(Dünkü yazının devamı)
(...) ‘Var olan teknolojileri eğitim alanına uyarlama çabası’...
Bu gayret, milattan önce birinci yüzyılda olduğu gibi milattan sonra on yedinci yüzyılda da ve sonrasında da tabii ekonomi ve siyaseti sarsacak biçimde vardı. Mancınık da kendi çağında gelişkin bir teknolojik ürün değil miydi? Divit, mürekkep, matbaa keza...
Bu tümcenin için biz şimdi ‘yeni’ sıfatını ekleyelim, ‘yeni teknolojileri ekleme çabası’ olsun bizim çabamız…
‘Demokrasinin ne olduğunu bilen, onu işine geldiğinde değil de her zaman kullanmaya ve başkalarında da kullandırmaya gönüllü, kendi dairesi dışında da iyi, dürüst, merhametli, adil olabilen yurttaşlar yetiştirme zorunluluğumuz’ var.
Hem de yaşamsal bir zorunluluk bu!
Bu zorunluluk da elbette önemini hiç yitirmiyor. Milattan önce de Milattan sonra da, mavi gezegenin insan egemenliğinde geçmiş 130 bin yılının istisnasız her bir anında, ilkel çağlar dahil, bu zorunluluk çok baskındı, çok belirgindi ve çok çok da önemliydi.
Öyle ki uygarlaşma hikâyemizin her ayrıntısı, bizim bu zorunluluğa kendi çağımızda nasıl yanıt verdiğimizle ilgilidir.
Keza; ilkel çağları ilkel yapan da sadece teknoloji ve konfor eksikliği değil, aynı zamanda demokrasi ve insan hakları hususundaki yaşamsal eksiklerdir!
★★
Tablo çok net.
Durum, çağlar üstü…
Ne yapacağız öyleyse; ‘Tarih böyle oluşmuş, şimdiden sonra ne değişir ki’ deyip geri mi çekileceğiz?
Öyle bir lüksümüz yok elbette!
Her ne kadar genel anlamıyla teknoloji, özel anlamıyla ise bilişim, eğitim-öğretim sektöründe çağımızın ‘esas kahramanına’ dönüşmüş gibi gözükse de biliyoruz ki eğitimin ABC’si, 21.Yüzyılda da yine merak, bilgi ve özveriden oluşuyor.
İnsanı, doğanın egemeni yapan şeyler…
Milattan önce de Milattan sonra da…
● Merak: Aydınlanma gereksiniminin öteki adı. Tutuşturan fitil, tahrik eden fünye bu!
● Bilgi: Demokrasinin, doğrunun, gerçeğin ve gelişimin anası…
● Özveri: Bu ise daima hareket halinde olmamız gerektiğinden kötü sürprizlere ve hayalkırıklıklarına karşı en dayanıklı zırhımız. Yeni mücadelelerin eşiğinde en değerli esin kaynağımız, hiç kuşku yok ki özveri anlarından damıttığımız o betimlenmesi güç güven duygusu, gelişim için bazı şeyleri feda etmemiz gerektiğinin de en açık görüntüsü...
Bu değerlerin tümünü bir tek çağa -söz gelimi biz içindeyiz, az da sahiplendik diye 21.Yüzyıla- indirgemek, uygarlık tarihini oluşturan öteki çağların ve kritik dönemeçlerin tümüne haksızlık etmek anlamına gelir.
★★
Eğitimden böyle uzun uzun söz etmişken, üstelik birkaç gün önce de ‘Öğretmenler Gününü’ kutlamışken...
Her çağda ve her koşulda eğitimin temel elementi olan ‘sevgili meslektaşlarımı, öğretmenlerimizi’ anmamak olmaz.
Ülkesine, meslek ülküsüne, insanına, çocuklaraımıza adanmış öğretmenlerimizin her birinin ellerinden öpüyoruz, günlerini de yürekten, bir kez daha kutluyoruz.
Benim vicdanım özellikle bu yıl çok rahat; iki hafta önce çıkan kitabımı (Unutulmaz Şeyler-1) kendi öğretmenlerime ve yaşamış, yaşayan, yaşayacak bütün iyi öğretmenlere adadım. Kitabın içeriğindeki 70 makalenin her birinde onların değerleri, savundukları, vicdanları, merhametleri ve fedakârlıkları var...
Umarım 24 Kasım günü kürsülerde dile getirilen ve içinde öğretmen sözcüğü geçen bütün o övgüler, vaadler, güzel betimlemeler de kısa zamanda gerçeğe dönüşür.