Sebebi görüp müsebbibi görmeme meselesi, insanın algı ve düşünce dünyasındaki eksikliklerden ya da bilinçli bir tercihten kaynaklanan bir durum. İnsan, somut ve gözlemlenebilir sebepleri gördüğünde tatmin olma eğilimindedir; ancak bu sebeplerin arkasındaki daha büyük düzeni ve sebebi görmekten epey uzaktır. Bu durum, günlük hayatta basit bir otomobil üretiminden evrenin varoluşuna kadar pek çok konuda kendini gösterir.
Bir otomobili ele alalım: Otomobilin tasarımından üretimine kadar geçen süreçte, mühendisler, işçiler ve fabrika sistemi net bir şekilde ortaya konur. Sahibi ise genellikle açıktır: Ahmet amca. Burada sebep-sonuç ilişkisi açıkça görüldüğünden, nesne yani otomobil, sahibine ve üretim sürecine atfedilir. Fakat sıra tabiata, evrene ya da daha büyük varlıklara geldiğinde, bu açık sahiplik kavramı sıklıkla kaybolur.
Bir ağaç örneğini ele alalım: "Ağaç, toprak, su ve güneş sayesinde büyür" denir. Fakat toprak, su ve güneşi kim yarattı? Bu unsurların birbiriyle uyum içinde çalışmasını kim sağladı? Bu sorular genellikle göz ardı edilir. Tabiat kendi başına işleyen bir mekanizma gibi algılanır ve daha derin bir sorgulama yapılmaz.
İnsanlar genellikle görünür ve somut olan sebeplere odaklanır. Gözle görülemeyen, somut olmayan bir müsebbibin (asıl sebep) varlığı inssanın tutum ve davranışını etkileyecek ölçüde kavranamaz. Bu kavrayışsızlık sebeplerden ötesini yok sayan modern bilimsel yaklaşımın etkisiyle daha da güçlenmiştir.
Evrenin işleyişindeki karmaşıklık, insanın onu basit bir neden-sonuç zinciri olarak görmesine yol açabilir. Bir yaprağın fotosentezi ile evrendeki diğer fiziksel ve biyolojik olayların senkronizasyonu gibi kavramlar derinlemesine düşünülmeden "tesadüf" ya da "doğanın işi" olarak adlandırılır.
Tabiat, insanın hayranlık duyduğu bir düzeni temsil eder. Bu hayranlık, bazen tabiatı kendine yeten bir güç olarak algılamaya dönüşür; onu yaratan bir müsebbibin varlığı unutulur.
Sebepleri sorgulamak ve müsebbibin varlığını kabul etmek, bir düzenin, bir yaratıcının veya ilahi bir gücün varlığını kabul etmeyi gerektirir. Bu da insana bir sorumluluk yükler. Oysa sebebi müsebbibinden koparmak, bu sorumluluğu üstlenmemeyi kolaylaştırır.
Evrende hiçbir şey tek başına, bağımsız bir varlık değildir. Ağaç bir yaprakla, yaprak ise tüm evrenle işbirliği içinde var olur. Güneş, toprağı ısıtır; toprak suyu emer; su, köklere ulaşır ve ağacın büyümesini sağlar. Bu düzen, başıboş bir mekanizma gibi görünse de, her bir detayında bir irade, ilim. kudret ve hikmeti barındırır.
Eğer tabiat "sebep" olarak kabul edilirse, tabiatın kendisinin nasıl var olduğu ve bu düzeni kim kurduğu sorusu gündeme gelir. "Tabiatı kim yarattı?" sorusunu görmezden gelmek, gerçek sebebe ulaşmayı engeller.
Sebebi görüp müsebbibi görmemek, insanın ilahi hikmeti göz ardı ettiği bir kör nokta olarak karşımıza çıkar. Aklı ve kalbi birleştiren bir bakış açısıyla, sebep-sonuç ilişkilerinin ardındaki asıl sebebi fark etmek mümkündür. Bu farkındalık, evrendeki her şeyin bir düzen ve hikmetle yaratıldığını ve bu düzenin ardında bir yaratıcının olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Böyle bir bakış açısı, insanı derin bir şükür ve tefekkür haline sevk eder.