Kişi kendine karşı yapılan haksızlıkları dilerse affedebilir. Birine hakkını helal etmek bir fazilettir. Mümin kardeşinden gördüğü bir kötülüğe karşı, misliyle yahut daha fazlasıyla mukabele etmeyip af yolunu tutanlar, bunun büyük ücretini ahirette mutlaka görürler.
***
Hakkını helal eden kişi, hem Allah’ın ‘affedin’ tavsiyesine uymuş hem de Peygamber Efendimizin (sav) sünnetine uygun hareket etmiş olur. Bunun en büyük kazancı, affeden kimsenin Allah’ın rızasına nail olması ve Peygamberimizim (sav) şefaatini hak etmek etmesidir.
***
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:
Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:
Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler.
Birisi,”Yâ Rab, benim bunda hakkım var, hakkımı bundan al bana ver” der.
Allah Teâlâ da ötekine, “ Hakkını ver” buyurur.
Adam, “Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı” der.
Cenâb-ı Hakk, “Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin?” buyurur.
Adamcağız, “ O halde benim günahlarımdan alsın” der.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, “O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister” dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,”Başını kaldır ve cennete bak” buyurur.
Adamcağız, “ Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir?” der.
Allah Teâlâ, “Bunlar, bana ücretini verenler içindir” buyurur.
Adamcağız, “Bunların hakkını kim ödeyebilir? der.
Hz. Allah, “Sen istersen bunlara sahip olabilirsin” buyurur.
Adam, “Nasıl olur, yâ Rab?” deyince,
Cenâb-ı Hakk, “Hakkını bu adama bağışlamakla” buyurur.
Adam, “O halde ben bunu affettim” der.
Allahü zû'l-Celâl hazretleri de, “Arkadaşını al, beraberce cennete girin” buyurur.
Sonra Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor” buyurmuşlardır.