“Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?” (Kalem - 37)
Kelam 36-48’de: “Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz? Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
Yoksa ‘Ne hükmederseniz mutlaka sizindir’ diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
Sor onlaraYoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını! Bu iddiayı onların hangisi savunacak.
Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Hâlbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
(Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle…”
Allah’ın sözü, en doğru ve en hakikatli olandır. Kalem Suresi 37. ayette geçen, “Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?” ifadesi, insanlara verilen ilahi mesajın dışına çıkmanın bir hata olduğunu gösterir. İnsan, çoğu zaman kendi heva ve hevesine göre hüküm vermek ister, ancak gerçek hüküm yalnızca Allah’a aittir. İnsan, kendine ait bir kitap yahut başka bir kaynaktan beslenerek hakikati değiştiremeyeceğini bilmelidir. Doğru olan, Allah’ın kelamıdır ve ona tabi olmak, insanın kurtuluş yoludur.
Ancak tarih boyunca insanlar, kendi arzularına göre hükümler vererek hakikati eğip bükmeye çalışmışlardır. Kelam 36-48 ayetlerinde bu durum açıkça ele alınarak, insanların Allah’ın hükmünü hiçe sayarak kendi çıkarlarına göre hareket ettikleri anlatılır. “Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?” sorusu, insanın akıl ve mantık çerçevesinde kendini sorgulaması gerektiğini hatırlatır. İnsan, Allah’ın indirdiği hakikatleri reddedip kendi kurallarını koyamaz. O büyük gün geldiğinde, sahte ortaklarının veya kendi uydurdukları hükümlerin hiçbir fayda sağlamayacağı açıkça belirtilmektedir. “O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.” ayeti, ahiret günü pişmanlığın fayda vermeyeceğini anlatmaktadır.
İnsan, kibir ve gurur ile gerçeği reddetmemeli, Allah’ın sözüne teslim olmalıdır. Kur’an’ın en büyük uyarılarından biri, insanlara zaman tanındığı ama sonunda ilahi adaletin mutlaka tecelli edeceğidir. “Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.” ayeti, Allah’ın herkese mühlet verdiğini ama bu mühletin sonsuz olmadığını bildirir. Allah’ın hükmüne sabırla teslim olmak ve ona güvenmek, insanın en doğru seçimi olacaktır. Hakikate sırt çevirenler, ancak kendi zararlarına hareket etmektedirler.
Sonnuç: Gerçek bilgi ve doğru söz, Allah’ın kelamındadır. İnsan, kendi hükümlerini değil, Allah’ın hükümlerini rehber edinmelidir. Dünyada sunulan geçici rahatlık ve kibirli tavırlar, ahirette pişmanlığa dönüşecektir. Bu yüzden insan, Allah’ın hükmüne teslim olmalı, doğru yoldan sapmamalıdır. Unutmamak gerekir ki, hakikatin peşinde olanlar kurtuluşa erecek, onu reddedenler ise zorluklarla karşılaşacaktır.