütemadiyen yazmış, çizmiş bu sorun üzerine ama görüyorsunuz ya yıllar geçiyor, hükûmetler ve bakanlar değişiyor, toplumun özel okul algısı ne yazık ki olumlu yönde değişmiyor! Aksine yanlış tutumlar daha da yaygınlaşıyor ve hatalar derinleşiyor. O hatalar da kurumsallaşamamış okulları yanlış stratejilere itiyor. Kısır döngü bu…
Çok yazık!
Eğer biraz abarttığımı düşünüyorsanız lütfen şu tarihi anekdota bakınız:
Yarım yüzyıl kadar önce, 1967 yılının 3 Şubat günü TED Ankara Koleji Müdürü Burhan Göksel, ‘Ankara Koleji Sayın Veli Adayları’ diye başlayan iki sayfalık tarihi mektubunda Türkiye’nin ilk özel okulunun aday velilerine neler söylemiş, o kapıdan hangi bilinci edindikten sonra girmelerini öğütlemiş. İçerikle birlikte üslubun inceliğine ve 1963-1967 arasında Kolej müdürlüğü yapmış bir eğitimcinin yüksek nezaketine, kullandığı saygın diplomatik dile bilhassa dikkat etmenizi dileyerek o mektuptan alıntılar paylaşıyorum:
· Kolejimizden bu broşürü istediğiniz ve yavrunuzu okulumuzda yetiştirmek arzusunda olduğunuz için size müteşekkiriz.
(…)
· Çocuğunuzu vereceğiniz Ankara koleji bir özel okuldur. Bu (özel) lik, onun bir hayır kurumuna (1928’de kuruluş adlandırmasıyla Türk Maarif Cemiyeti’ne; 1946 yılından sonraki adlandırmayla Türk Eğitim Derneği’ne) bağlı oluşundan ve ücretle öğretim yapmasından ibarettir...
(…)
· Bazı çevrelerin ve kişilerin ücretli ve özel bir okulda okuma konusundaki eski ve yanlış anlayışına katılmadığınızı umuyoruz. Çocuğunuz için vereceğiniz ücretin tek sağlayacağı hak, onun bir Kolej öğrencisi olarak Kolej kapısından içeri girebilme hakkından ibarettir. Eğer siz de bu anlayışta iseniz bize geliniz.
(…)
· Kolej özel okuldur, lakin varlıklı aile çocuklarının toplandığı bir imtiyazlılar okulu değildir. (…) Öğrencinin velisine şüphesiz ki çok değer verir fakat asıl görevi çocukla ilgilenmektir. Onun soyadı ile değil, kendisiyle ilgilenir.
(…)
· Bir çocuğun mükemmel bir okula verilmesi ile anne ve babanın yetiştirme görevinin bittiğini sananlar (maalesef) bulunmaktadır. Çocuğu yalnız okulun yetiştirdiğine inanmıyoruz. Okul, aile ve çevrenin, çocuğun yetişmesinde orantılı sorumlulukları vardır. Özellikle okul dışı zamanlarında velinin bu sorumluluğu daha da fazladır. Çocuğunuzun öğrenim süresince bu sorumluluğu taşıyacak, okulla daima el ele olacaksanız, bu görüşte de berabersek bize geliniz…
(…)
· Çok sevdiğiniz yavrunuzun yetkili ve güvenilir ellerde bu amaca (her bakımdan kaliteli eğitime-öğretime) ulaşacağına inanınız.
Saygılarımla, TED Ankara Koleji ve Tesisi Genel Müdürü
Burhan Göksel (3 Şubat 1967, Ankara)
Bir dipnot: Burhan Göksel’in özel okul gerçeğine ilişkin görüşleri, 1964 yılında ‘TED Ankara Koleji Velileri İçin Rehber (1964-1965) - Neyiz, Ne Yaptık, Ne Yapacağız?’ başlığı altında TED Ankara Koleji yayını olarak kitaplaştırılır. Meraklılarının bu kitabı nadirkitap.com’dan edinmeleri mümkün.
★★
Bugün gelişi güzel seçilmiş herhangi 10 şehirlerden herhangi 100 özel okul velisine aynı bilgilendirmeyi yapsak acaba yüzde kaçından bu kaliteli beklentilere ilişkin olumlu (onaylayan), yüzde kaçından olumsuz (reddeden) yankı alırız?
Ama bu yanlış soru !..
Sorunun doğrusu şu: Kaç özel okul, bugün nasıl tepki alacağını umursamadan ve her şeyi göze alarak TED’in 1967’de yaptığıyla aynı bilgilendirmeyi yapabilir?..
Düşünelim; kaç okul veya okulların yüzde kaçı?
★★
‘Eğitim dünyası, sorunlar yumağı’ hatta biraz daha ileri gidip ‘Türkiye’de eğitim sisteminin iki eksiği var: Biri eğitim, diğeri de sistem!’ diyoruz ya hani…
Ne yazık ki bunda büyük gerçeklik payı var!
Yıllara, on yıllara dayanan ihmaller ve beceriksizlikler dizisidir bu. Çekirdeğe inemeyen kozmetik çözümler, bu acı gerçeği değiştirememiş.
Ele aldığımız bu alt başlık (özel okul algısındaki yanlışlıklar) da tüm o sorunlar içinde ayrı bir alt başlık. Hem yarım yüzyıl önce Burhan Göksel’in hem daha yakın zamanda gazeteci-yazar Şeref Oğuz gibi sorunu doğru çözümleyen diğer eğitimcilerin bize önerdiği gibi; ‘özel okulun neden özel okul olduğunu egolarımızla değil de aklıselimle idrak edebilirsek’, dolayısıyla algımızı gerçekçi yaklaşımlarla güncellersek; bugün ülkemizde K12 düzeyinde 14 bin 179 özel okulda öğrenim gören 1 milyon 578 binin üzerindeki çocuğumuza en büyük iyiliği yapmış oluruz.
Veliler tabii bu iyileşmenin öncüsü olurlar. Başka cephelerde, başka ayrıntılarla da bunun devamı mutlaka gelir.