Bugün Şubat’ın 11’i...
Soğuk, mat, pek de huzur telkin etmeyen bir kış günü...
Dört gün sonra, takvime sihirli bir değnek dokunacak sanki; 14 Şubat Sevgililer Günü’nde, tabii bir sevgilisi olanlar ve özellikle de o sevgili tarafından ama’sız, çünkü’süz sevilenler, bir çeşit sevgi bayramı yaşayacaklar.
Ne güzel!
Ve fakat yaklaşan o bayramın sadece bir gün öncesi, 13 Şubat, çok acıklı bir yıldönümü benim için. Sadece benim için değil tabii, şiiri ve Füruğ’u bilen, seven, önemseyen herkes için...
Bu da sadece iki gün sonra...
Tanıdığınız ya da hakkında bilgi sahibi olduğunuz ve kendisiyle ilgili olarak ‘O böyle bir finali hiç hak etmiyordu, hayatı böyle sonlanmamalıydı’ dediğiniz kaç insan vardır?
Azdır herhalde…
‘Kahramanlar’ değil mi?
Kahramanlarımıza kötü sonları yakıştırmayız; ama öte yandan insanların kahraman oluşlarıyla hayatlarının nasıl ve ne uğruna sonlandığı arasında açık bir bağ var.
Klasik anlamda kahraman olmayan ve fakat tarih ve kültür açısından çok önemli izler bırakarak sonsuzluğa göçmüş insanlar da var.
Tarihin akışını değiştirmiş, çığır açmış bilim ve sanat insanları, deha düzeyinde sporcular; yönetmenler, yazarlar, şairler…
Bir şair biliyorum, onlardan biri.
Hatırlanmayı, tekrar tekrar okunmayı hak eden biri:
‘Ben maviye inanırdım
Boynumdaki yorgun damarların mavisine
Beyaz dalgaları omuzlayan deniz mavisine
Denizin bittiği yerde başlayan
Göğün mavisine inanırdım
Bir de ensemdeki dövmeye inanırdım’
diyor Furuğ Ferruhzad.
Evet, yarım yüzyıl önce hayatını çok talihsiz biçimde kaybeden İranlı kadın şair Füruğ Ferruhzad, belki klasik anlamda kahraman değil; ama tarih ve kültür açısından çok önemli izler bırakarak aramızdan ayrılmış bir dünyalı.
Ferruhzad, 5 Ocak 1935'te Tahran'da doğmuş.
Babası dönemin önemli askerlerinden biri Furuğ, 16 yaşında liseyi bitirmiş ve İran’ın ünlü simalarından Pevez Şapur ile evlenmiş. Bir oğlu olmuş. Üç yıl süren evliliği boşanmayla sonuçlanmış ve oğlunu bir daha görememiş.
İşte üstesinden gelebilen bir kadını sıradışı bir sanatçıya dönüştürebilecek çok güçlü bir neden !..
Çocuğunun özlemiyle yanıp kavrulan Füruğ, yaşamını yazarlık ve gazetelerde editörlük yaparak kazanmış.
20’li yaşlarında İranlı büyük sanatçı İbrahim Gülüstan’la tanışmış ve sinemaya ilk adımını atmış. Oyunculuk, senaristlik, kameramanlık, yönetmen yardımcılığı, dublaj, montaj ve yaratıcı film editörlüğü yapmış. 1962 yılında, henüz 27 yaşındayken yaptığı belgesel filmi o yıl İtalya’da Belgesel Filimler Festivalinde birinciliği elde etmiş. 1963 yılında yaptığı ‘Kara Ev’ filmi, Almanya'da düzenlenen Ober Havzen Film Festivalinde en iyi film ödülünü almış.
Bu filmin çekimleri için gittiği Tebriz Cüzamlılar Evinden bir çocuğu evlat edinmiş. 13 Şubat 1967'de geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirmiş. Öldüğü gün 33 yaşındaymış…
Akıllara durgunluk verecek nitelikte, saçma sapan bir kazayla sona ermiş hayatı…
1962 yılında, o henüz hayattayken Füruğ ile ilgili, birisi UNESCO diğeri Bernardo Bertolicci tarafından iki belgesel film hazırlanmış ve bu filmler yayınladığında Avrupa’da büyük yankı uyandırmış.
Modern İran şiirinin önde gelen isimlerinden olan Furuğ Ferruhzad, ilk şiirlerini İlkokulu bitirdiği yıllarda yazmış. İlk şiir kitabına oldukça mânidâr bir isim vermiş: Tutsak
Bir yıl sonra da kocası Pevez Şapur’a ithaf ettiği ‘Duvar’ adlı kitabı yayımlanmış.
1963 yılında yayımlattığı ‘Yeniden Doğuş’ adlı kitabıyla şiirinde zirveye ulaşmış Füruğ...
Ölümünden sonra ise İranlı yayımcısı Füruğ’un yayımlanmamış tüm şiirlerini ‘Soğuk Mevsim’ adı verilen bir kitapta toplamış…
Düşünceleri ve şiirleriyle İranlı kadınları olduğu kadar Asya’dan Güney Amerika’ya, Çin’den Afganistan’a, tüm ulusların baskıcı rejimler ve kısıtlamalar altında yaşayan kadınlarını da etkilemiş bir şair o...
Kadınların sorunlarını ele aldığı şiirleriyle ve sinema kanalıyla öne sürdüğü fikirleri, dönemin İran’ında şiddetli tartışmalara neden olmuştu. Gelenekçi İran hükumetlerinin kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılığı sürekli eleştirdi ve kadınların daha iyi koşullarda bir yaşama kavuşmasını, tıpkı Türkiye’deki kadınlar gibi haklar elde etmesini, savundu.
Aslında O, iki tarafı keskin bir bıçak gibiydi; hem radikal dinci görüşlere hem de Şah döneminin despotluğuna da karşı çıktı.
İlginçtir, Füruğ’un fikirlerine karşı oldukları halde ülkedeki bütün kadınların tepkisini çekmek istemeyen çevreler, onun çoğu şiirini erotik olmakla itham etti.
Buna Türkçede ‘çamur atmak’ deniyor.
Allah’tan ne şiirlerinde ne de sonu çok acıklı biten hayat hikâyesinde atılan çamurların izi kalmadı.
Çamur atanlar unutuldu gitti, Füruğ’un adı tertemiz.
Ve o gerçekten çok sıradışı, çok kudretli bir şair…
Füruğ Ferruhzad’ın şiirleri ve yaşamı hakkında çok sayıda makale ve kitap yayınlandı, sonradan yaşamı filme alındı.
Öldükten sonra değeri çok daha iyi anlaşıldı elbette.
Büyük şairlerin çoğunda olduğu gibi…
Füruğ, bir şiirinde diyordu ki:
‘Ne tuhaf bir dünya
Kimsenin işine karışmıyorum
Kimseyi incitmiyorum ve her an kendimleyim
Böyle olunca herkes beni kurcalıyor…’
İşte bu durumu da herhalde ‘Hepimizin hayatında olduğu gibi’ diye niteleyebiliriz.
Baskılar altında hak ettiği hayatı yaşayamamış olsa da özel bir zamanda onu hatırlamak ve şiirlerini okuyabiliyor olmak çok güzel!
Ve ne büyük bir şans...
Huzur içinde uyusuın...