Üzerinden epey zaman geçti; ama MEB’in müfredatları yenileme açılımıyla birlikte konunun yeniden güncellik kazandığını düşünerek ‘hatırlatıyorum’:
‘International House’ın Dünya Organizasyonu Öğretmen Eğitimi Koordinatörü Shaun Wilden, bir sivil toplum kuruluşunun 9 yıl önce Antalya’da gerçekleştirdiği seminere konuk olmuştu. Wilden, benim de dinleyiciler arasında olduğum o konuşmasına ’21.Yüzyılın ABC’sini biliyor musunuz?’ sorusuyla başlamıştı.
Oxford Univesity Press’den çıkan Mobile Learning kitabıyla adından söz ettiren İngiliz eğitimci, salondakilerin verdiği birkaç yanıttan sonra kendi çarpıcı hikâyesine geçmişti. Üstünden bunca zaman geçmiş olsa da o etkileyici eğitimcinin hangi saptamayla söze başladığını çok iyi anımsıyorum:
’25 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Mesleğime başladığımda ABC’ler şimdikinden daha değişikti. Bilmemiz gereken şudur ki onları ve daha genel anlamda eğitimi, teknoloji değiştirdi.’
★★
Şimdi, okumakta olduğunuz bu yazıyı kaleme alırken ben Wilden’ın dokuz yıl önceki deneyimini görece aşmış durumdayım; eğitimci olarak 30 yılı aştım...
Ve hem genel açıdan ‘21.Yüzyıl’ için hem de daha spesifik anlamda ’21.Yüzyılda eğitimi ele alış’ açısından bugün teknolojinin ve bilişimin en güçlü katalizör, en etkili yenileşim faktörü olduğunu düşünüyorum.
Bu sadece 30 küsür yıllık birikimle aşılabilecek sihirli bir keşif eşiği midir?
Elbette değil!
Herhangi bir yüzyılda eğitimi neyin değiştirdiğinin, okulları nelerin geliştirebileceğinin ve tabii ne(ler)den mahrum kalmanın eğitimi ülkeler düzeyinde kısırlaştırıp gerileteceğinin farkına varabilmek için o yüzyılın bir çeyreği kadar öğretmenlik yapmak şart değil; sezgi gücü yüksek, algıları tamamen açık herhangi bir eğitimci de sadece ve sadece birkaç haftasına tanık olduğu bir yüzyılın koşullarını ve gereksinimlerini doğru tanımlayabilir.
Durumu biraz küçümsemiş mi oldum?
Öyle değil aslında; bu iş çok önemli ve ben de asla karşı karşıya olduğumuz durumu küçümseme niyetinde değilim.
Aksine; özellikle Z kuşağı ve sonraki kuşaklar nezdinde ‘teknolojinin kolay kavranabilir, çağa özgü sosyo-kültürel değişimin çabuk anlaşılabilir, karmaşık gibi gözüken sorunların da aslında kolaylıkla çözümlenebilir’ olduğunun altını çizmeye çalışıyorum.
Bununla birlikte, bir çağı nasıl adlandırırsak adlandıralım, içeriğinde diğer çağlarla aynı olan bazı evrensel gerçekler ve gereksinimler bulunacağını, bunların koşullar ne olursa olsun değişen nüfusa bağlı biçimde mutlaka oluşacağını; dolayısıyla inşa edilen girişimlerin beliren yeni gereksinimlere yönelik çözüm arayışları da doğuracağını düşünüyorum.
Bilmem katılır mısınız?
Ve fakat sizin, benim, bizim günübirlik sosyo-politik tercihlerimizden çok daha önemlisi:
‘Aydınlanma gereksinimi’...
Söz gelimi milattan önce on beşinci, sekizinci, üçüncü yüzyıllarda; keza milattan sonra dördüncü, onuncu, on altıncı ve yirminci yüzyıllarda -belki farklı oranlarda ama daima hissedilir biçimde- vardı.
‘Okulları sürekli geliştirme zorunluluğu’...
Milattan önce on birinci yüzyılda; keza milattan sonra on sekizinci yüzyılda çok iyi hissedilir biçimde vardı bu zorunluluk. Görenleri, kabul edenler, gereğini yapabilenler uçtu gitti...
‘Müfredatları çağa uygunlaştırılması ve ulusal değerler gibi dünyanın bütünlüğüne de uygun hale getirilmesi gereksinimi’...
Milattan önce de milattan sonra da inkâr edilemez biçimde vardı bu gereksinim de. Kim, ne yaparsa yapsın önüne geçmek için; bizden sonra da bu gereksinimden söz edecek bilgelerin, filozofların, aydınların var olacağından hiç kuşkunuz olmasın. ‘Evrenselleşme’, içinde barışı ve uzlaşmayı, eşitliği, küresekl adaleti içeren çok büyük bir ütopya. Hem de dünyanın her yerine yayılmış bir ütupya bu. Bugün kıyıma soyunmuş, dünün mağduru İsrail’de bile böyle ‘hâle, duruma aykırı’ ama zaman üstü düşünen öncüler vardır, hep olacaktır. İnsanlık onuru dil, din, ırk, sınır tanımıyor çünkü. Bakınız: Geçtiğimiz hafta Hollanda’da oynanan Ajax-Maccabi Tel-Aviv maçı öncesinde Hollandalı taraftarların İsrail’in soykırım politilarına gösteriği muazzam tepki. İnanılmaz derecede samimi ve etkiliydi. Bildiğim kadarıyla Türkiye hariç, İslam ülkelerinin hiçbirinde Hollanda’daki o gösteriler kadar etki ya da yankı uyandıran gösteri gerçekleştirilmedi.
Doğru her şeye rağmen hep var, gerçek sadece bir yere ait değil özetle...
Bu, apayrı bir araştırma ve yazma konusu!
(Devamı yarın)