“Sizi yaratan O’dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.” (Teğâbun – 2)
Teğâbun Suresi’nin ilk beş ayeti, Allah’ın yarattığı her şeyin bir amaç doğrultusunda var olduğunu ve bu yaratılışın rastgele ya da anlamsız olmadığını bize hatırlatır. Özellikle bu ayetlerde, Allah’ın her şeyi yerli yerince, bir düzen ve estetik içinde yarattığı ifade edilir. Göklerin ve yerin yaratılışı, insanın ve diğer varlıkların şekillerinin güzel kılınması, ilahi bir tasarımın eseridir. Bu durum, hem varlıkların fiziksel dünyada bir düzen içinde var olmasını sağlar, hem de insanın nihai amacını ve ebedi yurdunu hatırlatır.
İnsan ise, bu düzen içinde özgür iradesiyle seçim yapma yetkisine sahiptir. Bazı insanlar Allah’a iman edip mümin olmayı tercih ederken, diğerleri O’nu inkâr ederek kâfir olmayı seçerler. Ancak bu tercihlerin sonucu dünya hayatı ile sınırlı kalmaz; zira Allah, insanların gizli ve açık tüm fiillerini bilir, kalplerde saklı olanı görür ve hesap gününde herkesin amellerinin karşılığını verir. Teğâbun Suresi’nin 3. ve 4. ayetlerinde bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:
“Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O’nadır. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah kalplerde olanı bilendir.”
Bu ayetler, insanın dünyada başıboş bırakılmadığını ve her bir amelin bir karşılığının olduğunu hatırlatır. Özellikle, ilahi bilgi ve kudretin her şeyi kuşattığını, insanın sadece dış görünüşünün değil, iç dünyasının da Allah tarafından bilindiğini ortaya koyar. İnsanların iman ve inkâr gibi temel tercihleri, dillerinde değil, kalplerinde vuku bulur. Bu yüzden Allah, kalplerde gizlenen hakikati bilir ve ona göre karşılık verir.
Teğâbun Suresi, sadece insanın yaratılışını ve sorumluluklarını değil, aynı zamanda önceki toplumların akıbetini de ders olarak sunar. 5. ayet, geçmişte inkâra sapan kavimlerin yaşadığı acı sonları hatırlatır:
“Daha önce inkâr edenlerin haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar (dünyada) yaptıklarının cezasını tattılar. Onlar için acı bir azap da vardır.”
Bu ayet, önceki kavimlerin inkârları neticesinde uğradıkları dünyevi ve uhrevi cezaları anlatarak, bugünkü insanlara da ibret olmayı hedefler. Allah’ın sünneti değişmez; geçmişte inkâr edenler nasıl cezalandırıldıysa, gelecekte de benzer tavır sergileyenler aynı şekilde cezalandırılacaktır. Bu sebeple, insanın dünya hayatında yaptığı her tercih, ona hem bu dünyada hem de ahirette karşılık bulacaktır.
Sonuç olarak, insan, bu evrenin bilinçli ve anlamlı bir parçası olarak yaratılmıştır. Varlık, tümüyle Allah’ı tesbih ederken, insan özgür iradesiyle imanı veya inkârı seçer. Ancak bu tercihler, geçici dünya hayatı için değil, ebedi bir hayatın sonucunu belirleyecek kadar önemlidir. Kur’an, bu bilinçle insanı yönlendirmekte, ona hem kendi yaratılış amacını hem de önceki kavimlerin yaşadıklarını hatırlatarak ibret almaya davet etmektedir.