Eskiden gazete kuponu biriktirmek, sadece bir alışkanlık değil, aile içinde dayanışmayı ve küçük mutlulukları büyüten bir ritüeldi. Her sabah gazete almak için yapılan o küçük yürüyüş, bir ailenin geleceği için atılan ufak ama anlamlı bir adımdı. Makasla dikkatlice kesilen kuponlar, sırayla dizilir, eksik olmasın diye özenle saklanırdı. Bu görev, evde o sorumluluğu üstlenen kişinin gurur kaynağı olurdu. YAY-SAD’dan onay alınması, hediye gününü beklemek, kuponların tamamlanmasıyla doğan heyecan, evdeki herkese tarifsiz bir sevinç yaşatırdı.
Bir Kuran-ı Kerim, bir set ansiklopedi ya da küçük bir oyuncak, sadece bir eşya değil, verilen emeğin karşılığı ve hayallerin bir yansımasıydı. Herkes sabırla beklerdi, çünkü o bekleyişin sonunda elde edilen şey, sadece bir hediye değil, birlik ve beraberlik duygusuydu. Eksik bir kupon bulunduğunda bile umut kesilmezdi, bazen bir iki eksik kupon görmezden gelinir, bazen de sabırla çözüm aranırdı.
O yıllarda gazeteler, köşede duran bir bayiden alınırdı. Bizimkisi genelde Tebrizkapı’da ya da Kalenin dibindeki bayiydi. Gazeteyi alırken, sadece kuponlar değil, gazetenin sayfalarındaki haberler, köşe yazıları, bulmacalar da evde bir sohbet konusu olurdu. Gazeteye dokunmak, onu hissetmek, her gün aynı bayiden alınan gazeteciyle selamlaşmak bile ayrı bir güzellikti.
Ama zamanla işin tadı kaçtı. Gazetelerin küçük hediyeleri büyük vaatlere dönüşünce, o eski samimiyet de yok oldu. Küçük mutlulukların yerini, kocaman yarışlar aldı. Oysa 90’lar, her şeyin daha sade, daha gerçek olduğu bir dönemdi. Her kupon kesişte, her sayfa çevrilişinde bir parça mutluluk, bir parça umut saklıydı.
O günleri hatırladığımda, gazeteyi tutan ellerim, kuponları kesen makasın sesi, ailece hediye gününü bekleyişimiz gözlerimin önüne gelir. O anların sıcaklığı, kalbimde hep yer eder. Belki bir ansiklopedi, belki bir oyuncak kazandık, ama asıl kazancımız, o küçük anılardı. Bugün bile hatırladıkça yüreğim ısınır. 90’ların o masumiyeti, o sımsıcak atmosferi, hiç unutulmuyor.