Kış Erzurum’a bir başka çökerdi. Seksenli yılların sonlarıydı. Kar yağınca sokaklar sessizleşir, dünya beyaz bir örtünün altında derin bir uykuya dalardı. O günlerde bir hafta süren kar tatilleri olurdu ve biz çocuklar bu tatilleri dört gözle beklerdik. Karla oynayıp, botlarımızın içi karla dolana kadar dışarıda kalırdık. Ama ne zaman eve dönsek, bizi sıcacık tutacak bir şey hep hazır olurdu: Babaannemin teşiyle eğirdiği yünden ördüğü o meşhur şal çoraplar.
Babaannem her kış, teşi başında uzun saatler geçirirdi. Teşiyle yünleri sabırla eğirir, incecik iplikler haline getirirdi. Bu ipler, dedem Hulusi dedenin Yuncular Çarşısı’ndan getirdiği en güzel yünlerden yapılırdı. Ancak ipliklerin yumak haline gelmesi, evde biz torunların büyük bir zevkle üstlendiği bir işti. Babaannem yünleri eğirdiğinde, biz hemen sobanın yanında toplanır, o yünleri büyük bir keyifle yumak haline getirirdik. İplikleri yuvarlayarak sarar, her bir ilmeğin nasıl çoraplara dönüşeceğini hayal ederdik.
Babaannem bazen gülümseyerek bakardı bize. "Sıkı sarın çocuklar," derdi, "çoraplarınız sağlam olsun." Biz de ciddiyetle ama eğlenerek, o yünleri yumak yapardık. Birlikte yaptığımız bu iş, sadece bir eğlence değildi; o ipliklerin her birinin sonunda sıcak bir çorap olacağını bilmek, içimize tarifsiz bir mutluluk verirdi.
Bu süreçte dedem Hulusi dede de boş durmazdı. Leblebici Yokuşu’ndan ağır adımlarla Yuncular Çarşısı’na iner, babaannemin ihtiyaç duyduğu en iyi yünleri bulur, dikkatle seçerdi. Erzurum’un karla kaplı dar sokaklarında çarşıya gidip gelirken, getirdiği yünlerin torunlarının ayaklarını sıcacık tutacağını bilirdi. O yünler, sadece bir giysi değil, geleceğe uzanan sevgi dolu bir hatıraydı.
Biz torunlar, babaannemin elinde yeniden yumak haline gelen iplerle o şal çorapların nasıl yapıldığını izlerdik. Örgü çağlarıyla her ilmeği ördükçe, iplikler ilmek ilmek sıcacık çoraplara dönüşürdü. O çoraplar, en soğuk kış günlerinde bile ayaklarımızı ısıtan birer hatıra olurdu. Gelinlik kızların çeyizine eklenen çoraplar, torunlara anı, evin içinde dolaşan sessiz bir sevgi olarak yaşardı.
Bugün hâlâ o kışları hatırladıkça içim sıcacık olur. Şal çoraplar sadece ayaklarımızı değil, o yılların saf ve tertemiz hatıralarını da sarıp sarmalardı. Hulusi dedemin çarşıdan getirdiği yünler, bizim ellerimizde sevgiyle yumak haline gelir, babaannemin ustalıklı ellerinde çoraplara dönüşürken bir neslin hafızasına ilmek ilmek işlenirdi.
hocam merhaba inanın sizin bu nostalji yazılarınızı kaçırmıyorum yine harika bir yazı idi bu yazılarınızın devamını bekliyoruz .bizleri ah o günler o günler günlerine götürüyor iyiki varsınız kolay gelsin