Yaşı tam 80 olan; zayıf, kısa boyuyla uzun işler yapan! Jet Cemil: ‘’Çocukluğumu ve gençliğimi, o yıllardaki Trabzon’un Çömlekçi Mahallesi’nde tüm ailemle birlikte, doğup büyüdüğüm Tellitabya sokaktaki o evde bıraktım.’’
Trabzon’un Kızlar Manastırı ile Tellitabya tepelerindeki, birçoğu gibi aynı kaderi paylaşan yıkılmış, talan edilmiş Savas Kilisesi arasında, kaybolan imarı ve sokak kültürüyle Çömlekçi Mahallesi’nde doğmuştu.
“Hayatın başı ve sonu belli, hiç olmazsa ortasını kaçırmayalım.’’der. Rahmetli oyun yazarı Cahit Atay. Hani ya haksız da sayılmaz değil mi? Bu orta kulvarı ilerleyen yaşında kaçırmayanlardan da biriydi. Bu kısa boylu ama çevik ve hızlı adam!
Mitra Dağı’nın eteklerinden Arafilboyu ve Çömlekçiye’ye bakarken, Büyük Liman’ın ortasında dalıp çıkan sakarmekeler (Dere tavukları) çığırtkan martılarla beraber vals yaparken, bir haziran ayının ortasında doğmuştu.
Çömlekçi Mahallesi’nde; 1945 yılında, Tellitabya Sokağı’nda baba evinde doğdu. Şimdilerde tam 80 yaşında olan, gündüzleri İdmanyurdu Kulübü’nün lokalinde eskileri yad eden, geceleri 1 No’lu Beşirli’nin kaldırımında volta vuran Cemil Melek. Namıdiğer Jet Cemil!

Trabzon’un bana göre yıkılmaması gereken o şirin eski evlerindendi baba evi... Dış boyası Trabzon sarısıydı! Çatısı kırmızıyı andıran, kertenkelelerin altına gizlenmesini çok sevdiği kiremitlerle kaplıydı.
Üç katlı 120 metrekare üzerine olan, o yıllarda tipik birçok Trabzon evinde olduğu gibi bahçesinde güller, karanfiller, hanımelleri, limon, portakal, Rize mandalinası, Trabzon hurması ve küçük bir tavuk kümesi vardı.
Rahmetli babası Hikmet Melek’i, 11 yıl önce 90 yaşında iken, rahmetli annesi Ayşe Melek’i 14 yıl önce 87 yaşında iken kaybetti. Melekler altı kardeştiler! Üç erkek, üç kız.
Hepsi hayatta ve emekli. Hamdi (Antalya’da), Baki, Ceyda, Cevher ve Yıldız. En büyükleri de Jet Cemil idi. Cemil Ağabeyimizin tek evladı vardı. O da şimdi 32 yaşında oldu. Avusturya’nın Graz kentinde yaşayan ve evli olan kızı İrem Akyüzlü Melek. Henüz torun sahibi değil.
Tevfikbey İlkokulu’nun ardından, Trabzon Lisesi’nin orta bölümünü ve benimde mezun olduğum efsane, tarihi okulun lise kısmını da, toplam yedi yılda tamamladı. Okula öğrencilerin şapka takıp gittiği dönemdi.
Futbolda alt yapının start vermediği zamanlardı. Mahalle takımları Korsaningaspor’da futbolla tanıştı. Hemen sonrasında, Trabzon Doğanspor’un
A Takımı’nda 18 yaşında lisanslı olarak futbola başladı. Futbolda kısa sayılan 1.63’lük boyu ile 62 kiloydu. Zayıf ve çelimsizdi ama toplu ve topsuz alanda çok çabuk, adeta pire gibi ve altı pasa sızarak gol yapması ona ilk 11’de forma giydirirdi.
1960’lı yılların başlarında; Çömlekçi, Değirmendere ve Arafilboyu çocuklarının ve gençlerinin eğlencesi, genelde sokak oyunları;çelik-çomak, ceviz, misket, saklambaç, uzuneşek, birdirbir, tıp, evden adam almaca, ip atlama, kovboyculuk, çember çevirme, çiziktaş vs. ve futboldu. En uygun yerde, şimdi Trabzon’un büyük liman sahası olan yerdeki toprak zeminli düz alandı. Yan taraf ise derinliği olan deniz idi.

Taca giden toplar genelde denize giderdi. O tek topu alabilmek için bazen denize girmek gerekirdi. Oyun o yüzden zaman zaman dururdu. Kim çok terlemiş hararet basmışsa, denize o atlardı genelde. Akşamın karanlığına kadar o düz toprak alanda neşeyle bazende hırgürle meşin yuvarlağın peşinde koşarlardı. Liman’ın alargasında, bir yorgun geminin çapasını denize indirirken, sert ve gergin zincirinin sac olan kenarına sürtünerek suya hızla inişinin çıkardığı sese, dönüp dönüp bakarak evlerinin terli terli yolunu tutarlardı. Akşamın karanlığı bazen geç inerdi Çömlekçi’ye!
…Ve bu tozlu toprak ama düz oyun sahasının bir adı vardı: Korsaninga.
Mesela; ‘’Akşama maçımız var unutmayın haaa!’’ diyen ve nerede diye soran birine cevap hazırdı ‘’Korsaninga’da.’’
O yıllarda çocukların, gençlerin vakit geçirdiği şeylerden biri de çizgi romanlar, cep fotoromanlarıydı. Evlerde televizyon, radyo, ellerde cep telefonu olmayan o güzel temiz saf duygulu günlerde, çizgi romanlar meşhurdu. Sinema salonlarının önlerinde çizgi roman pazarı olur satılırdı. Hatta değiş- tokuş yapılırdı. Teksas, Tommiks, Teks, Kızılmaske, Zagor vs… O kitap sayfalarından esinlenerek sahanın adı ‘’Korsaninga’’ koyulmuştu.
*
KORSANİNGA!
Kirli siyasetin, masalara ve evlerin içindeki içten samimi gülen sohbetlerimize ortak olmadığı o günlere dönüyor ve Jet Cemil’i dinliyoruz:’’ Beyaz atletlerimizi masanın üzerine sererdik. Önüne harf ve rakamla şekillendirilmiş karton şablonu koyardık. Arkasına boya ile takımımızın adını:Korsaninga ve numaramızı yazardık. Önüne kuru kafa resmini yerleştirirdik. Pompalı sivrisinek ilaçları vardı. Onun ilaç doldurulan yerini boşaltır. İçine siyah boya dökerdik. Sonra elimizle ileri geri çekip pompayı fıs fıs yaparak, şablonların içini boyardık. İş bitince şablonu üstünden alırdık. Sonra, ipe dizdiğimiz atletlerin, yani formalarımızın kurumasını beklerdik. Al sana mis gibi bir forma.’’
Trabzon’da mesela;Çömlekçi’deki gençlerin oynadığı ilk amatör futbol takımı neredeyse Lacivert- beyazlı Doğanspor’du. Genelde; Arafilboyu’ndakiler, Gençlerbirliği’nde futbola başlardı. Meydan, Hacıkasım ve Cumhuriyet Mahallesi civarı İdmanocağı, Sotka semti İdmangücü, Erdoğdu ve Kavakmeydan’dakiler Erdoğduspor, Ayasofya Mahallesi Fenerbahçe, Boztepe Necmiati, Yenimahalle’dekiler Yenimahallespor, Farozlu futbolcu gençler Yalıspor formasını tercih ederlerdi.
Jet Cemil Ağabeyimiz, kendisine ilk futbol ayakkabısını kramponu, Doğanspor Kulübü’nün o günkü yetkili isimlerinden rahmetli Şeref Karanis’in aldığını hatırlatarak:’’Zamanımızın iyi takımlarından olan Doğanspor’da 1963-1972 yılları arasında oynadım. Bir ara bir yıl Gençlerbirliği’nde oynadım. Yalnız bu arada 1966’da İskenderun’a bahriyeli olarak askere de gitmek zorunda kaldım. İstanbul Yassı Ada’da Muharebe Birliği, ardından Ankara Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na gittim. Oradan terhis oldum. Yirmi dört aylık bir vatan görevinden sonra döndüm. Sekiz kişilik bir aileydik ve evin tek çalışanı babamdı. Askerden önce Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin eski başkanlarından rahmetli Ali Kalkanoğlu’nun mahalli gazetesi vardı, Sabah Postası… Her karnemi aldıktan sonra üç yaz orada çalışmıştım. 16-17 yaşlarındaydım. 1960’lı yılların başıydı. Puntolarla, klişelerle küçük ve büyük harfleri ve fotoğrafları matbaada dizer gazete sayfalarını hazırlardık. Kalkanoğlu beni severdi. Anlayacağın bize de mürekkep ve matbaa kokusu biraz da olsa bulaşmıştır.’’ dedi.
“Terhisten dönünce Trabzon Liman İşletmeleri’ne başvurdum.’’ diyen Melek:
“Trabzon Lisesi diploması, o zamanlar üniversite mezunu çok olmadığı için havada kapılırdı. Başvurum kabul edildi ve orada işe başladım ama Doğanspor’un gündüz idmanlarına eskisi kadar gidemiyor ve akşamları yalnız başıma antreman yapıyordum. Bazen de takımın gece koşularına katılırdım. Artık eskisi kadar saha içinde takıma istediğim katkıyı veremiyordum. Bu beni sıkıyordu, haliyle futbol işine 1973’te nokta koymak zorunda kaldık.’’ diye konuştu.
*
Namıdiğer Jet Cemil, çalıştığı Trabzon Liman İşletmeleri’nde mesai arkadaşı Sevgi Yalman’a aşık olunca, bu birliktelik 1975 yılından bugüne kadar süren, dünya evine girmelerine öncü oldu.

İdmangücü’nün kendisinden daha eski ve çok iyi futbolcularından, maliye üst düzey memurlarından, Sotka’da ikamet eden rahmetli Fuat Yalman’ın kızıydı Sevgi Hanım. Ortahisar’da ki Uzunkum Otel’in şimdiki olduğu yer olan, rahmetli Halim Ağa’nın yerinde bir depo vardı. Orayı süsleyip püsleyip, düğünü orada yapmışlardı.
Kiracı olarak Ganita’ya yerleşti. 1987 yılında emekli oldu.
Emekli olduktan sonra, Ağustos 1988’de benim de şahit olduğum Sarp Sınır kapısı’nın açılışının ardından, şimdi olmayan Sarp Turizmin kurucusu oldu. Sahibi rahmetli Rıfat Güney idi. Tam 20 yıl özellikle Rusya ve Cumhuriyetleri ile Karadeniz Bölgesi arasında turizme hizmet verdi.
Cemil Melek ile rakımı Trabzon şehir merkezinden yüksek olan Polita kahvelerinin serin ortamında buluştuk. Arada bir de olsa başımızın üzerindeki ağaç dallarında şahane öten iri Kisa kuşunun sesi, oturduğumuz mekanın bahçesine adeta huzur serpiyordu.
Hani derler ya:‘’cam kırıkları gibidir bazen kelimler. Sussam acıtır, konuşsam kanatır.’’ İşte böyle bir anısı da var Jet Cemil’in, bunda önceki yazılarımda yaşam hikayesini iki yıl önce kaleme aldığım, geçen yıl 94 yaşında vefat eden İdmanocaklı rahmetli Ömer Lütfü Cinemre Amcamız ile bir anısı vardı. Anlat dedik anlattı: ’’ Trabzon Eski Şehir Stadyumu’nda (Avni Aker) soyunma odasındayız. Doğanspor ‘da direk oynuyorum. Hangi maç olduğunu hatırlamıyorum. Odada duvardaki kara tahtaya tebeşirle maç öncesi takım kaptanı kim ise hocadan aldığı listeyle ilk on biri tebeşirle yazardı. Antrenörümüz yıllar sonra 1 No’lu Beşirli’de komşuluk yaptığımız Cinemre Ağabeyimiz. Kalede Alaman Sabri’nin oğlu Erkan Abi var. Beni de sağ açığa 7 numaralı oyuncu olarak yazmışlar. Mevsim kış. Uzun kollu yün formamızı, şortumuzu giydik kramponlarımızı bağladık. O ara Cinem Abi (Cinemre Hoca) odadan çıkmış farkında değilim 5-10 dakika sonra geldi. Eline silgiyi aldı. Arkadaşlar bakıyor ne yapacak diye derken, tahtadan benim adımı sildi. Ben şok. Şaşırdım ne yapayım derken, Cinem Abi yanıma geldi. ‘Cemil bir değişiklik yaptık son anda. Sen formanı Bedri Hançer’e ver diyince o anda yapmamam gereken bir şey, bir hata yaptım. O mahcup olmuşluk, o utangaçlık, o sinir, o kırgınlıkla formayı çıkartırken sol kolumu formadan çıkardım, sağ kolumu çıkarırken o formayı sağ elime sarıp bir boks eldiveni gibi yumruk yapıp, Antrenörümüz Cinem Ağabeye yumruğu salladım. Düşer gibi oldu. Araya girdiler. Sese yöneticiler odaya girdi. Bana öylesine bir iki tokat atıp ‘S..tir git’ diye bağırınca, ben de odayı terk ettim. Tabi ki haklı da olsam yapmamam gerekirdi. Birkaç yıl sonra Cinem Ağabeyden çok özür diledim. Sonrasında da dostluğumuz yıllarca devam etti.’’
Bu arada Cinemre Hoca ve o anlar aklına gelince gözleri yaşaran Jet Cemil, demli çayından bir yudum, bir de yeni yaktığı Suvva tütünü sarması sigarasından derin bir nefes çektikten sonra, arkaya doğru sandalyesine yaslandı ve devam etti:

‘’Sonra öğrendim ki;maç öncesi akşamı bazı yöneticilerimiz Karadeniz Kulübü’nde yemekte sohbet edip hem de demlenirken, bir gün sonra oynanacak olan maç öncesini de konuşmuşlar. Kulübün işletmecisi benim da arkadaşım olan, hem de takım arkadaşım sevgili Bedri Hançer’in babası namıdiğer Bodos Rıza. Masadakiler yarın oynanacak maçın ilk on birini biliyor. O geceki muhabbetle birlikte Cemil’in yerine Bedri’yi oynatalım demişler. İşte o nedenle Cinem Ağabey’i maç saatinde soyunma odasının dışına çağırdılar ve bunu ona söylediler. Cinem Ağabeyin de akşamki durumdan haberi yok. Beni dün gece masada ilk on birden kesmişler. Onları dinleyip istemeden de beni silince bu olay gerçekleşti. O haftadan sonra ben sezonu kapattım tabi. Bir dahaki sezon Trabzon Gençlerbirliği’ne gittim. Bir yıl oynadıktan sonra buruk da olsam tekrar Doğanspor’a döndüm.’’
*
“JET’’ LAKABI NERDEN GELİYOR?
Okula gittiğim dönemlerde Trabzon Lisesi’ne, mahallesi Çömlekçi’den hep hızlı hızlı adımlara yürüyerek gidip gelmek zorunda kalan, belki birkaç kez belediye otobüsüne binme şansı yakalayan Cemil Melek’e; ‘’Jet’’ lakabının nerden geldiğini sorduk.
‘’Eğitim akşama kadardı. Öğle arası okulun arka bahçesinde arkadaşlarla maç yapar. Ardından paramız varsa peynir ekmek ya da simit yerdik. Okulun koridorunda arka bahçeye çıkan kapının sol tarafında bir kara tahta vardı. Yıllarca da ‘Duyuru’ tahtası olarak durmuştur orada. Belki de halen daha vardır. Sabah döneminin sol zili çaldı, öğlen paydosu oldu. Tahtada iki sınıfın yani bizlerin maç anosu vardı. Kadrolarda yazılmıştı. Seyredeceklere duyurulurdu yani. Çabuk çabuk sınıflardan çıktık. Başka bir sınıf ile sınıf maçımız vardı. Arka bahçeye çıkarken tahta önünde öğrencilerin biriktiğini gördük. Kadrolara bakıyorlardı. Beni görenler ‘Vayyy jet Cemil’’ diye seslenince, hayırdır dedim. ‘Tahtaya bak’ dediler. Mahallemden de beni iyi tanıyan arkadaşım Abbas Selimoğlu, hızlı olduğum, çabuk yürüdüğüm, hep bir yerlere yetişecek gibi olduğum için benim ismimin tam karşısına tebeşirle bir jet resmimi yapmış. Yapış o yapış adımız kaldı ‘’Jet Cemil’

Tam yarım asırdır evli olan Jet Cemil, sivil hayatında korkuyu, heyecanı bir dil lehçesi yüzünden yanlış yaşamanın endişesini de unutmamış:’’ Sarp Tur’da hizmet verirken genelde yurt dışı ile teleks makinası ile yazışarak irtibat kurardık. Yolcu sayısı bagaj ağırlığı vs.. Hava yolcusu taşımacılığında kodlu kelimeler kullanırdık. İndi, kondu, düştü, kalktı gibi. A24 tipi pervaneli 40 kişilik uçaklarla hava taşımacılığı yaptığımız günler. Hiçbir ülke ile yazışmalarda anlaşılmayan bir terimimiz ve problemiz olmamış o güne kadar. 1991 yılıydı. Bir gün bu sefer Azerbaycan’a uçak kaldıracağız. Uluslararası yazışmalar ile Azeri lehçesi arasında fark olduğu için, bazı kelimeler farklı anlama geldiğinin henüz farkında değilim. Aynı sabit yazışmalar Azerbaycan için de aynı anlamı taşıyor sanıyorum.
Ben Trabzon Havalimanı’ndan uçağı kaldırdıktan sonra, teleks ile Azerbaycan tarafına yazarak bilgi verdim. Yaklaşık 1,5 saat sonra uçak geldi, piste indi, kondu gibi bir cevap bekliyoruz karşıdan. Fakat yanıt gecikince Azerbaycan’daki havalimanı yetkilisine, uçağımız indi mi diye yazmaya başladım. Karşıdan aynen şu şekilde yazılmış bir cevap geldi. ‘Uçakınız düştü. Saat: 15.15 ben bunu görünce şok oldum, dondum kaldım. Ağzımdan vay anasını be diyerek korku, stres ve üzüntü ile karışık bir de tepki küfrü çıktı. Etrafımdaki arkadaşlar hayretle ‘Ne oldu Cemil Abi?’ diye korkuyla sordular. Hemen Ankara’ya sivil havacılık kurumuna; ‘Böyle bir yanıt aldım Azerbaycan’dan, bu nedir? Doğru mu?’ diye sorarak doğrulatmak istedim.
Karşıdan hemen yanıt geldi. ‘Azeri dilinde; indi, kondu, demek. ‘Düştü’ demektir.’ Bunu görünce aradaki beş dakikalık zaman bize bir yıl gibi gelmişti. Hem gülmüş hem de gelen bu cevapla rahat bir nefes almıştık.’’
*
PİJAMALI ADAMLAR!
Trabzon’un tanınmış simalarından, mahalleden ve takım arkadaşı eski futbolcu ve teknik adam Ömer Uzun’dan, Jet Cemil ile alakalı kulağımıza gelen, güldüğümüz bir anısın anlatmasını istedik. Uzun:’’ Yıllar önceydi. Çok eski. Maç yapmak için deplasmana gittik. Bir Anadolu kentinde, sıradan bir otelde kalıyoruz. Otel de ailelerde kalıyor. Otelin de kendine göre bir kuralı var. Duvarlara asmışlar
"Otel içerisinde şortla gezmek yasaktır’’ Biz futbolcuyuz. O eski yıllarda da olsa bizim için şortla gezmek çok normal. Yaz mevsimi, maça gelmişiz döneceğiz. Bizde de fazla giyecek yok yanımızda. Oteldeyiz, gece vakti. Alttan uzun olarak hemen giyip çıkarabileceğimiz, sadece jet Cemil çizgili pijaması var. Cemil’in boyu kısa. Çişi gelen Cemil’in pijamasını isteyip alıp giyiyor. Koridordaki tek tuvalete gidip geliyor. Sıra bana gelmişti. Aldım giydim yatmadan tuvalete gittim. Lavaboda elimi yüzümü yıkıyorum, oradan çıkmadan görmüşler alt kattan birisi bağırıyor. ‘Ayıp ya şortla odadan çıkmayın.’ şeklinde sitemli bir serzeniş. Dedim ki kendi kendime bu kişi herhalde bizim diğer arkadaşlara bağırıyor, ben de aldırış etmiyor, kulak vermiyorum. O ara şüphelendim kendi üstüme baktım, bir de ne göreyim? Jet Cemil’in pijamasının paçaları, benim boy uzun olunca dizlerimin üzerinde duruyor. Aldı bana bir gülme.’’ Tabi bize de...

Jet Cemil’in bu hayattaki tek dikili ağacı Yeşiltepe semtinde kiraya verdiği bir dairesi. Kendiside 1 No’lu Beşirli Mahallesi’nde anayol üzerinde bir binada kiracı. Oradan alıp, üzerine takviye yapıp, oturduğu evin kirasını verenlerden yani! Beşirli’deki evinin tam arkası kırk yıl önce denizdi. Şimdi de piknik için güzel bir yeşil alan oldu. Özellikle yaz akşamları çok kalabalık oluyor.
Bazen arka balkonda eşiyle birlikte kitap okuyup, kahvelerinden bir yudum alırken; arada bir başını kaldırıp, parkta akşam üstü piknik yapmak için toplanan aileleri,gençleri, çocukları izlerken, denizin sesi kıyıdaki ince çakıl taşlarının üzerine köpüklerini bıraktığı o eski günleri de hatırlamadan geçmiyordur sanırım.
Hava alacakaranlığa doğru yaklaşırken oturduğumuz yerden kalktık. Polita’dan, Atatürk Köşkü yönüne doğru biraz yürüdük. Etrafta, karşıda batan güneş, havada serinlik, kozalakları asılı çam ağaçlarının kokusu ve kuş sesleri vardı.
Yaşı tam 80 olan ve yüzünde hayatın derin izleri bulunan, zayıf kısa boyuyla uzun işler yapan! Jet Cemil ile olan söyleşimizi beraber yürürken o tamamladı: ’’Çocukluğumu ve gençliğimi, o yıllardaki Trabzon’un Çömlekçi Mahallesi’nde tüm ailemle birlikte, doğup büyüdüğüm Tellitabya sokaktaki o evde bıraktım.’’
Bitirirken bir Kızılderili kabilesinin sözü geldi aklıma:’’Her sabah uyandığında gördüğün günün ışığı için, yaşadığın ve gücünün yerinde olduğu için, karnını doyurup su içebildiğin ve nefes alabildiğin için şükret; eğer şükretmek için ortada bir sebep göremiyorsan, hatalı olan sensin demektir.