Hoş geldin Ekim!
Ne güzel bir adın, ne derin anlamın ve ne güzel çağrışımların var senin...
İnternet yayını yapan cemkafadar.net’te Cansu Altaş imzasıyla düşülmüş bir not var bu bağlamda. Diyor ki Altaş:
“Eskiden Teşrinievvel, İlk teşrin olarak bilinen Ekim, dilimizde ‘ekilecek yer, tarlaların ekilip sürüldüğü ay’ demektir. Kış öncesi nefes alındığı ve boş geçtiği için ‘Avara ayı’ da olan Ekim, Anadolu’nun farklı yörelerinde Darıay, Harmanay, Değirmen ay, Biçinay, Döküm vakti olarak da adlandırılmış. Ekim, öz be öz Türkçe bir kelimedir...”
Böyle özel bir güz karşılamasından hemen ekmekle-dikmekle ilgili olduğu muhakkak esas konumuza geçiyorum:
Çok seviyoruz ağaçları, değil mi?
Seviyor musunuz gerçekten?..
(?!?)
Duraksadınız mı? Kararsız iseniz ya da eğer ağaçlar olmadan hayatın neye dönüşeceğini tam tahayyül edemiyorsanız bir ağustos günü Ankara’dan Konya’ya yolculuk etmenizi tavsiye ederim.
Ağaçsız, gölgesiz, sevimsiz bir dünya…
Peki o çok sevdiğimiz, yemyeşil ve ferah yaşam duygusunu en çok borçlu olduğumuz ağaçların ömürleri ne kadar?
Zeytinin mesela?
Kaç yıl yaşar zeytin, ceviz, elma ağaçları? Hiç düşündünüz mü?
★★
Düşünmüşsünüzdür tabii…
Benim ki unutanlar için bir anımsatma: Olağan iklim ve çevre koşullarında ve elbette bütün zamanların en tehlikeli tahrip makinası olan insanın acımasız yüzüyle karşılaşmazsa ya da diyelim ki çok şanslıysa ve herhangi bir doğal afete; yangına, sele, toprak kaymasına, keçi kemirmesine falan da maruz kalmazsa işte o zaman hangi ağaç, ne kadar yaşıyor, buna bir bakalım:
Önce insandan daha kısa ömrü olan ya da ortalama insan ömrüne yakın yaşayan ağaçlar. Cılız otsuları saymıyoruz tabii:
Şeftali: Ortalama 25-30 yıl yaşıyormuş…
Vişne: 40-50 yıl…
Asma: 40-50 yıl…
Badem: 40-50 yıl…
Ayva: 50-60 yıl…
Kiraz: 60-70 yıl…
Ve görece insandan biraz daha uzun yaşayan ağaçlar:
Kavak: Ortalama 100-150 yıl yaşıyormuş…
Söğüt: 100-150 yıl…
Fındık: 150-200 yıl…
Kestane: 200-500 yıl…
Çam (250’den fazla türü var): Türüne göre de çam ağacının ömrü 100 ile 1000 yıl arasında değişiyor…
Son olarak; eğer bir doğal felaketle ya da insanın acımasızlığıyla karşılaşmazlarsa bizim hayalini kuramayacağımız kadar uzun yaşayabilen ağaçlar:
Elma: İnanması güç ama o narinliğine, inceliğine rağmen 300 yıl kadar yaşayabiliyormuş…
Armut: Yine ortalama 300 yıl…
Ceviz: 500 yıl…
Kayın: 900-950 yıl…
Çınar: 1000 yıl…
Sedir: 1000-1200 yıl…
Ihlamur: 900-1000 yıl…
Meşe: 1000-1100 yıl…
Köknar: 1000-1200 yıl…
Ve sıkı durun, zeytin: Ortalama 1500 yıl yaşıyormuş…
★★
Sokağınızda hangisi veya hangileri var? Kaldı mı?..
Siz peki, hangisini çekirdek ya da fidanken büyütüp ağaca dönüştürdünüz? Hiç oldu mu?..
★★
Neyse; az evvel sizinle paylaştığım bilgiler, Instagram’daki MS Bilim (@msbilim) sayfasından; ama merak etmeyin, teyidini aldım. KTÜ günlerinden çok sevgili dostum, Orman Bakanlığı’nın çok kritik mevkilerinde başarılı çalışmalar yapmış Orman Mühendisi Ayhan Deligöz, bunların ortalama bir hesapla ağaç yaşam süreleri olduğunu doğruladı.
★★
Şimdi başka bir boyuta geçerek düşünelim sevgili dostlar:
Zeytinin ortalama 1500 yıl yaşadığı ve yani diyelim ki MS 521 yılında Göktürk Hükümdarı Bumin Kağan’ın Ötüken’in derinliklerine ya da Hazreti Muhammed’in doğumuna tanıklık eden şanslı bir Mekkeli seyyahın İskenderiye kıyısına diktiği zeytinin meyvesini bugün siz toplayabiliyorsunuz.
Sadece zeytinin değil, tarihin de tadına bakabiliyorsunuz…
Ama...
Bir bakın, zeytin ağacı yaşına rağmen nasıl da mütevazı !..
Hayatı da zaten sizin insafınıza bağlı. Dilerseniz kesip atabiliyorsunuz. Bu cinayetten sayılmıyor...
Yine de sakın ondan üstün olduğunuzu düşünmeyin; zira ortalama insan ömrü 75 yıl ise zeytin sizden 21 kat daha dünyalı…
Sıradan bir meşe ağacı sizden 13 kat daha dünyalı…
Yine sıradan bir ceviz sizden 6 kat, elma ağacı 4 kat daha fazla dünyalı, dünyaya ait, dünyanın ve yani mekânın sahibi…
Evet, daha ‘dünyalı’ !..
Aklına estiğinde, en çok bir iki kanun maddesini ya da bilmem ne encümeninin ÇED veya bilmem ne raporunu değiştirerek yüzlercesini, binlercesini kesip attığın o ağaç…
Ağaçlar…
Düşün, kimin kime yadigârı?
Ama sen zannediyorsun ki ‘babanın malı’.
Değil işte, öyle değil !