Toplumda sık rastladığımız iki tavır var: Birinin yönlendirmesiyle hareket edip kendi fikrini ortaya koyamayanlar ve tam tersine sürekli “ben” diyenler… Aslında bu iki uç tavır da aynı eksikliğin işaretidir: Kendi olamamak. Ne başkasının gölgesinde kaybolmak ne de bencilliğin dar çemberine sıkışmak insana değer katar. Olgunluk; aklını kullanabilmek, iradesini gösterebilmek ve sorumluluk alabilmektir.
Kur’an-ı Kerim’in Yasin Suresi’nde “Bugün herkes kendi kazandığıyla karşılık görür” (Yasin, 54) buyurulması, insana açık bir mesajdır. Başkasının gölgesinde yaşayan, kendi hesabını başkasına devredemez. Hayat, bireysel bir imtihandır ve herkes kendi yolunu yürümek zorundadır.
Peygamber Efendimiz de “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse kiminle dostluk kurduğunuza dikkat edin” diyerek (Ebu Davud) insanın kişiliğini şekillendiren şeyin, dostluklar ve bağlılıklar olduğunu vurgular. Kendi düşüncesiyle hareket etmeyen birinin, başkasının doğrularını kendi hayatına ölçü kılması, aslında kişiliğinin eksik olduğunu gösterir.
Doğu’nun bilge isimleri de hep aynı hakikati dile getirmiştir. Mevlânâ, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyerek kişiliğin samimiyetle örtüşmesini öğütler. Yunus Emre’nin “İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır” sözleri ise bize, en büyük yolculuğun insanın kendi içine yaptığı yolculuk olduğunu hatırlatır.
Batı düşüncesinde de benzer bir çağrı vardır. Sokrates’in “Kendini bil” sözü, felsefesinin temelini oluşturur. Emerson, “Başkalarıyla kendini kıyaslamayı bırak, sen kendinsin” diyerek özgünlüğün önemini vurgular. Nietzsche’nin “Kendi ol! Sana verilmiş olanı, başka kimse dolduramaz” sözü, bireyin benzersizliğini koruması gerektiğini anlatır. Goethe ise “Başkalarının istediği gibi olmaya çalışarak özünü kaybeden insan, hiçbir zaman tam insan olamaz” diyerek, kişiliğin başkalarının kalıplarına sıkıştırılmasına karşı çıkar.
Bugünün gençleri sözlerden çok davranışlara bakıyor. Bir yetişkinin ne söylediğinden çok, nasıl yaşadığına dikkat ediyorlar. O yüzden kendi kararlarını alamayan, hep birinin gölgesinde duran ya da sadece kendini merkeze koyan yetişkinler gençlere yol gösteremez. Çünkü örnek olmak, sözlerle değil, yaşarken gösterilen duruşla mümkündür.
Şimdi hepimizin kendine sorması gereken soru şudur: Gerçekten kendi fikrimizi ortaya koyabiliyor muyuz, yoksa başkalarının gölgesinde mi yaşıyoruz? Hayatımızı ben merkezli bir dar bakışla mı sürdürüyoruz, yoksa sorumluluk bilinciyle mi?
Unutmayalım: Kendi olmayan, kimseye yol gösteremez. Gençlerin en çok ihtiyacı, ışığını başkasından almayan, gölgesine sığınmayan, sözüyle özü bir olan yetişkinlerdir.