Kalem suresi: 17, 18. Ayetler: “Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı «İnşâallah» demiyorlardı veya yoksulların payını ayırmıyorlardı. Konu 19-31 arası ayetlerde de değerlendiriliyor:
“Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi.
(Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler.
Derken: Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın! diye fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular
(Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
Yanlış yere gelmediklerini anlayınca da,’Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!’ dediler.
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size ‘Rabbinizi tesbih etsenize’ dememiş miydim? Doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.”
Bu ayetlerde, malın şükrünü eda etmenin ve hakkını vermenin, malın bereketi ve devamlılığı açısından ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor. Bahçe sahipleri, kazançlarını sadece kendilerine ait görerek yoksullara hiçbir pay ayırmadan hasat etmeye niyetlenmişlerdir. Oysa mallarında muhtaçların da hakkı vardı, fakat onlar bunu görmezden gelerek bir nevi şükrü terk etmiş oldular.
İnsan, sahip olduğu nimetleri kendi başarısı olarak gördüğünde şükrü unutmaya ve bencilliğe kapılmaya başlar. Oysa servet, sadaka ve zekât ile korunur, bereketlenir. Sadaka ve zekât malın sigortasıdır; çünkü insan elindeki malın helal ve kalıcı olması için Allah’ın rızasını gözetmelidir. Bahçe sahipleri, yoksulları dışladıkları an, aslında kendi mallarının felaketini hazırladılar. Çünkü nimet şükredildiğinde artar, paylaşılmadığında ise yok olabilir.
Allah, onları büyük bir imtihana tabi tuttu ve bahçelerini sabah olmadan helak etti. Sabahleyin bahçelerinin harap hâlini gördüklerinde, önce bunun bir hata olduğunu düşündüler, ancak gerçeği kavradıklarında "Biz mahrum bırakılmışız!" diyerek hatalarını kabul ettiler. En akıllı olanları, aslında önceden onlara Allah’ı tesbih etmeyi ve şükretmeyi hatırlatmıştı. Ancak onlar bu uyarıya kulak vermediler. Sonuç olarak, malın gerçek sahibi olan Allah’ı unutup, yoksulların hakkını vermeyenler, mallarının ellerinden gidişine de şahit olurlar.
Sonuç: Bu kıssa, nimetin, şükredildiğinde artacağını, bencillikle ise kaybolacağını gösteriyor. İnsan malıyla sınanır; sadaka ve zekât ise hem bu sınavı başarıyla geçmenin hem de malı bereketlendirmenin yollarıdır.